Afrika’nın yeni imajında Türkiye’nin katkısı

Prof. Dr. Ahmet Kavas / T.C. Çad / Encemine Büyükelçisi
29.11.2014

Ebola bahane edilerek kıtanın sadece bir bölgesi değil tamamının imajı hiç düşünülmeden tehlike hattına atıldı. Bu öldürücü bulaşıcı hastalık ile ilgili verilen haberlerde her ne kadar Sierra Leone, Liberya ve Gine ülkelerinin adları zikredilse de haberlerin başlıklarının “Afrika’da ebola” diye verilmesi 54 ülkeyi doğrudan tecrit etmeye itiyor.


Afrika’nın yeni imajında Türkiye’nin katkısı

1990’lı yılların başında dünyanın gelişmiş kabul edilen ülkelerinden aniden Sovyetler’in çöküşü, ardından iki Almanya’yı ayıran duvarın yıkılışı gibi beklenmedik gelişmeler birçok Afrika ülkesinin de önünü açtı. İki asırdır kendisine haksız bir şekilde dayatılan menfi imajınıda üzerinden atacak konuma geldi. Ekonomik anlamda petrol başta olmak üzere tüm hammadde kaynaklarına önce Hindistan, ardından daha geniş açılımla Çin’in müşteri olmasıyla her hangi bir kıtada rastlanabilecek kalkınma hamleleri Afrika’nın her tarafındahissediliyordu. 2000’li yıllar daha büyük hayalleri beraberinde getirdi ve artık kıta sömürgecilik öncesindeki gibi kendi imkânları ile muhtaç insanların görünümünden kurtulup uluslararası alanda etkin güç halinedönüşüyordu. Bağımsızlık hareketlerini desteklemek ve tüm halklarını hürriyetlerine kavuşturma temel hedefiyle 1963’te kurulan Afrika Birliği Teşkilatı 2002 yılında Avrupa Birliği tecrübesinden de yararlanarak Afrika Birliği adını aldı.

Afrika genelinde 2000’li yıllar son iki yüzyılda yaşanmış ne kadar olumsuz süreç varsa hepsi bir tarafa bırakılıp yeni bir çağ açılıyordu. Ne var ki gelişmiş ülkelerin girdiği ekonomik kriz Avrupa ve ABD üzerinde fırtına gibi estikten sonra tortusunu Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde bıraktı. Arap dünyası Irak’tan sonra Suriye, Libya ve Yemen’de büyük bir yıkıma sürüklenirken Sahraaltı Afrika ülkeleri yüzde 9’lara varan ortalama ekonomik kalkınmalarında ciddi düşüşler yaşadılar. Petrol başta olmak üzere pek çok birinci derecede gelişmiş ülkelere gerekli doğal gaz, uranyum, altın, elmas gibi kıymetli madenler 2010’lu yıllarda yeniden yüksek fiyatlarıyla kıta ülkelerine ciddi girdiler getirdi.

Yerli entelektüellerin görevi

2000’li yıllara kadar Afrika’da yerli entelektüel tutmak imkansız iken artık kendi ülkesine ve kıtasına hizmeti idealize eden binlerce beyin artık tamamıyla yaşadıkları yerleri terk etmek yerine dünya ile entegre olarak gelecekleri için daha istikrarlı adımlar atıyorlar. İleri sürülen tahminler tutmamış ve Afrikalılar kıtlarına sahip çıkmışlar, Arap ülkelerinde yaşanan halk hareketleri kıtada birkaç ülke hariç mevcut müspet gelişmeleri engellemedi. Artık kalkınma hızı yüzde 10 üzerinde olan çok sayıda Sahraaltı Afrika ülkesi bulunmaktadır. Gelişmesi bulunduğu coğrafyası gereği sahillere olan uzaklığı ile neredeyse ümitsiz vaka gibi görünen Çad’ın 2008 yılında neredeyse hiç asfalt yolu yok denecek kadar azdı. Son altı yılda ülke genelinde üç bin kilometre asfalt, başkentte 300 km. asfalt caddeler ile çok katlı otel ve kamu binaları Encemine semalarını süslemeye başladı.

Stratejik olarak Asya ve Avrupa ile dirsek teması kadar yakınlığı bulunmasına rağmen, hatta Amerika kıtasına en yakın kıta olarak her türlü imkanından istifade etmek için kendisiyle irtibat kurulan ama kendisinin deniz aşırı ülkelere ulaşması pek istenmeyen bir Afrika artık geride kaldı. Her ne kadar Avrupa, Asya, hatta Latin Amerika semalarını süsleyen hava trafiğine bu kıtada rastlanmasa da bu yakın gelecekte olmayacağı anlamına gelmiyor. Hava trafiğinin kuzey-güney, doğu-batı istikametinde merkezinde yer alan Çad sadece Fransız havayollarının haftada birkaç tarifeli seferi ile Fransa üzerinden dünyaya bağlanırken, Etiyopya Havayollarının günlük seferlerinin başlaması, 2013 yılı Aralık ayından itibaren Türk Havayolları’nın haftada dört seferi yeni fırsatların da önünü açıldı. Fas Hava Yolları ve Mısır Hava Yolları’nın da her ne kadar haftalık seferleri sınırlı olsa da Çadlıları farklı merkezlere yönlendirerek dış dünyayla daha yakın olmalarını sağladılar. Artık sadece tırlar ve gemiler Afrika’dan hammadde taşımıyor, aynı zamanda büyük bir tüketim kıtası olması sebebiyle havayolu kargo uçaklarıyla taşınan günlük tüketim mallarıyla büyük bir pazar olma konumunu koruyor.

Eğitim ve sağlık hizmetlerinde ciddi atılımlar son yıllarda neticesini vermiş ve yakın gelecekte Afrika kendine yetecek bu alanlardaki sistemlerini kuracak yatırımlar yapıyor. Dünyadaki teknolojik gelişmeleri adım adım takip ederek ülkelerbunu henüz halklarının geneline yayamasa da en azından merkezi şehirler gerekli donanımlara kavuşmaktadırlar.

Petrol, doğal gaz ve uranyum kaynakları ile dünyayı aydınlatan Afrika ülkeleri için en ciddi ihtiyaç duyulan elektrik bu alanda tabii kaynaklar, hidrolik, kömür yanında artık rüzgar ve güneş enerjisine de yatırım yapan ülkelerin girişimleriyle çözüm için çeşitli projelere destek verilmektedir. Finans kaynaklarını değerlendirirken enerji öncelikli yatırımlar öne çıkmaktadır. Yine de kıta dışı ülkelere ücret karşılığı verdikleri enerji kaynaklarından daha ziyade alıcı ülkeler yüksek oranlarda faydalanırken mesela sadece Nijer, Fransa’daki onlarca nükleer santrala uranyum veren dünyanın önde gelen üç ülkesinden birisi iken, kendisi yıllık 4000 ton uranyumdan ancak 50 milyon avro civarında bir meblağ almaktadır.

Afrika’nın menfi imajı

Askeri darbelerin birbirini takip ettiği 1970’li ve 1980’li yıllar geride kalmıştı. Demokrasi giderek kıtada yeşeriyor ve doğusunda Kenya, batısında Mali, Fildişi Sahili ve Burkina Faso örnek ülkeler olarak gösteriliyordu. Meğer Afrika imajını bozan sadece Somali değilmiş. Yıllarca ülkenin kuzeyi ile Müslümanlığını da bahane ederek geçinemediğini bahane ederek ayrılmak için mücadele eden Güney Sudan’ın en büyük çatışmayı yarım asırdır omuz omuza bağımsızlık için çatışan Hıristiyan gruplar arasında yaşaması için birkaç yıl yetti. Mali’nin kuzeyindeki Tuaregleri ikna için verdiği her tavizden sonra kaybeden taraf hep merkezi hükümet oldu ve 2012 yılındaki askeri darbe ile 20 yıllık genç demokrasisi büyük yara aldı. Fildişi Sahili ve Burkina Faso basit siyasi gerginliklerin önünü alamayarak kıtanınimajına son yıllarda geçmişin ürperten görüntülerini yaşattılar. Orta Afrika’nın bağımsızlığından itibaren siyasi denge kuramaması ve toplumun farklı katmanları arasında neredeyse yok denecek seviyede olması Müslümanları kendi haklarını ne pahasına olursa olsun almaya yöneltti. Ancak ne uluslararası dengeler, ne de ülkeyi sadece kendilerinin görenlerin kontrolden çıkan saldırılarıyla bu durum kabul edilmedi ve yüzbinlerce masum insan canını kurtarmak üzere Çad, Kamerun ve Kongo’ya göçtü. Büyük Göller bölgesinde Ruanda’da başlayan katliamlar aynı şiddetle olmasa da Kongo’nun doğusunda da son on yılda milyonlarca insanın ölümüne sebep oldu. Ülkelerin çıkan iç isyanlarla bölünmesini yegane çözüm gibi görenler aslında Darfur’un Sudan’dan ayrılması durumunda Güney Sudan’dan daha kötü şartlara sürükleneceğini gördüler. Somali’nin sömürgecilik dönemindeki gibi en az üç parçaya ayrılmasının bu ülkeyi topyekun bitireceği artık herkesçe kabul edilmektedir. İçine girdikleri zorlu süreçleri başarı ile atlatan Cezayir, Nijer, Tunus, Kenya ve Madagaskar örnekleri her ne kadar yeterli derecede dikkat çekmese de kıtanın müspet imajına ciddi katkıda bulunmaktadırlar. Eski darbeler, iç savaşlar, yokluklar, büyük göçler epeyce geride kaldı, ama tamamıyla kıta yüzeyinden çekildi demek için henüz erken.

Türk-Afrika Zirvesi

Ebola bahane edilerek kıtanın sadece bir bölgesi değil tamamının imajı hiç düşünülmeden tehlike hattına atıldı. Bu öldürücü bulaşıcı hastalık ile ilgili verilen haberlerde her ne kadar Sierra Leone, Liberya ve Gine ülkelerinin adları zikredilse de haberlerin başlıklarının “Afrika’da ebola” diye verilmesi 54 ülkeyi doğrudan tecrit etmeye itiyor. Sadece kıtalar arası değil, kıta içi, komşu ülkeler, hatta daha uzak bölgelerdeki kıta ülkeleri de birbirlerine karşı ciddi yaptırımlara gittiler. 1980’li yıllarda AIDS ile adeta özdeşleşen kıta ülkeleri şimdi de ebola ile ciddi derecede imaj kaybetmektedirler. Bulaşıcı olması ve tedavisinin imkansız denecek kadar zor olması bilincini ve gerekli tedbirleri almanın sorumluluğunu taşımak başka bir şey, bunu tüm kıta genelinde varmış gibi hissettirmek bambaşka bir durumdur. Bugün bir milyar 200 milyon nüfusu var denen kıtada her yıl sıtmadan yüzbinlerce insan ölmektedir. Afrika’nın imajı bugün ebola ile, yarın belki de sıtma ile zayıflatılacaktır.

1999 yılında Afrika ülkeleri ile yakınlaşma yönünde ilk adımları atan Türkiye 2005 yılında geniş açılı bir siyaset başlatmış ve öncelikle diplomatik anlamda yetersiz temsilciliklerinin sayısını 2008 yılından itibaren artırdı. 12 olan büyükelçilik sayısı 28 artırılarak 40’a ulaşmıştır. Kıtanın hem yüz ölçüm, hem de nüfus olarak yüzde 95’inden fazlasında artık temsil edilmektedir. Her ne kadar henüz 14 ülkesinde büyükelçiliğinin olmaması bu ülkelerin bir kısmının küçük ada devletleri olmaları, Orta Afrika gibi siyasi istikrarlarının olmaması gibi sebeplere dayanır. Türkiye’nin Afrika Birliğine gözlemci üye olması, stratejik ortak olarak kabul edilmesi, 2008 yılı Ağustos ayında Birinci Türk-Afrika devlet adamları zirvesinin İstanbul’da yapılması, 2010 yılında Başbakanlık tarafından Afrika Strateji Belgesinin Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmesi, THY’nin halihazırda kıtanın 43 ayrı noktasına tarifeli seferlerinin kesintisiz devam etmesi Afrika’nın hem kendi içinde hem de uluslararası camiada en önemli irtibat ağlarından birisini oluşturmaktadır. Afrika semalarını geleneksel uçuş alanı yapan Fransız Havayolları ile ciddi rekabet içinde olması dikkatlerden kaçmamaktadır. Bugün Afrika’da bir milyondan fazla Çinli yaşadığı bilindiği halde neredeyse kıtada havacılık alanında herhangi bir etkinlikleri yok.

Darfur, Somali ve nihayet Orta Afrika gerginliklerinde Türkiye’nin kıta dışı bir ülke olarak üstlendiği insani yardımlarıyla kurduğu yakın alakası, TİKA’nın kısa zamanda kıta genelinde ülkemizin en tanınan yüzü olması, sivil toplum kuruluşlarımızın neredeyse kıtada adım atmadıkları bölgenin kalmadığı, üniversitelerimizde okuyan binlerce Afrikalı öğrenciye verilen imkanlar, kıta ülkelerinden iş adamlarının Anadolu’da her şehrimize gidecek kadar bize yakın olmaları, sadece ürün satan değil yatırım için Afrika’ya gelen binlerce yatırımcımız ile menfi imaj giderek müspete dönüşmektedir. Afrika gündemini yakından takip edenlerin kıta üzerinde yeni aktörler olarak ilk dörde aldıkları Çin, Hindistan ve Brezilya ile Türkiye arasında mukayese yaptıklarında ilk üçünün ilişkilerini içinde bulundukları şartların zorladığı, ülkemizinkini ise kökü geçmişte, ancak meyvelerini gelecekte verecek girişim olarak tarif etmektedirler. 19-21 Kasım 2014 günlerinde Ekvator Gine’sinde İkinci Türk-Afrika Birliği Devlet adamları Zirvesi’nin toplanması acımasızca imajı yaralanan kıtaya ciddi bir nefes aldıracaktır.

[email protected]