Bir mültecinin itirafı O kapı ya açılmasaydı

Emine Şeçeroviç Kaşlı Bosnalı Gazeteci Yazar
27.09.2014

Bunları yazmalıydım çünkü savaş ve mültecilik nedir, yardıma muhtaç kaldığınızda birinin size el uzatması ne demektir bilirim. O eli tutar ve hayatta kalırsınız. Türk vatandaşı değilim ama Boşnak olduğum kadar da kendimi Türk bilirim. Türkiye’nin insanlığı ile gurur duyuyorum.


Bir mültecinin itirafı O kapı ya açılmasaydı

Aslında yazı boyunca size itiraflarda bulunacağım, Bosna savaşını yaşamış ve mültecilik hayatını da bilen biri olarak itiraflarım olacak.

En başında, Türkiye’nin Suriye mültecilerine kapılarını açmasını eleştirenlere sözüm var. Belki inanmayacaksınız ama şu istemediğiniz mülteciler var ya, onlar mülteci olmayı sizden çok istemiyorlar. Evini, yurdunu, yuvasını kim terk etmek ister? Kendi yatağını bırakıp çadırlarda uyumayı kim tercih eder? Dün kendi ekmeğini yiyip de bugün bir ekmeğe muhtaç olmayı kim ister? Sadece ve sadece mecbur olan, hayatını kurtarmak için bunlara katlanmak zorunda olan biri bunları kabul eder.  Soruyorum size, hangi çocuk çocukluğunu bırakmak ister? İnanın bana, o insanlardan hiç birisi ‘haydi mülteci olalım’ deyip de gelmedi Türkiye topraklarına, canını kurtarabilmek için sığınmaya gelmiştir. Sığınmak... Bu durumda öyle acı bir kelime.

Mülteci olmak ne demek?

Mültecilik hazıra konmak değildir. Bazen yardım olarak size yırtık giysi de gelebilir ama gücenmeden giyersiniz onları, belki o güne kadar kimseye muhtaç kalmadınız ama artık yemek kuyruğuna girmekten utanmazsınız. Çünkü bir tas çorbaya muhtaçsınız. Ama o çorbadan daha da önemlisi üzerinize bombaların düşmeyecek olmasından duyduğunuz güvendir. Ve Türkiye toprakları bugün o güveni onlara sağlıyor.

Yıl 1995, Bosna savaşının son ayları, o sıralarda Türkiye’de on binlerce Boşnak mülteci vardı. Ve Türkiye’nin kapısını çalan son mültecilerden biri de bendim. Neredeyse dört yıllık savaşı yaşadıktan sonra annem ve ben, babayı Bosna’da bırakarak, bir abimin mezarını, daha kaç tane şehidimizi ve yıkılmış evimizi geride bırakarak, mülteci olarak Türkiye’ye geldik. Savaşta geçirdiğimiz yıllardan sonra Türkiye’de tekrar hayata geri döndük, yaşama ümidimiz arttı, geleceği düşünmeye başladık. Uzun değil ama Türkiye’de iki yıl kaldık, dil bilmiyorduk, kimseyi de tanımıyorduk. Ben 10 yaşında bir çocuktum, bir kamyonun geçmesinde bile kendimi yere atıyordum, çünkü bomba sesleri kulağımdan gitmiyordu, korkuyu yenemiyordum. Domates nedir bilmiyordum, yoktu ki savaşta, top sanıp yere atıyordum. Şimdi komik gelebilir ama, itiraf ediyorum, savaş öyle bir şeydir. Ve öyle bir mülteci çocuğunu, yani beni, Türkiye ‘’misafir’’ etti, yedirdi, içirdi, giydirdi, okuttu. Türkiye vatanım oldu. Ağlayarak geldiğim Türkiye’den iki yıl sonra ayrılırken ağlayarak ayrılıyordum. Türkiye beni, ben onu sahiplendim ve o duygularla bugün yaşıyorum. O sevgiyle de 10 yıl sonra geri döndüm, Türkiye’de üniversiteyi bitirdim ve tekrar Bosna’ya geldim. Bugün ayrıca Saraybosna’da bir Kayserili Boşnak erkek evladı yetiştiriyorum.

Peki... Ya o günlerde Türkiye bana kapısını açmasaydı?

İstemediğiniz o Suriye mültecilerle hiç konuştunuz mu? O çocukların gözlerindeki korkuyu hiç gördünüz mü? Onların hayallerini hiç sordunuz mu? Hepsinin üstüne basıp, insanoğlu onları hangi yürekle geri çevirebilir?

Türkiye’yi vatan edinmek 

Biliyorum, diyeceksiniz ki ama içlerinde hırsızı var, şunu bunu yapanlar var, huzurumuzu bozanlar var. Sanmayın ki Boşnak mülteciler arasında öyleleri de yoktu. Vardı ve bizler utanıyorduk. Her millette onlardan var ama, bazıları yüzünden herkesi aynı kefeye koyamayız. Sizin misafirperverliğinizi kötüye kullananlar çıkabilir ama, siz onlara bakmayın, siz siz olun, insan kalın. Bugün kapınızı açtığınız o Suriyeli çocuklar, 20 yıl sonra Türkiye için, bugün benim dediğim gibi, ‘’Türkiye de benim vatanımdır’’ diyecek. Büyüdüğünde Türkiye için bir şeyler yapabiliyorsa cani gönülden yapacak, zaten kardeş olan iki millet birbirine daha da kardeş olacak. Kardeşlikten kim rahatsız olabilir ki? Türkiye için elbette kolay değil, yüz binlerce mülteciden bahsediyoruz, bunun kontrolünü sağlamak, hepsinin ihtiyacını karşılamak oldukça zordur. Ama inanıyorum, yardım elini uzatana da Allah yardım eder, O’ndan büyük güven mi olur?..

Size bir şey daha itiraf edeyim... Bombalardan kaçıp, daha güvenli bir yere sığındığınızda, o yer ne kadar güzel olursa olsun, kendi yuvanıza dönmeyi hayal edersiniz. Değil çadır kent, havuzlu villalar sunsanız, bir çocuğun kendi yatağı kadar değerli olamaz. Hele bir de arkada bırakılan baba, abi, evlat varsa, gözünüz gönlünüz aklınız da geride kalır.

Ola ki Suriye mültecilerini ziyaret etmeye giderseniz size bir tüyo vereyim. Çocuklara sakız götürün, lolipop götürün, resim yapabilecekleri malzeme götürün. Evet, onların en büyük ihtiyacı barınma, ekmek sudur ama çocuk her zaman çocuktur. Aç bile olsa ekmekle bir çikolata arasında çikolatadan yana tercihini kullanır.

Bunları yazmalıydım çünkü savaş nedir, mültecilik nedir, yardıma muhtaç kaldığınızda birinin size elini uzatmasının ne kadar değerli olduğunu bilirim. Öyle değerlidir ki sonrasında o eli siz tutarsınız, hiç bırakmadan hayatınıza devam edersiniz. Türk vatandaşı değilim ama Boşnak olduğum kadar da kendimi Türk de bilirim, bu yüzden Türkiye’nin bugün tekrar gösterdiği insanlığı için, ben gurur duyuyorum.

[email protected]