Çin-Rusya-İran işbirliği: Sınırlı mı, geniş kapsamlı mı?

Dr. Mustafa Tüter/ Akademisyen, Yazar
18.04.2024

“Yeni Soğuk Savaş” söyleminin dayanağını oluşturan Rusya-Çin-İran “ittifakı” gerçekte bir ittifak değil genişleyen bir işbirliği. Aralarında giderek gelişen işbirliğinin doğası esasen ideolojik değil pragmatik. Büyük güçler arasında global uzlaşı yeniden uluslararası etkileşimleri belirleyen ana örüntü haline gelmediği sürece İran'ın Doğu'yla entegrasyon yönündeki tercihleri ve Çin-Rusya-İran işbirliğinin gelişimi hızlanarak devam etme eğiliminde.


Çin-Rusya-İran işbirliği: Sınırlı mı, geniş kapsamlı mı?

Son haftalarda İran ve İsrail arasında artan gerilimlerin karşılıklı askeri kuvvet kullanımına dönüşmesi, Ortadoğu'nun güvenliği ve istikrarını tehlikeye atan gelişmeler. İran'ın İsrail'in saldırısına misilleme olarak gerçekleştirdiği füze saldırıları, Ortadoğu'da devam eden çatışmaları tırmandırma konusunda gerekirse risk almaya niyetli olduğunu göstermiş oldu. Dolayısıyla İsrail-İran karşıtlığı üzerine kurulu geniş çaplı bölgesel çatışma ihtimali belirdi. İsrail'in saldırganlığı ve Gazze'de uyguladığı soykırım bir kenara, Ortadoğu'da yükselen şiddetin doğuracağı sonuçlar itibariyle İran'ın Gazze Savaşı sonrası yoğunlaşan eylemlerinin ana motivasyonunun yeniden sorgulanması gerekebilir. Daha da ötesi İran böyle bir durumda Rusya ve Çin'den arzuladığı desteği görebilecek mi? Ya da İran, kendisinin doğrudan dahil olduğu geniş çaplı bölgesel bir çatışmaya girerse kazançlı çıkar mı yoksa global sistemle entegrasyon konusunda uzun yıllardan sonra yakaladığı stratejik fırsatı kaçırmış mı olur?

"Katı jeopolitik ittifak" değil

Daha geniş bir perspektiften bakılacak olursa yaşanan global ve bölgesel jeopolitik değişime bağlı olarak İran'ın dış politikada daha iddialı ve aktif bir tutum benimsemesi, Çin ve Rusya'yla oluşan "üçlü ittifakın" doğrudan bir yansıması olarak yorumlanıyor. ABD liderliğindeki hegemonik düzene karşı güçlenen Çin-Rusya-İran ekseninin Ortadoğu'da ABD etkinliğini zayıflatarak geniş Avrasya bölgesinde ABD sonrası yeni bir düzen inşa etme arayışında oldukları sıklıkla öne sürülen bir görüş.

Gelişen Çin-Rusya-İran işbirliğinin, taşıdığı önemli sınırlılıklara rağmen giderek daha kapsamlı hale geldiği doğru. Genişleyen enerji işbirliği ve çok taraflı kurumsal birlikteliğin ötesinde ortak deniz tatbikatları gibi güvenlik alanında kapsamlı işbirliği arayışları hızlanarak devam ediyor. Ancak Çin-Rusya-İran ekseninin Batı karşıtı "katı bir jeopolitik ittifak"ı temsil ettiği iddiasının geçerliliği olduğunu düşünmüyorum. Bunun en temel nedeni; Çin'in ve Rusya'nın İran'dan beklentilerini şekillendiren ortak çıkarlar kadar farklılaşan çıkarların da varlığı. İran'ın dış politikada ideolojik tutum ve pragmatizm arasında denge kurmada zorlanmasından kaynaklanan stratejik tercihlerine duyulan güvensizlik, Çin'in ve Rusya'nın birbirinden ayrışan İran'a yönelik politikaları ve geniş Avrasya bölgesindeki aktörler arasında var olan jeopolitik kısıtlar gibi faktörler Çin-Rusya-İran işbirliğinin "üçlü ittifaka" dönüşmesini engelleyici rol oynuyor.

Bölgesel koordinasyonun güçlendirilmesi ihtiyacı

Ukrayna ve Gazze Savaşı sonrası yeniden şekillenen stratejik üçgende Rusya ve İran'ın güvenlik odaklı yaklaşımları aralarında daha fazla yakınlaşmaya neden olurken Çin'in global çıkarlarını koruma kaygıları İran'a yönelik yaklaşımında daha ihtiyatlı bir tutum benimsemesine yol açıyor. Eğer Doğu ve Batı Asya arasındaki entegrasyonun ana eksen ülkesi olarak İran'ın konumu ve rolü sağlamlaştırılacaksa Çin'in siyasal etkinliğinin artırılmasının bir aracı olarak kullanılan arabuluculuk diplomasisinin gereklilikleri ile Rusya'nın artan askeri-güvenlik odaklı politikalarının uzlaştırılmasının yeniden düşünülmesi gerekir. Bu noktada son olaylarla beraber Ortadoğu'da artan şiddetin doğurduğu istikrarsızlaştırıcı etkilerin engellenmesi ve devam eden çatışmaların çözüme kavuşturulabilmesi için geniş Avrasya bölgesinde bölgesel koordinasyonun güçlendirilmesi ihtiyacı ortaya çıkıyor.

Ortadoğu'da ABD ve İran arasında devam eden gerilim ve çatışmaların sınırlandırılmasında Çin'in ve Rusya'nın nasıl bir tutum benimseyecekleri, Batı'nın diplomatik girişimlerinin gelişimini belirleyecek. Bundan bir yıl önce Çin'in İran ve Suudi Arabistan arasındaki "arabuluculuk rolü" Yemen krizi başta olmak üzere Ortadoğu'daki aktörlerin çatışan çıkarlarının uzlaştırılmasını kolaylaştırıcı önemli bir rol oynamıştı. Fakat Kızıldeniz güvenliği sorununun yeniden alevlenmesi ve ardından İsrail-İran geriliminin çatışmaya dönüşmesi, ABD ve Avrupalı ülkeler açısından Çin'in Ortadoğu güvenliği ve istikrarına yapacağı katkının önemini azaltmak yerine daha da artırdı. Rusya ise İran'ın Ortadoğu'daki rolünün sınırlandırılması beklentilerini karşılama niyetinde değil. Ukrayna Savaşı nedeniyle artan Rusya-İran askeri işbirliği, Rusya'nın bu genel diplomatik tutumunun değişmeyeceğini tam tersine İran'la güvenlik alanında işbirliğini geliştirmeye devam edeceğini gösteriyor.

İran'ın tercihlerine güvenilebilir mi?

Öncelikli sorun İran'ın tercihlerinin ne ölçüde güvenilir olup olmadığıyla ilgili. 1979 devrimi sonrası İran'ın dış politikada benimsediği ideolojik tutum, Doğu ve Batı arasında izlenen denge politikasının önemli bir enstrümanı olarak kullanıldı. Büyük güçlerle ilişkiler yönetilirken ideolojik yoğunluğun artırılmasından ekonomik çıkarları önceleyen daha pragmatik bir yaklaşıma doğru değişebilen farklı stratejik tutumlar benimsenebiliyor. Özellikle büyük güçler arasındaki işbirliği arttığı düzeyde Tahran yönetiminin ideolojik tercihleri belirginleşirken büyük güç rekabetinin yoğunlaşması durumunda pragmatik tutum daha baskın hale gelebiliyor. Örneğin; Ahmedinecad döneminde benimsenen ideolojik dış politikanın niteliği çelişkili bir biçimde büyük güçler arasında sağlanan global uzlaşının etkisiyle şekillenirken Ruhani dönemi İran dış politikası birbirinden tamamen farklı iki ayrı yaklaşımın birbirini izlediği bir dönem oldu. Bu açıdan bakıldığında İran'ın tercihlerinde görülen belirsizlik, stratejik ortakları için her zaman güvensizlik sorunu yaratma potansiyeline sahip.

Ancak son yıllarda İran'ın ŞİÖ ve BRICS gibi çok taraflı kurumsal işbirliği mekanizmalarına dahil edilmesi bu güven sorununun aşılmasını sağlayacak çok önemli bir rol oynadı. İran'ın global sisteme entegrasyonu konusunda yaşanan tüm olumlu gelişmelere rağmen Ortadoğu'ya yönelik politikalarında görülen radikal ideolojik tercihler varlığını koruyor. Jeopolitik kaygıların baskın geldiği Reisi dönemi İran dış politikasını farklı kılan temel özellik Ortadoğu'da revizyonist Amerikan karşıtlığına dayalı Şii yayılmacılığı sürdürülürken "Doğu açılımı" bağlamında ekonomik çıkarları önceleyen daha pragmatik bir tutumun benimsenmiş olması. 2021 yılında Çin'le imzalanan 25 yıllık anlaşmayla ikili ilişkilerin "kapsamlı stratejik ortaklık" seviyesine yükseltilmesi, İran açısından önümüzdeki yıllarda önemli bir stratejik fırsat döneminin yakalandığı algısını güçlendirirken İran, "direniş ekseni" olarak nitelendirdiği Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi ülkelerde militan grupları ABD'ye karşı örgütlemekten çekinmiyor.

İran rejiminin içsel kırılganlığı ve muhtemel istikrarsızlıkların üreteceği maliyetleri karşılama kapasitesi, aslında Ortadoğu'da çatışmaların tırmandırılmasına yönelik politikalarını daha aktif bir şekilde yürütmesini sınırlandıran bir faktör. İran yönetimi, bu zayıflığını gidermek için pragmatik dış politika temelinde "Doğu'ya açılım"ın sürdürülmesi konusunda kararlı görünüyor. Batı'nın ekonomik yaptırımları ve siyasal baskıları karşısında İran'ın daha farklı bir seçenek üzerinde düşünmesi şu an için son derece zor. Elbette ABD ve diğer büyük güçlerin üzerinde mutabık kalacakları yeni bir nükleer anlaşmaya varılması İran'ın ulaşmak istediği amaçlardan biri. Fakat global stratejik rekabetin yoğunlaştığı ortamda böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Bu durumda ABD yaptırımları karşısında ekonomik ve finansal kırılganlığını aşabilmesinin tek yolu olarak İran'ın Doğu Asya'yla ekonomik ve enerji işbirliğini güçlendirme seçeneğinden başka bir seçenek kalmıyor.

Son ulusal seçimlerde Reisi yönetimine verilen destekle İran'ın içsel dirençliliği güçlenmişken İsrail'in İran'ı bölgesel bir çatışmaya çekme gayretlerinin daha temkinli karşılanması beklenir. Netanyahu yönetimi, İsrail'in güvenliğinin merkeze alındığı İran karşıtı bölgesel koalisyonun oluşumunda ABD'nin mutlak desteğini kazanmaya çalışıyor. Devrim Muhafızları'nın uluslararası bağlantılarının hedef alınması yoluyla İran'ın yeniden marjinalleştirilmesi çabalarına karşın Tahran yönetiminin sağduyulu davranması kendi ulusal çıkarları açısından elzem görünüyor. Buna mukabil İran'ın daha saldırgan ve bölgesel çatışmaları tırmandırmaya yönelik bir tutum benimsemesi durumunda Çin'in ve Rusya'nın İran'a verdikleri desteği sürdüreceklerinin herhangi bir garantisi yok. Tam tersine İran'ın devrimci Şii ideolojisi ile pragmatizm arasında dengeli politikalar izleme zorunluluğu hem Çin'in hem de Rusya'nın İran'la sürdürülebilir stratejik ortaklık beklentilerinin ana dayanak noktası. Öyleyse, İran'ın devrimci ideolojisinin ABD hegemonyasına karşı "siyasal direniş ekseni" yaratma çabası içindeki eylemlerini sınırlandırarak diğer bölge ülkelerinin kaygılarını dikkate alan ve Gazze'de ateşkesi desteklemeye odaklanan bir tutum benimsemesi, Çin-Rusya-İran stratejik işbirliğinin uzun dönemde daha istikrarlı hale gelmesini sağlar.

Çin'in İran'dan beklentileri kısa ve uzun dönemde farklılaşıyor

Esasen Çin'in bugünkü genel stratejik yaklaşımında İran'ın merkezi ve en öncelikli pozisyonu temsil ettiğini iddia etmek zor. Çin'in İran politikası, orta ve uzun dönemde farklılaşan bir karaktere sahip. Uzun dönemde İran'ın Çin açısından vazgeçilmez stratejik ortaklardan birine dönüşme potansiyeli giderek artıyor. Fakat yakın ve orta vadede Çin'in büyük stratejisindeki öncelikler daha ziyade Rusya'yla ilişkilerin derinleştirilerek Asya-Pasifik entegrasyonunun hızlandırılmasına odaklanmış durumda. Diğer yandan 5 Mart 2024 tarihinde gerçekleşen Halk Kongresi sonrası yapılan açıklamalarda "Kuşak ve Yol" bağlamında Çin'in Orta Asya-Güneydoğu Asya bağlantısallığının geliştirilmesine yönelik girişimlerini artıracağı anlaşıldı. Chongqing merkezli "Yeni Uluslararası Kara Deniz Koridoru"nun güçlendirilmesi kararı, Çin'in asıl jeopolitik odağı ve ekonomik kalkınma önceliğinin Kuzey-Güney bağlantısı olduğunu bir kere daha hatırlatıyor.

Avrupa'yla ilişkilerin yönetilmesinde Çin'in İran politikası ikincil önemde. Çok daha önemli olan ABD-Çin rekabetinin etkisiyle zayıflayan siyasal ilişkilerin ekonomik ve finansal alanda gerilemeye yol açmasının engellenmesi. Diplomatik açıdan Çin'in stratejik çok kutupluluk öngörüsünde Jiang Zemin dönemine gönderme yapan Avrupa'yla çok taraflı ilişkilerin geliştirilmesi beklentisi, Çin içinde bazı çevrelerce yeniden gündeme getiriliyor. Fakat Çin'in Avrupa'yla ilişkilerinin yeni bir çerçevede tanımlanmasında Ukrayna Savaşı'nda arabuluculuk arayışının ön sırada yer alması, Çin'in, Kızıldeniz'in güvenliği konusunda Batı'nın beklediği düzeyde İran üzerinde baskı oluşturmaktan kaçınması sonucunu doğruyor. Kısacası, Çin-Avrupa ilişkilerinin siyasal boyutu Çin-Rusya ilişkilerinin gelişimine bağımlı hale geldi.

İran'ın daha saldırgan bir tutum benimseyerek bölgesel çatışmayı tırmandırmaya yönelmesi ihtimali, Çin'in genel Ortadoğu'ya yönelik kapsamlı yaklaşımıyla çelişiyor. Özellikle Ortadoğu'nun "yeni güvenlik mimarisi"nin inşası amacında merkezi unsur olan İran ile Körfez ülkeleri arasında normalleşen ilişkilerin bozulması, Çin'in son yıllarda yürüttüğü diplomatik girişimlerin boşa çıkmasına neden olur. Enerji ve Körfez güvenliği konularında Çin'in İran'a duyduğu ihtiyaç, Batı yaptırımları karşısında İran'ın finansal zorluklarının aşılmasında Çin'in desteğini kazanmasını sağlıyor. Ama Çin'in Körfez ülkeleriyle geliştirdiği ilişkiler hem enerji hem de finansal açıdan çok daha önemli. Çin'in dengeli yürüttüğü politikaların bir sonucu olarak petrol ihracatında altıncı sırada yer alan İran'ın ABD'nin yeni yaptırımlarının da etkisiyle şimdi ilk on ülke arasında bile yer almadığını özellikle belirtmek gerekir.

"Kuşak ve Yol"un geleceği açısından bakıldığında ise İran'ın taşıdığı kritik önemi inkar etmek mümkün değil. Ne var ki; Çin'in Afganistan-Pakistan politikasında İran'ın edindiği özel rol bir diğer önemli sınırlayıcı faktör. Çin-Hindistan rekabetinde İran'ın tercihlerindeki belirsizlikler, Taliban rejimiyle ilişkiler, Pakistan'ın bölgesel konumu ve Chabahar limanının kullanımı gibi meseleler Pekin yönetiminin İran'a ihtiyatlı yaklaşmasına yol açıyor. Özellikle Hindistan-Pakistan dengesinin en azından korunması ve uzun dönemde istikrara kavuşturulmasında İran'ın daha ölçülü politikalar izlemesi yönündeki beklenti, Pekin'in önemle üzerinde durduğu bir konu.

Kafkasya bağlamında İran'ın Zengezur Koridoru'nun hayata geçirilmesi konusunda yeterince istekli davranmaması Türkiye'yi de ilgilendiren bir diğer önemli sorun. Hem Irak Kalkınma Yolu hem de Zengezur Koridoru'nu "Kuşak ve Yol"un bir parçası haline getirme konusunda Çin'in artan ilgisi ve desteğine rağmen İran'ın ikircikli tutumu projelerin hızlandırılmasını geciktiriyor. İran'ın Hindistan'la daha yakın ilişkiler geliştirme seçeneğini elinde bulundurarak Çin-Orta Asya-Batı Asya koridoru dışında arayışlarını sürdürmesi, bölgesel işbirliği girişimlerinin istenilen düzeyde netice vermesini zorlaştırıyor.

Rusya'nın güvenlik kaygıları ağırlıklı

Ukrayna Savaşı sonrası öncelik kazanan Rusya'nın güvenlik kaygılarının giderilmesinde İran'la gelişen askeri-güvenlik işbirliği belirleyici. Buna ek olarak yaptırımlı iki ülkenin enerji güvenliği çıkarları, Ortadoğu'ya yönelik politikalarında örtüşmeye neden oluyor.

Esasen 2018 yılında Trump liderliğinde ABD'nin İran'la yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran üzerinde maksimum baskı politikası uygulama kararıyla Rusya ve İran arasındaki diplomatik ilişkiler hızlanmaya başladı. Suriye krizinde iki ülkenin beraberce yürüttüğü Esad rejimini destekleme politikasının kazandırdığı tecrübe, Ortadoğu'da daha kapsamlı işbirliği geliştirme çabalarını cesaretlendirdi.

Hem Rusya'nın hem de İran'ın "Asya-Pasifik yönelimi"ni dış politikalarında merkezi amaç haline getirmeleri, uyguladıkları politikalarda eşgüdümlü hareket etmelerini kolaylaştırıyor.

Fakat Çin'den farklı olarak Rusya'nın İran'dan beklentileri, İran-Hindistan ilişkilerinin geliştirilmesini destekleyici nitelikte. Enerji ve ticaret bağlantısallığı bağlamında farklılaşabilen çıkarları açısından Rusya-Hindistan-İran ile Çin-Pakistan-Türkiye üçlüsünün zaman zaman rekabet içine girdiğini ileri sürmek mümkün. Bununla beraber Çin ve Rusya arasında derinleşen işbirliğinin geniş Avrasya bölgesinin entegrasyonunda ana belirleyici örüntü haline geldiği düşünülürse kendi aralarında gelişen işbirliğine öncelik veren yaklaşımlarının diğer stratejik ortaklarının rekabet halindeki çıkarlarını uzlaştıracak kapasiteye ulaşması, daha güçlü bölgesel işbirliği ve koordinasyon mekanizmalarının yaratılmasına bağlı.

Öte yandan Rusya'nın İran'a Çin'den daha fazla ihtiyaç duyuyor olması, Ukrayna Savaşı sonrası artan güvenlik kaygıları ile ilgili. Öncelikle Suriye'de Esad rejimine desteğin sürdürülmesinde Ukrayna Savaşı nedeniyle Rusya'nın dağılan dikkati İran'ın askeri varlığını artırmasıyla telafi edildi. İkincisi; Rusya'nın Ukrayna Savaşı'nda kullanılmak üzere İran'dan edindiği dronelar iki ülke arasındaki askeri işbirliğini güçlendiriyor. Buna ek olarak Batı kaynaklarında yer alan İran'ın balistik füze gönderimine karşılık Rusya'nın yüksek askeri teknoloji yeteneklerinden yararlanması şeklinde iki ülke arasında yeni gelişen askeri işbirliği iddiaları, Rusya ve İran'ın ikili ilişkilerinin ulaştığı seviyeyi teyit eder nitelikte.

Sonuç

Tüm bu faktörler beraber düşünüldüğünde "Yeni Soğuk Savaş" söyleminin dayanağını oluşturan Rusya-Çin-İran "ittifakı"nın gerçekte bir ittifak olmadığı genişleyen bir işbirliği olduğu sonucu çıkıyor. Aralarında giderek gelişen işbirliğinin doğası esasen ideolojik değil pragmatik. Büyük güçler arasında global uzlaşı yeniden uluslararası etkileşimleri belirleyen ana örüntü haline gelmediği sürece İran'ın Doğu'yla entegrasyon yönündeki tercihleri ve Çin-Rusya-İran işbirliğinin gelişimi hızlanarak devam etme eğiliminde. Kısa ve orta vadede Çin'in İran politikasını sınırlayıcı önemli faktörler bulunmasına rağmen yoğunlaşan ABD-Çin rekabeti, somut olarak Kızıldeniz güvenliği gibi sorunlarda Çin'in İran üzerinde beklenen baskıyı oluşturmasını engelleyici bir rol oynuyor. Rusya'nın İran'a olan ihtiyacı ise her zaman olduğundan daha fazla işbirliğinin geliştirilmesine yönelik. İran'ın tercihlerindeki belirsizliklerin ortadan kalkarak üçlü işbirliğinin daha kapsamlı hale gelmesi, öncelikle Çin-Rusya birlikteliğinin daha ne kadar derinleşebileceğine bağlı. Dolayısıyla Gazze kriziyle bağlantılı Ortadoğu'da yaşanan son olaylar, eğer İran bölgesel çatışmaların tırmandırılmasına yönelik bir tutumu tercih etmek yerine bölgesel koordinasyonun güçlendirilmesine yönelirse, Çin-Rusya-İran üçlüsünün işbirliğini zayıflatmak yerine daha kapsamlı hale getirilmesi için yeni bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

[email protected]