Dershaneler neyin sonucu?

Prof. Dr. Abdullah Çavuşoğlu - Eski ÖSYM Yürütme Kurulu Üyesi
23.11.2013

Bugüne kadar izlenen yanlış politikalar ve sektörün yaklaşımları sonucu dershanelere olan ihtiyaç artmıştır. Ancak artık bu sorunu çözmeye yönelik politika geliştirme ihtiyacı hissedilmektedir. Üniversite sayısını ve kontenjanların artırılması gibi doğru politikalara ek olarak yapılması gereken şey, lise giriş sistemini ıslah ederek sınavla öğrenci alan liseleri azaltmaktır.


Dershaneler neyin sonucu?

Dershaneler konusu ne yazık ki eğitim bağlamından kopuk bir düzlemde tartışılmaktadır. Kullanılan argümanlar eğitim odaklı olmaktan uzaktır. Örneğin, dershane konusunda bazı yazarların ve kurum sahiplerinin savunduğu yaklaşımlardan bir tanesi, serbest teşebbüsün kısıtlanmış olacağı şeklindedir. Liberal ekonomi açısından özünde doğru olan bu yaklaşımın eksikliği, mevcut eğitim sistemini nasıl iyileştireceğimize kayıtsız kalmasıdır. Dolayısıyla, bu yaklaşım tartışmaları derinleştirmemize imkân sağlamamaktadır. Bu çerçevede mevcut eğitim sisteminde dershanelerin pozisyonunu, sayılarının artış nedenlerini ve dershane ihtiyacı algısını azaltmaya yönelik önerimi yazmaya çalışacağım.

Dershaneler neyin sonucu? 

Dershanelerin ortaya çıkış sebeplerine tarihsel olarak bakıldığında, ilk etapta üniversitelere giriş aşamasında gündeme gelen ve yarışmada öne geçmeye çalışan öğrencilerin başvurdukları bir takviye unsuru olduğunu görmekteyiz. 1990’lı ve 2000’li yıllarda az sayıda üniversite olması ve kontenjanların azlığı, rekabeti ve dolayısıyla dershaneciliği körükleyici bir faktör oldu. MEB bu yıllarda kanaatimizce yanlış bir yaklaşımla ortaöğretim düzeyinde okul çeşitliliğini dramatik bir biçimde artırdı. Bu çeşitlilik toplumda otomatik olarak okul bazlı farklılaşan algıların oluşmasına sebep oldu. Bu algı çeşitliliği sınavla öğrenci alan okullara yönelik talebin de şekillenmesine neden oldu. Böylece söz konusu okullar için yerleştirme işlemleri önceleri LGS ardından OKS ve son olarak SBS olarak adlandırılarak merkezi olarak yapılan sınavlarla gerçekleştirilmeye başlandı. Bu süreçte, sınavla öğrenci alan lise sayısının MEB tarafından sürekli artırılması da öğrencilerin arasındaki yarışı artırdı.

Üniversite giriş sınavlarında başarı sıralamaları, sınavla seçilen öğrencilerin biriktiği bu okulların sürekli olarak ön planda olmaları sonucunu doğurduğu için, bunlara olan talep sürekli olarak arttı. Önceleri yalnızca üniversiteye hazırlık, yabancı dil ve on parmak daktilo kursu olarak varlığını sürdüren kurs (dershane) sektörü, hızlı bir çeşitlenme ile liseye yerleştirme hazırlık süreçlerini de bünyesine kattı. Genel olarak mülakat ve okul notları gibi öznel olarak görülen süreçlere olan güvensizlik, merkezi sınav sayısını hemen her düzeyde artırdı. Buna paralel olarak dershane çeşitlenmesi yaşandı.

Merkezi sınavların belirleyiciliği ve önemi dolayısıyla yıllar içerisinde sınavlara hazırlık kurslarının sayısı da arttı. Bu kurslara olan talep, yakın zamana kadar hızla ve istikrarlı bir şekilde arttı. Bu süreç büyük bir sektörün doğmasına sebep oldu. Bu sektörün büyüklüğü çarpık ilişkilere de yol açtı. Örneğin, merkezi sınavları yapan ÖSYM’nin bazı çalışanları geçmişte bizzat dershane sahibi ya da ortağı olmuştur. Benzer şekilde bazı dershanelerin rol aldığı bazı çarpık olaylar sonucu sınav iptalleri dahi yaşandı.

Eşitsizliği devam ettiriyor

Kanaatimizce dershane konusunda devleti önlem almaya iten en önemli sebeplerden bir tanesi; dershanelerin eğitimin adeta asıl unsuru, okulların ise tali unsuru olarak görülmesidir. Hatta bu olay öyle bir düzeye ulaşmıştır ki, lise son sınıfta rapor alarak okul yerine dershaneye giden öğrenciler için devlet palyatif düzenlemeler yapmak zorunda kalmıştır.  Diğer bir önemli sebep de gerek liselere yerleşme veya gerekse üniversitelere yerleşme için tüm öğrencilerin mutlaka dershaneye gitmek zorunda olduğu algısıdır. Ancak, dershanelerin reklam için başarılı öğrencileri kullanarak müşteri toplaması, ağırlıklı olarak seçkin okul öğrencilerinin dershaneye gitmesi, bunların gerçekten tamamlayıcı bir öğretim vermek yerine aslında başarılı öğrenciler üzerine bir sistem kurdukları algısını güçlendirmiştir. Dershaneler bir taraftan yüksek profile sahip öğrencilerin “seçkin” okullara biriktirilmesine yardımcı olmuşlardır. Diğer taraftan, bir dönem devlet erki tarafından “cüzzamlı” olarak görülen ve katsayı uygulamaları ile toplumdaki pozitif algıları tamamen ortadan kaldırılan ve kendilerine üniversite kapıları kapatılan, meslek lisesi ve İHL türünden okullara en düşük profilli öğrencilerin gitmesi sonuçta dershanecilik sektörünün ekmeğine yağ sürmüştür. Nihayetinde üniversiteyi kazanmak isteyen, fakat fazla umudu olmayan oldukça büyük bir kitle ortaya çıkmıştır. Bunlarda dershanelerin doğal müşterileri haline gelmişlerdir. 

Dershanelerin özel olarak Meslek Liseleri ve İHL mezunlarının üniversiteyi kazanmalarına katkı sağladığı tezine gelecek olursak, verilerin bu tezi desteklemediği görülmektedir. Çünkü dershaneler bütün mezunlara benzer oranlarda katkı sağlamaktadır. Bu çerçevede, hiyerarşik lise yapılanmasında ortaya çıkan sıralamanın kazanma oranlarına aynen yansıdığını görmekteyiz. Yani dershanelerin özel bir katkısı görülmemektedir. Örneğin, ÖSYM’nin 1995-2013 yılları arasındaki lisans programlarına yerleştirme rakamları incelendiğinde, fen lisesi gibi sınavla öğrenci alan okulların diğer liselerden daha başarılı oldukları görülmektedir. Lise, teknik lise ve İHL’lerin ise yerleştirme bağlamında performansları sınavla öğrenci alan liselere göre oldukça düşük düzeydedir. Burada meslek liselerine ait yerleştirme oranları yüzde 1-2’ler düzeyindedir. İHL’lerin yerleştirme oranları ise, 1998-2013 yılları arasında yüzde 6-16 aralığındadır. Bu yerleşmenin genellikle ilahiyat fakülteleri ile sınırlı olduğunu (katsayı uygulamasından dolayı) burada belirtmek gerekir. 

2000’li yılların başlarında sınava giren yaklaşık 850.000 meslek liselinin, büyük çoğunluğunun dershanelere gitmesine rağmen üniversiteye yerleşme performanslarının %2-4’ler düzeyinde kalarak diğer okullardan çok düşük düzeyde kaldığı yine rakamlardan anlaşılmaktadır. Özetle, dershanelerin meslek lisesi gibi üniversite sınavlarında dezavantajlı liselere katkı yaptığı kabul edilse bile, bu katkının sınırlı olduğu ve liselerin genel yapısından kaynaklı sorunlara çözüm olmadığı görülmektedir.

Dershaneler sayesinde sınav kazanan öğrencilerin arttığı şeklindeki teze gelince, bu tezin de sorunlu olduğu söylenebilir. Şöyle ki, ülkemizdeki yükseköğretimde son 5 yılda yaşanan hızlı değişim, üniversite lisans kontenjanlarını en az 2 kat artırmıştır. Ayrıca, 1990’lı yıllarda mevcut olmayan, sınavsız geçiş ve yüksek kontenjana sahip açık-öğretim gibi yeni imkânlar öğrencilerin üniversitelere yerleşme ihtimallerini olağanüstü düzeyde yükseltmiştir. Benzer bir tablo ortaöğretim için de geçerlidir. Yani, sınavla öğrenci alan lise sayısı sürekli bir şekilde bugüne kadar artmıştır. Bu artış, dershaneye olan bağımlılığı doğal olarak artırmaktadır. Peki dershanecilik hiçbir fayda sağlamıyor mu? Dünyada ve Türkiye’de yapılan bilimsel çalışmalar, dershanelerin öğrenci başarısına sınırlı düzeyde küçük bir katkısı olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin, başlangıçta diğer arkadaşlarına kıyasla daha fazla soru yapabilen bir öğrenci, yılsonunda da bu farkı genelde korumaktadır. Bunun istisnaları, sınırlıdır. Bu sebeple, adayların yarısından çoğunun mutlaka dershaneye gittiği bir ortamda, dershanenin katkısı, öğrencilerin genel başarı sıralamasını çok fazla değiştirmemektedir. 

Dershaneye ihtiyacı azaltmak

Dershanecilik sektörüne baktığımız zaman üç ana kategori görmekteyiz: Liselere hazırlık (SBS); üniversitelere hazırlık (YGS, LYS); diğer kurs ve lisansüstü programlar ile istihdam odaklı yerleştirmelere hazırlık sunan (YDS, TUS, ALES, KPSS vb) dershaneler. Bunlardan SBS dershaneleri toplam dershaneciliğin yaklaşık 1/3’ünü oluştururken ağırlıklı çoğunluk üniversiteye hazırlık sunan dershaneler grubudur.  MEB aslında tamamen hazırlıksız bir biçimde dershaneleri dönüştürme projesini uygulamaya koymamıştır. Yukarıda özetlendiği üzere sektörde 1/3 pasta payına sahip olan SBS kaldırılarak öğrenci düzeylerinin belirlenmesinde okul sürecinde yapılan sınavların referans alınacağı duyulmuştur. Yani SBS dershanelerine olan ihtiyaç azalacaktır.

Bu ihtiyacın daha da azalması için yapılması gereken, SETA’nın “Türkiye’de Ortaöğretimin Geleceği: Hiyerarşi mi, Eşitlik mi?” başlıklı raporunda da belirtildiği gibi, hiyerarşik okul yapılanması ve aşırı okul çeşitliliğinden mutlaka vazgeçmelidir. Bu çerçevede, önerim sadece az sayıdaki okula (ör. fen liseleri), yerel bazlı sınavlarla öğrenci alınmasıdır. Böylece, ilköğretimin ilk iki dört yıllık diliminde olduğu gibi, ortaöğretim de ağırlıklı olarak, öğrencinin “mahallesindeki okula gittiği” bir yaklaşımla tasarlanmalıdır. Bu esasında pedagojik olarak da öğrenciler için en iyi yoldur. MEB tarafından benimsenebilecek tamamlayıcı bir süreç de, öğretmenlerin teşvik mekanizmaları ile desteklenmesidir. Türdeş olmayan farklı profillerden gelen öğrencilerin ders başarıları nesnel bir şekilde okulda yapılan sınavlarla ölçülürken, başarılı öğretmenlere teşvik primleri verilmelidir. Sınavlarda açık uçlu soru yöntemi devreye sokulmalıdır. Bu yolla öğretmen öğrenci diyaloğu artırılırken, eğitimin esas unsuru olan okullarda yoğunlaşması sağlanabilecektir.

Esasında MEB tarafından önerilen iki yıllık dönüşüm süreci, dershaneciler için tam da MEB okullarından dahi iyi olduklarını söyledikleri eğitim/öğretim işinde kendilerini ispatlayabilme imkânı sağlama potansiyeli taşımaktadır. İlk etapta açık liseye dönüştürülmesi önerilen dershanelerin bir kısmı, okula yüzyüze devam etmeyecek öğrencilerle kendilerini kanıtlama imkânına sahip olacaklardır. 

Özetle ifade etmek gerekirse, bugüne kadar izlenen yanlış politikalar ve sektörün yaklaşımları dershanelere olan ihtiyaç artmıştır. Ancak artık bu soruna çözmeye yönelik politika geliştirme ihtiyacı hissedilmektedir. Üniversite sayısını ve kontenjanların artırılmasına gibi doğru politikalara ek olarak yapılması gereken şey, lise giriş sistemini ıslah ederek sınavla öğrenci alan liseleri azaltmaktır. Ayrıca ortaokuldaki sınav sistemine benzer şekilde oluşturulacak diploma notlarını YGS yerine kullanarak üniversiteye girişte sınav sayısını 1’e indirmektir. 

[email protected]