Demirtaş’ın oylarındaki mitler, gerçekler ve beklentiler

Yunus Akbaba / SETA - Ankara
30.08.2014

HDP eğer Türkiye siyasetinde ciddi manada bir ağırlık merkezi haline gelmek istiyorsa, klişeler yerine gerçekler üzerinden bir değerlendirme yapıp, 10 Ağustos seçiminde başarılı bir şekilde ortaya koyduğu açılımı hatalarından ve eksiklerinden ders alarak devam ettirmelidir.


Demirtaş’ın oylarındaki mitler, gerçekler ve beklentiler

10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları her seçim gibi üzerinde durulması gereken muazzam sosyolojik tahlillere imkan sunan bir veri seti sundu. Birçok açıdan ilklere sahne olan bu seçim, aynı zamanda ülkenin içinden geçtiği dönemin de siyasal sağlaması denilebilecek bir resim sundu. Genelde, seçmen her zaman olduğu gibi topluma yeni bir şey sunan esaslı siyasete, istikrarlı bir değişime ve daha da önemlisi Çözüm Sürecine verdiği desteği yeniledi. Bu üç referans noktası ülke siyasetinin geleceği açısından olmazsa olmaz kaideler olarak yerini aldı. Özelde ise seçim sonuçları her siyasi partinin tabanın isteklerine, beklentilerine ve reflekslerine dair ders niteliğinde mesajlar içermektedir. Bu yüzden, Türkiye siyaseti adına söyleyecek lafı olan siyasi partilerin bu sonuçları ayrıntılı bir şekilde analiz etmesi gerekmektedir. 10 Ağustos seçiminden sonra yapılan analizler, işini özenli bir şekilde yapan birkaç isim dışında, şaşırtıcı bir şekilde ‘kazananlar enflasyonu’ yaratmanın ötesine geçemedi. Bu yaratılan ‘kazananlar enflasyonu’ndan kasıt tabii ki de Demirtaş’ın aldığı oylar üzerinden yapılan güzellemeler. Demirtaş’ın aldığı oyların sosyolojik zemininin peşine düşmek HDP’nin geleceği hakkında çizilecek resmin daha da netleşmesini sağlayacağı gibi, seçim kampanyası boyunca nelerin doğru ve nelerin yanlış yapıldığının sağlıklı bir muhasebesi için de muazaam bir imkan sunacaktır.

Bugün HDP tarafından temsil edilen Kürt siyasal hareketinin, 90’lı yıllarda SHP gibi sol partilerle yapılan ittifakları saymazsak, yüzde 6 bandının üzerine çıkamadığına şahitlik ettik. Yarışan adaylar içerisinde en mütevazi şartlara sahip Demirtaş ise 10 Ağustos seçimlerinde aldığı yüzde 9,76’lık oy oranıyla, aslında her seçimde peyderpey yükselen oylarınını, tek bir seçimde yüzde 50 arttırarak üzerinde düşünülmesi gereken bir başarıya imza attı.

Demirtaş neyi hedefledi?

Demirtaş’ın seçim kampanyası herhangi bir siyasi parti için gayet zor olabilecek bir strateji üzerine kuruluydu. Öncelik sırasına göre Demirtaş, Batı’da yaşayan Alevi, İhsanoğlu’ndan rahatsız CHP’li ve genellikle mevcut partiler arasında temsil edilmediğini düşünen liberal-sol diye tanımlanayabileceğimiz (bu kitlenin söylemsel anlamda Gezi eylemlerinin de ana omurgasını oluşturduğunu söyleyebiliriz) Türk seçmen kitlesini hedeflediğini belirtmek gerekiyor. İrili ufaklı sosyalist partileri bu kategori içine dahil etmememin sebebi bu partilerin büyük çoğunluğunun HDP oluşumu içerisinde yer alıyor oluşudur. Demirtaş’ın gözüne kestirdiği bir diğer seçmen kitlesi de tercihini AK Parti’den yana kullanan Doğu’daki Kürt seçmendi. Demirtaş Batı’daki seçmenin karşısına zamanın ruhuna uygun bir kampanya ile çıktı. Kimliklerin çoğulculuğunu ve özgürlüğünü, alt ve orta-alt sınıfların dışlanmışlığını ve kadın, gençlik, yeşil, toplumsal cinsiyet gibi konulara duyarlı insanların temsil olunmayışını etkili bir kampanya diline çeviren Demirtaş, varoluş sebebi olan Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye’nin daha da özgürlükçü bir yapıya kavuşması için önerdiği adem-i merkeziyetilik ve demokratik katılım mevzularını sıkça işlendi. 2014 Türkiye sosyal gerçekliğinde oy anlamında çok da karşılığı olmayan bu yeni sol söylemi toplumla tanıştıran Demirtaş, başka türlü bir muhalefetin mümkün olduğu gerçeğinin tohumlarını ekti.

HDP’nin adayı Doğu’da ise seçim kurgusunu bölgenin en önemli gündem başlığı olan Çözüm Süreci ve kalıcı barışın sağlanması için Kürt temsiliyetinin önemi ve gerekliliği üzerinden anlattı. Fakat, yine taktiksel bir başarı örneği olarak, bu kurguyu Çözüm Süreci’nde aynı masayı paylaştığı ama aynı zamanda tek rakibi AK Parti ve Erdoğan’dan ayrıştırması gerekiyordu. Bu noktada Demirtaş’ın imdadına Irak’ta ve Suriye’de vuku bulan IŞİD merkezli gelişmeler yetişti. AK Parti’yi IŞİD’in ideolojik ve lojistik partneri olarak konumlandıran Demirtaş, Kürtleri büyük ölçüde bu konu üzerinden mobilize etmeye çalıştı. Seçim sonuçları açıklandığında, iddia edilen argümanların aksine HDP hiç de beklemediği bir tablo ile karşılaştı. Kampanyasının büyük bölümünü vakfettiği Batı’da yaşayan Türk seçmen Demirtaş’ın oy artışındaki ana etken olamadı. Toplamda, Demirtaş oylarını hem oransal hem de sayısal olarak Şanlıurfa, Van ve Iğdır dışındaki bütün illerde arttırdı ama bu artışın ana omurgasını daha önce AK Parti’yi tercih eden Kürt seçmen ile daha önce CHP’yi tercih eden Kürt Alevi seçmen oluşturdu.

Demirtaş 30 Mart seçimleriyle kıyaslandığında oylarını bir milyona yakın arttırdı. Bu artışın coğrafi dağılımı yakından incelendiğinde şaşırtıcı sonuçlar vermektedir. Seçim gecesi Türkiye haritasının sağ alt kısımında artık görmeye alıştığımız koyu yeşil renge aldanmamak gerekiyor. BDP’nin 15 Doğu ilindeki oylarının toplamı Demirtaş’ın oylarının yarısından az. Beş ay önceki yerel seçimlere kıyasla bu illerdeki toplam oy artışı ise 90 bin civarındadır. Yani, Demirtaş’ın seçim kampanyasının ikili hedef kitlesinden bir tanesi olan AK Partili Kürtlerden düşük oranlarda oy almayı becerebilmiş ama beklentilerin altında kalmıştır.

Etnik ve coğrafi analiz

Doğu illerindeki asıl artış Kürt siyasal hareketinin kendisini pek hissettiremediği Ardahan, Erzurum, Malatya, Adıyaman, Elazığ, Kahramanmaraş ve Gaziantep’ten gibi merkezlerde gerçekleşti. Bu 7 ildeki katılım oranı ortalama yüzde 10 düşmesine rağmen, toplamda 262 bin oya ulaşılmıştır. 30 Mart seçimlerinde bu 7 ilin toplam oy sayısı 148.490’dı. Kürt siyasal hareketinin etkin olduğu bölgeyi bir yay gibi kesen bu hatta Demirtaş yüzde 80’i aşan bir oy artışı sağlamıştır. Kürt kimliğinin etkin olduğu yerlerde doyuma erme aşamasında olan HDP çizgisi, bu hatta kendisine yeni bir alan açabilmeyi başarmıştır. 30 Mart seçimlerinde Kürtlerin çoğunlukta olduğu Adıyaman ve Malatya gibi yerlerde Kürt siysal hareketi için geri dönüşün artık imkansız gibi göründüğü yerlerde Demirtaş ciddi bir etki yapmıştır.

Demirtaş’ın seçim kampanyasında ağırlığı oluşturan Batı kampanyasının sonucu beklenenden oldukça farklı bir gerçekliği işaret etmektedir. Öncelikle, Demirtaş’ın her konuşmasında atıfta bulunduğu Aleviler’den Demirtaş’a yönelim beklenilenin altında kalmıştır. Alevilerin çoğunluğu oluşturduğu ilçelerdeki oy oranına bakıldığında, Demirtaş’a sadece Kürt Alevilerin teveccüh gösterdiği, diğer Alevi grupların tercihini ihsanoğlu’ndan yana kullandığı gözükmektedir. Sivas Divriği’de yüzde 4.09, Hatay Arsuz’da yüzde 2.76, Çorum Alaca’da yüzde 1.2 ve Tokat Zile’de yüzde 2.1 alan Demirtaş, Türk Alevilerin çok az bir kesiminden oy alabilmiştir. Öte taraftan Kürt Alevilerin ilk tercihinin Demirtaş olduğu rahat bir şekilde ifade edilebilir. Tunceli merkezdeki oy oranı yüzde 60’ı aşan Demirtaş, Bingöl’ün Yedisu ve Kiğı ilçelerinde de Demirtaş sandıktan birinci çıkmıştır. Bu veriler ışığında, Demirtaş’ın yüzde 9.8 civarında oy almasının faktörlerinden bir tanesinin Kürt Alevileri olduğu söylenebilir. İstanbul, Ankara, İzmir, Tunceli, Bingöl gibi şehirlerde yaşayan ve uzun yıllar CHP’ye oy veren Kürt Alevileri, CHP’nin adayına duydukları tepki nedeniyle HDP’ye yöneldiler denilebilir.

Son olarak, Batı’da Büyükşehir Belediyesi statüsü kazanan illere odaklanmak gerekiyor. Demirtaş, oy sıralamasına göre İstanbul, İzmir, Mersin, Adana, Ankara, Bursa, Antalya, Kocaeli ve Aydın’da 30 Mart seçimlerine kıyasla oylarını 560 bin artırmıştır. Bu da yaklaşık %70’lik bir artışa tekabül etmektedir. Büyük şehirlerdeki oy dağılımına bakıldığında Demirtaş’a oy veren kesimin büyük oranlarda Kürtler olduğu göze çarpmakatdır.  İstanbul’da Selahattin Demirtaş en çok oyu 51.206 ile Esenyurt ilçesinden alırken, en az oyu da 849 oy ile Şile ilçesinde aldı. Bu iki ilçenin durumu Demirtaş’ın oylarını %50 oranında arttırdığı İstanbul’da kimlerden oy aldığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Yani Demirtaş’ın seçim kampanyasında ve medya görünürlüğünde önemli yer kaplayan sol-liberal kesimin Demirtaş’a yöneldiği şeklinde bir çıkarsama abartılı bir ifadedir. Türkiye’nin geri kalan bölgelerinde benzer sosyal dokuya sahip yerlerde benzer oranlarda bir artış yaşayan Demirtaş, bu illerin bir çoğunda Kürt siaysal hareketinin ilk defa aday seçmen karşısına çıkması, seçim barajının olmayışı, iki yılını doldurmak üzere olan Çözüm Süreci ile gelen normalleşme ve Demirtaş’ın ilk kez kitlesel olarak Kürtçülükten uzaklaşmasıyla birlikte “kendisine oy verilmesinin toplumsal bir tepki doğurmaması” ile açıklanabilir. Bu illerde Demirtaş’ın oy sayısı toplam oyunun %10’una tekabül etmektedir. Bu illerinin kahir ekserinde de oylar yine Kürtlerin yoğun yaşadığı il ve ilçelerinde yoğunlaşmaktadır.

Demirtaş’ın oylarını hem Doğu’da hem de Batı’da büyük oranlarda Kürtlerden almış olması Kürtlerin yüzlerini tamamen Kürdistan’a çevirip HDP fikriyatından umudunu kaybetmesi anlamına gelmiyor. Öncelikle, Batı’da tercihini Demirtaş’tan yana kullanan Kürt seçmen sosyolojik olarak Doğu’daki Kürt seçmenden öncelikleri, hayat tarzları ve beklentileri açısından önemli oranda farklılık göstermektedir. Bu kitlenin Demirtaş’a yönelmesinde Demirtaş’ın başarılı seçim stratejisi ve Çözüm Süreci ile gelen normalleşme iki ana başlığı oluşturmaktadır. HDP’nin bu resmi iyi okuyup, bundan sonraki adımlarını “Türk seçmene daha fazla nasıl ulaşabilirim” şiarıyla kurgulaması gerekmektedir. Çözüm sürecine dair hem Abdullah Öcalan hem de Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’dan gelen açıkalamalar bu havanın devam edeceği yönünde bir izlenim uyandırdıysa da, Lice’de yaşananlar tam tersi bir istikameti işaret etmektedir. Çözüm Sürecinin uğramadığı tek yerleşim yeri olan ve 10 Ağustos’ta Demirtaş’a yüzde 95 gibi rekor bir oranla destek veren Lice’de HDP’nin elini taşın altına koyup daha fazla insiyatif alması ve Türkiye genelinde uyguladığı stratejiyi oraya da yansıtması gerekmektedir. Aksi takdirde, HDP birbiriyle farklı görüşleri savunan iki farklı seçmen kitlesinin arasında ezilmeye mahkum olacaktır. Türkiye’deki siyasi parti seçmenleri son kertede benzer hayat görüşlerine sahip bir kitleden oluşmaktadır. AK Parti’ye oy veren seçmen Doğu’da ve Batı’da yerel dinamikler dışında benzer görüşleri dillendirebilir. CHP seçmeni için de aynı durum söz konusudur. Bu trendi bozan tek parti MHP’dir. Sahil şeridindeki seküler kaygıları olan MHP seçmeni ile Orta Anadolu’daki gelenekselci seçmen kitlesinin bir arada varolması MHP’nin siyaset üretememe nedenlerinin başında gelmektedir. Lice’deki olayların ve benzerlerinin önüne geçilmediği takdirde, HDP de yeni açılmaya başladığı Batı’da farklı, Doğu’da farklı seçmen kitlesi arasına sıkışıp uzun vadede siyaset üretememe kısırlığının içine girebilir.

Geri dönüşü olmayan yol

Medyada HDP açısından seçim sonuçlarını değerlendiren birçok yorum yer aldı. Bu yorumları bir potada toplamak gerekirse, “Türkiyelileşme projesi başarılı oldu”, “Sosyal demokrat/sol-liberal seçmenden Demirtaş’a büyük bir oy kayması yaşandı”, “Aleviler Demirtaş’a yöneldi” ve “Demirtaş solun yeni lideri oldu” gibi sloganik laflara rastlamak mümkün. Seçim sonuçların coğrafi, demografik ve sosyolojik tahlili ise farklı bir sonuç ortaya koyuyor. HDP eğer Türkiye siyasetinde ciddi manada bir ağırlık merkezi haline gelmek istiyorsa, klişeler yerine gerçekler üzerinden bir değerlendirme yapıp, 10 Ağustos seçiminde başarılı bir şekilde ortaya koyduğu açılımı hatalarından ve eksiklerinden ders alarak devam ettirmesi gerekiyor.

Toplum kendisine yeni bir siyaset öneren adaya yöneliyor. Demirtaş’ın seçim sonuçlarını meyveleri hemen toplanacak bir çalışmadan çok yeni filizlenen bir başlangıç olarak okumak gerekiyor. Kampanyası boyunca eksik bıraktığı ekonomi ve dış politika gibi alanlara daha fazla yoğunlaşıp iktidara alternatif bir söylemi benimsemesi olmazsa olmazlar arasında. Seçim kampanyası süresince dış politika tahayyülü IŞİD-Rojava eksenine hapsolmuş bir görüntü sergileyen Demirtaş’ın Batı’da Kürt olmayan seçmenden sınırlı oranda oy almasına şaşırmamak gerekiyor. HDP bu resmi iyi okur, Batı’ya açılım yolunda daha ciddi siyasal stratejiler üretirse, önümüzdeki dönemde daha yapıcı bir muhalif bloğun yükselmesi kaçınılmaz olacaktır.

Cumhurbaşkanlığı seçimine siyasetsizliği bir meziyet gibi sunarak giren CHP-MHP ittifakının 10 Ağustos seçimlerinden ders çıkarıp politikalarını revize edeceklerine dair bir emareye rastlanmıyor. MHP’nin vurdumduymazlığı ve CHP’nin sırtındaki ulusalcı kambur ile mücadelesinden sahici bir muhalefetin çıkacağını beklemek hayalciliktir. Oysa toplumun sahici anlamda yapılan siyasete ihtiyacı var. Seçim sürecinde Demirtaş’ın performansı birçok kesim açısından umut aşısı oldu. HDP’nin siyaseti hemen bugün sonuç alacak bir faaliyet alanı olmaktan çıkartıp uzun vadeli bir gelecek perspektifinin içine oturtması ve bu konuda tutarlı bir çizgi izlemesi gerekiyor. HDP Demirtaş’ın kampanyasında izlediği demokrat, özgürlükçü ve inançlarla barışık çizgiyi parti siyasetine dönüştürüp Kürt milliyetçiliğinden uzaklaşırsa, bu partinin yapıcı bir muhalefet için önemli bir rol üstlenebileceği söylenebilir.

[email protected]