Distrübütör aydınlar entelektüel şantaj yapıyor

Bekir L. Yıldırım/Yazar
2.08.2014

Gazze’de katledilen çocukları seyrederken kabaran duygu antisemitizm de olmaz ırkçılık da. Zira ırkçılık da antisemitizm de bir olaya veya davranışa tepki değil, yapılanlardan bağımsız, devamlı var olan ontolojik nefretin adıdır. Bu ise vicdani isyandır, çaresiz kimselerin, müdanasız, siyasetsiz ve irrasyonel deşarjıdır. Ama Batı’nın Türkiye’deki disbribütör yazarları hem “kim antisemitik değil” yarışı hem de “İsrail şiddetini eleştirmek de antisemitizmdir” mealinde entelektüel şantaj yapmakta.


Distrübütör aydınlar entelektüel şantaj yapıyor

İsrail’in 2008 Gazze katliamı sırasında Taraf Gazetesi’nde bir haber başlığı “Rabbin sana bunu emretmiş olamaz” idi.  Hemen akabinde gazetenin birçok yazarı bu başlığı direkt ve endirekt olarak eleştiren ve esas sorunun ne olduğunu öğreten yazılarla bu “hatayı” telafi ettiler. Öğrendik ki esas sorun katliam değil, buna isyan-protesto mahiyetinde kullanılan bazı söylemlerden ötürü İstanbul’da yaşayan Yahudi dostlarının yaşadığı trajedi idi. Gazetenin en az üç kadın yazarı bulabildikleri en aşırı örnekleri kullanarak, çok dokunaklı ifadelerle bu “antisemitizm dalgası” üzerine yazılar döktürdüler. Tuttuğum blogda onlara cevaben yazdığım yazılarda ve kendilerine yazdığım mesajlarda  “Gazze’de katledilen çocukları seyrederken kabaran duygu antisemitizm de olmaz ırkçılık da. Zira ırkçılık da antisemitizm de bir olaya veya davranışa tepki değil, yapılanlardan bağımsız, devamlı var olan ontolojik nefretin adıdır. Bu ise vicdani isyandır, çaresiz kimselerin, müdanasız, siyasetsiz ve irrasyonel deşarjıdır. Ama sizlerinki nasıl bir vicdandır ki ülkedeki bir avuç Yahudi’nin bazı aşırı söylemlerden dolayı “üzülmesini” katliamın kendisinden fazla dert ediyor” mealinde sorular sormuş ve tabii cevap alamamış idim. Bunlardan ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi, Siyonist Eric Edelman’ın elemanlarından bir diplomatın eşi, işi “biz antisemit değiliz sadece İsrail’in şiddetini eleştiriyoruz’ savunmanıza da inanan yok” söylemi ile “İsrail’in şiddetini eleştirmek de antisemitizmdir” mealinde entelektüel şantaj boyutuna götürdü. 

Yasak savar gibi kınama

Bu katliam sırasında da mezkûr aydınlarının beni yanıltmayacağını biliyordum. Bu kesimde modus operandi şu: Açıkça İsrail haklı denmez, “orantısız güç, İsrail’in güvenlikçi, demir yumruk politikası “ vb mesafeli, akademik, sanitize veya “tabii ki sivil ölümleri kabul edilemez”  türü bir iki yasak savma cümlesi ile olayın İsrail boyutu geçiştirilir ve “esas probleme” geçilir. Tahmin edebilirsiniz esas problemi: Bu toplumdaki tehlikeli antisemitizm dalgası! Geçen katliamda bir Taraf yazarının yüreğini asıl parçalayan fosfor bombaları ile vücutları durdurulamaz şekilde içerden yanan bebekler veya onları seyretmek dışında yapacak şeyi olmayan anneler değil, Leyla Navarro adında zengin, çok satan, sosyetede çok dostu olan Yahudi yazar-psikologun üzüntüsü idi. Bu defa da bir “liberal” akademisyen-yazar Mario Levi adlı Yahudi yazar dostunun kimsenin duymadığı “kitap boykotundan” dolayı üzüleceği düşüncesinden dolayı üzüntüye gark olmuş! Bu psikoloji aklıma ABD’deki ev kölelerinin sahibine “yemek yedik mi, hasta mıyız” diye sormasını getirdi. Onun tüm derdi sahiptir, onun dışında varlığı olmadığı için tüm üzüntü ve sevinç kaynağı sahibininkidir. Alternatif açıklama “Yahudi çocukların başına düş(mey)en bombalar içinde patlayan” lakin itikâfta olduğu için Gazze’yi ancak kamuoyunda “nerde kınama” çığlıkları ayyuka çıktıktan sonra kendisine bildirilen, din adamının psikolojisidir. Hangisi uyarsa. 

Aydınların bu tabir yerinde ise “kim daha antisemit değil” yarışına girmesi irdelenmesi gereken, antisemitizmin çok ötesine geçen bir “ahlaki, kültürel iktidar” meselesidir. Öyle ki “cool, hip, in, siyaseten doğru” pozisyonlar bir yerlerde üretilir ve içerdeki New York, Paris’te son modayı bekler gibi zamanın moda, doğrucu söylemlerini bekleyen ilkesiz, zayıf omurgalı papağanlar, çoğu dindar olan sıradan insanların İsrail’i lanetleme “sürüsünden” ayrıldıklarını “ deklere ederek  “ezber bozanlık, bireysellik, evrensellik, özgünlük, entelektüellik, çağdaşlık”   vb ambalajlı “antisemitizmle savaş”, eşcinsellik hakları vb siyasi cool-siyasi doğruculuk sürüsüne iltihak ederler. 

Maalesef muhafazakâr kesim aydınları da mezkûr etkilenmeden muaf değiller. Öyle ki İsrail’e ağır eleştiriler yönelten birçoğu antisemit olmama adına söylemlerine “unutmayalım pek çok Yahudi ve İsrailli Netanyahu’ya karşı çıkıyor” vb klişeler monte etme zorunluluğu altında hissederler kendilerini.  Bu psikolojiden farkında olarak ve çoğunlukla da olmayarak etkilenmiş görünenlerin bu evrensel ahlaka uyma gayretlerini temellendirmek için kullandıkları argümanların her birini burada sıralayıp cevap vermeye yazının hacmi müsait değil. En çok kullanılan iki tanesini ele alalım.

İsrail’de destek yüzde 87

Birincisi, mezkûr “bütün Yahudiler hatta bütün İsrailliler de değil sadece mevcut İsrail hükümeti veya en fazla Siyonizm ve İsrail devletini eleştirmek lazım. Toptancı yaklaşım adamı antisemit, ırkçı falan yapar” argümanı. Bu tam da bahsettiğim zihin kontrol merkezlerince üretilmiş, “ama illa karşı geleceksen kullanabileceğin ifadeler ve kavramlar” kitabından bir duruş zira savı verilerce desteklenmiyor. Lübnan’a fırlatılan füzelerin üzerine “İsrail’den sevgilerle” yazan sevimli kız, oğlan çocukları, Gazze’ye füze yağışını partilerle, kadeh tokuşturup, dans ederek seyreden genç İsrailliler, Filistinli çocuğu kaçırıp evinde rehin tutan, çocuklarına ona işkence ettirerek eğlenen Satanistler, sıkça Filistinli avına çıkan ve hiç hesap sorulmayan yerleşimciler,  Mesidi-i Aksa’da 39 Filistinli’yi katleden Baruch Goldstein’ı aziz ilan edenler...  Gayet dindar, saygın, çok dil bilen,  yüksek tahsilli, kültürlü Yahudi ailelerden. Bunlara “münferit olaylar, anekdotsal, bilimsel değil” diyenler için buyurun size bilimsel istatistikler. Batı’lı (veya İsrailli) anket şirketinin son anketine göre İsrail halkının yüzde 87’si bu katliama destek veriyor ve daha büyük ve nihai çözüm ( aynen Hitler’in Endlösung’u) istiyor. 2008 Katliamı’nda desteğin yüzde doksan civarında olduğunu bizzat zamanın Türkiye Büyükelçisi Gabi Levy açıklamış idi. Nedense bu antisemitizm hassasiyeti bu kadar yüksek aydınlarımızın hiç dikkatini çekmeyen,  Yahudi önderlerinin serdettikleri  “Bir milyon Arap bir Yahudi’nin tırnağı etmez “ (Haham Ya’acov Perin - El Aksa katlimacısı Baruch Goldstein’in cenaze töreni), “Onlar insan değil, iki ayaklı hayvanlar”,  “şişede çaresizce sağa sola koşuşan hamam böcekleri”  (Menachem Begin, Nobel Barış Ödülü sahibi eski İsrail Başbakanı) vb kitaplar dolduracak hacimdeki ifadeleri de veri olarak almıyoruz, bilimsel istatistiklerden konuşuyoruz burada. Ve herkesin anlayacağı bir başka ölçüt daha: “Gazze’ye atom bombası atalım, hepsini yok edelim” vb teklifleri neden seçimlerde oyları kaybetmeye değil arttırmaya yarıyor?

Bir diğer arguman da “bizim Yahudiler” ve genelde Yahudi diasporasının önemli bir kısmının İsrail’in katliamlarına karşı durduğu iddiası. Her hangi bir zamanki Şalom Gazetesi’ndeki yazılar arasında İsrail için bir tane kınama yazısı varsa biz gözden kaçırmış olmalıyız. Bu konuda en “liberal” dediğimiz, kendini Troçkist olarak tanımlayan ve İslami kesimden de epeyce hayranı bulunan bir Yahudi yazar. PKK’nın şiddetini ilkesel olarak desteklediğini ifade eden bu yazar Filistin konusunda İsrail’e biraz daha anlayışlı davranıyor; ne yapsın İsrail, etrafı düşmanla çevrili. TC’nin Kürtlere yapmaya devam ettikleri daha vahim. Tencere dibin kara... Öyle görülüyor ki “istisnalar kaideyi bozmaz”  kuralı burada geçerli olmuyor. Diğer gruplar sosyolojik olarak çoğunluğun aldığı tavır ile karakterize edilir iken,  konu Yahudiler olunca ancak bir avuç mesabesindeki, establishmentte etkinliği olmayan Yahudi entelektüeller ve Hasidik Yahudiler örnek gösteriliyor anti-genellemecilik savı  için.  Evet,  dostum İsrael Shamir, Gilad Atzmon, Norman Finkelstein gibi muhalif entelektüeller ve Yahudi Devleti fikrine dini nedenlerle karşı çıkan Hasidik Yahudiler var ama eşitlememe argümanını destekleyecek kemiyet de yok keyfiyet de.  Kendilerine “antisemit”  damgası vurulamayacağı için “self-hating Jew (Kendinden nefret eden Yahudi” gibi alternatif terim üretilmiş, marjinalize olmuş, ademe mahkum edilmiş aydınlar bunlar.

Oysa bu psikoloji tam da karşı durduğunuz Beynelmilel Yahudi’nin “goyim” (Yagudi olmayan)  için ürettiği kontrol psikolojisidir. İletişim araçlarının çok daha güçlü olduğu Batı’daki kamuoyu ya hedonizm, materyalizm, nihilizm ile etkisiz hale getirilmiş ya da tamamı ile kontrol ettikleri fikir fabrikalarının ürünleri ile ne düşünecekleri belirlenmiş durumda. Şimdi bizim gibi ülkelerdeki distribütörler vasıtası ile “doğru söylemler ve duruşlar” piyasaya sürülüyor. Şeytan Ayeteri’nden Selahaddin Kamça “Onların tasvir gücü var. Onlar bizi tasvir eder ve biz boyun eğeriz” der. Öyle görülüyor ki sadece bizi tasvir etmekle kalmıyor nasıl ağlayacağımızı da belirliyor bu güç. Oysa İslami veya ahlaki doğruculuk davasının asgari şartıdır bu senin isyanını nasıl ifade edeceğini dahi dikte eden, bu şekilde mevcut ahlaksız paradigmanın ilelebet devamını sağlayan sistemi dili, kavramları, ruhu ile toptan red.

Bu bakımdan Yıldız Tilbe ahlaki omurga-vicdan skalasında, kendisine gol atarak ne menem gelişmiş, evrensel ahlakçı oldukları yarışına giren herkesten daha yükseğe çıkmıştır. Sebebi kullandığı ifadenin doğruluğu değil, tam da tersine yanlış olduğunu bildiği bir ifadeyi söyleyecek kadar vicdan kabarması hissetmesi ve bunun için ödeyeceği fiyatı hesaplamadan bu isyanını haykırmasıdır. “Hiddeti olmayanın vicdanı da olmaz” zira. Yaptığı savunmasız bir kadına tecavüz eden bir hayduda yapılan küfür mesabesindedir; kötülüğü dili ile düzeltme, değise buğz etmedir.

Üzülme Yıldız! Senin yüreğindekini biliyorum. Aynı isyan duygusu ile sarf edilmiş benzer bir iadeden dolayı Washinton’daki başarılı teknokratik kariyerini sonlandırmak zorunda bırakılmış biri diyor bunu. 

[email protected]