Düşüncesi şahsi damgasını taşıyan bir entelektüel: Sencer Divitçioğlu

Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı Ankara Üniversitesi
20.09.2014

Solun içinde olup da eleştirel bakanlar arasında yazdıkları üzerinde en az durulan entelektüel Sencer Divitçioğlu’dur. Divitçioğlu’nun, yakın olduğu entelektüellerden daha az önemsenmesi, siyasetten uzak olmasından ve ufkunun evrensel bilgiye daha açık olmasından kaynaklanıyor. Aslında ikinci anlamda frekansı günümüzün okuryazarlarına daha uygun.


Düşüncesi şahsi damgasını taşıyan bir entelektüel: Sencer Divitçioğlu

Bu topraklar çok mümbit. Bu coğrafya çok bereketli. 1900’lü, 1910’lu, 1920’li, 1930’lu yıllar doğumlu çok ciddi entelektüeller yetişmiş. Bunlar da düşünce dünyaları birbirine benzer, birbirleriyle özdeş entelektüeller değil. Çoğunun da ufku evrensele açık ve Türkiye’nin tarihten de gelen sorunlarını derinlemesine tahlil eden entelektüeller. Bunların geldiği toplumsal katmanlar da birbirinize benzer değil. İlginç olan şey, bu coğrafyanın yerlisi olan bazılarının yolu bir dönem Türkiye’nin Batıya açılan penceresi olan Galatasaray’dan geçiyor olması. Kemal Tahir, Lütfi Akad ve Şerif Mardin gibi... Aynı zamanda paşazadeler, üst gelir grubundan gelenler bu toplumun kaderiyle, ruhuyla zaman zaman çok sıkı bağlar kurabiliyorlar. Mesela doğru ya da yanlış biçimde bu topluma benzer şekilde baktığı düşünülen Sencer Divitçioğlu ve İdris Küçükömer’in geldiği toplumsal katmanlar farklı. Bu tarz düşün adamları genellikle herhangi bir grubun içinde ya da herhangi bir entelektüelle bağımlı düşün adamları değil. Çoğunun, neredeyse tamamının yazdıklarında kendi düşüncelerinin şahsi damgası var. Bu tarz insanlar, bu zamanlaması belirtilen tarihten sonra nispeten değil oldukça azaldı. Daha sonraki yılların entelektüelleri, aydınları, bir tek entelektüelden başka entelektüel tanımadıkları, tabiri caizse kargadan başka kuş tanımadıkları için Türk entelektüel hayatı olduğundan çok daha zayıf olarak biliyor. Çoğu kişi Türk düşüncesi diye bir şey mi var, diye soruyor. İşte Sencer Divitçioğlu bu yitip giden entelektüel kuşakların belki de son temsilcisi. Hem de düşünceleri üzerine en az durulanlardan biri. Neredeyse yaşarken yitip gitmiş olanlardan biri.

Dönemini aşan bir aydın    

1960’lı yılların İstanbul İktisat Fakültesi bir derya. Bizim kuşak, siyasetten de etkilenenler genellikle o yıllarda Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni yeğlerler. Ancak böylesi bir niteleme yanlış olur. Bir anekdot bazı durumları daha iyi anlatır. Yer Ankara Sanatseverler Derneği. Yıl 1970’lerin başları. Sencer Divitçioğlu matematiksel bir modelle Asya Tipi Üretim Tarzını Osmanlı’yı tahlil ederek anlatıyor. Dönemin Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde daha sonra da tahlillerinin ciddiyetiyle değil malumatfuruşluğuyla tanınan bir öğretim üyesi Sencer Divitçioğlu’ndan sonra konuşurken, konuşmasına onun sunuşunu eleştirmekle başlıyor. Belki de sunuşu hep böyle devam edecek. Ancak daha başlangıçta Sencer Divitçioğlu kibarca ama kararlı bir şekilde “Bu tarz şık bir tarz değil” diyor ve konuşmacı susmak ve başka bir minvalde konuşmak durumunda kalıyor. O dönemde ATÜT üzerinden Osmanlı’yı okumaya çalışmak sol düşünce grubunda çok küçük bir azınlığın tercihi. Zaten Türk düşünce hayatına dinamizm getirenler yaygın grupların düşüncelerinin dışındaki düşünce adamlarından geliyor. Örneğin o dönemde Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Sabri Ülgener “Milli Gelir, İstihdam ve İktisadi Büyüme” ve Sencer Divitçioğlu da “Mikro İktisat” başlıklı kitabı vesilesiyle önemseniyor ve biliniyor. O dönemde orada önemsenen Osmanlı değil Cumhuriyet. Siyasal’da Sencer Divitçioğlu’nun metnini -en fazla önemseyen dememek lazım- belki de tek önemseyen entelektüel de Şerif Mardin. Hatta belki de sonradan utanacağı ve unutmak isteyeceği şekilde Cengiz Çandar, İdris Küçükömer ve Sencer Divitçioğlu hakkında onları sağcılıkla niteleyen bir değerlendirmede bulunuyor. Zaten Sencer Divitçioğlu’nun metinlerinin yayınlandıkları yerlere bakıldığı zaman onun ne kadar merkezde olmadığı rahatlıkla anlaşılıyor. Kitapları İktisat Fakültesi Yayınları arasında çıkıyor. Sadece bir kitapçığı Elif Yayınlarından. “Asya Tipi Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu” da ikinci baskı olarak Trakya’da Vize diye bir yerde çıkıyor. Orada yazdığı önsözde “Mihri Belli’nin toramanlarından” rahatsız olduğunu görmek mümkün. Kitap tıpkı Hilmi Ziya Ülken’in 1966 yılında Konya’da basılan kitabı gibi dolaşıma girmiyor ve doğal olarak üzerinde tartışma yapılmıyor. Zaten yıllar sonra da, bugünlerde de Asya Tipi Üretim Tarzı üzerindeki metinlerde konu tarihsel önemi haiz döneminin ciddi tartışmalarından biri olarak bile telakki edilmiyor. Bugün için de yitip gitmiş ve 1960’lı yıllarda da önemli olmayan bir literatür olarak görünüyor. Ölümü sonrasında yazılan bir yazıda da temel çalışmalarının, önemli çalışmalarının 1960’lı yıllarda yayınlandığı söyleniyor. Zamanında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin düşünsel dinamizmi biraz da düşünsel çeşitlilikten kaynaklanıyor. Ve Sencer Divitçioğlu da evrensel metinlerden beslendiği ölçüde olmasa da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin geleneğinden de besleniyor. “Asya Tipi Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu” kitabının ikinci bölümünde çizilen Osmanlı fotoğrafının kaynağı büyük ölçüde Ömer Lütfi Barkan’ın yazdıkları. Belki de solun içinde olup da eleştirel bakanlar arasında yazdıkları üzerinde en az durulan entelektüel Sencer Divitçioğlu’dur. Sencer Divitçioğlu’nun yakın olduğu entelektüellerden daha az önemsenmesi siyasetten biraz daha uzak olmasından ve ufkunun evrensel bilgiye daha açık olmasından kaynaklanıyor. Aslında ikinci anlamda frekansı günümüzün okuryazarlarına daha uygun.

Kemal Tahir etkisi

Belirtilmesi gereken bir husus da biraz açılarak düşüncesinin kendi şahsi damgasını taşıması ve düşünsel bağımsızlığı konusunda ısrarlı, özenli olmasıdır. Türkiye’nin sol düşünce geleneğinde üzerinde fazla düşünülmeden, biraz da züppece, bir ölçüde de matrak geçerek, Kemal Tahir’den etkilenen ya da Kemal Tahir’i önemseyen entelektüeller hakkında “Tahiriler” sıfatı kullanılır. Aslında Sencer Divitçioğlu da dahil olmak üzere Kemal Tahir’den etkilenen düşünce ve sanat adamlarının Kemal Tahir’e yönelik saygıları yanında onun düşüncelerine yönelik tepkileri, eleştirel tutumları da vardır. Örneğin Metin Erksan’ın milliyetçilik ve Kemalizm eksenli eleştirisi yazdıklarına, söylediklerine bakınca rahatlıkla anlaşılır. Onun ötesinde Baykan Sezer’in genelde olumlu bakışının yanında Cumhuriyet dönemi konusundaki suskunluğu ve sosyoloji ile tarih arasındaki ilişkiyi değerlendirme farkı da rahatlıkla görülebilir. Ciddi bir entelektüel olarak Selahattin Hilav’ın özellikle Batı düşüncesine, özellikle Marksizm dışı Batı düşüncesine açıklığı Kemal Tahir’le farklılığını, bazı noktalarda düşüncelerinin çakışmadığını net olarak gösterir. Selahattin Hilav ve Sencer Divitçioğlu kendileriyle yapılan uzun söyleşilerde Asya Tipi Üretim Tarzı’nın Marx’taki yerini kendilerine Kemal Tahir’in gösterdiğini belirtir, söz konusu kitapları Kemal Tahir’den aldıklarını da Selahattin Hilav ifade eder. Kendisine yakın duran entelektüellerden belki de hiçbiri, muhtemelen Metin Erksan hariç, “bizim ezberlediğimiz yönleri itibariyle Marksizm eskidi” düşüncesine ulaşmamıştır. Selahattin Hilav’ın yazdıklarının kültürel boyutu çok daha belirgindir. Ha keza daha az olmakla beraber Halit Refiğ’le “Haremde Dört Kadın” filmi üzerine olmak üzere, gerçekleşmesinde katkıları olan metinler üzerinde ayrı düşünmüşlerdir. Ancak burada adı anılanların tamamı bir zamanlar düşünsel olarak yakın oldukları Kemal Tahir’den hepten uzak düşmemişlerdir. Kemal Tahir’e daha yakın duranların da yolları bariz bir biçimde ayrılmıştır. Her iki grubun da dışında Cahit Tanyol yazdıkları itibariyle Kemal Tahir’den fazlaca beslenmesine karşın onun ölümünden sonra ciddi bir düşünsel kırılma yaşamıştır. Sencer Divitçioğlu yukarıda belirtilenlerin ötesinde örneğin “Cogito”da kendisiyle yapılan bir söyleşide kendi metinlerinin bariz biçimde ekonomik endeksli olduğunu ve “Kapital”in nasıl okunması gerektiğini Kemal Tahir’den öğrendiklerini söylemiştir. Sencer Divitçioğlu çok kısa bir süre içinde “Kerim devlet” kavramından vazgeçmiş ve azgelişmişlik konusunda ısrarlı olmuştur. Bu nedenle Kemal Tahir, Sencer Divitçioğlu’nun çalışmalarının zaman içinde yolundan saptığını ve ciddiyetini kaybettiğini belirtmiştir. Sencer Divitçioğlu da kendisiyle yapılan nehir söyleşide Kemal Tahir’in kerim devlet kavramını neden kullanmadığını sorduğunu belirtmiştir. Aslında Kemal Tahir başta olmak üzere yukarıda anılan entelektüeller düşünsel yaşantı süreçlerinde ciddi kırılmalar yaşamışlardır. Bu kırılmalarda Türkiye’nin düşünce hayatının önemli kazanımlar sağlamasına yol açmıştır. İşin ilginç tarafı “Tahiriler” tabirini kullananların neredeyse tamamı siyasal yönü de olan/hatta olmayan aydınlara, örneğin Behice Boran ve Mübeccel Kıray’a Kemal Tahir’e karşı gerçekleştirdikleri eleştirinin onda birini bile yöneltmemişlerdir. Hatta ondan öte herhangi bir milliyetçi-muhafazakar ya da İslamcı aydına dair yazdıkları hakbilir metnin onda birini bile Kemal Tahir için yazmamışlardır. Sencer Divitçioğlu da İdris Küçükömer’e gösterilen ilginin çok azından bile nasiplenmemiştir.

Sencer Divitçioğlu İdris Küçükömer’in metinlerinin akademik mahiyette olmadığını söyler. Biraz da çalışmalarına Fransa’daki akademik faaliyetleri biçim vermiştir. Zaten yukarıda ismi anılanların çoğunun 1950’li, 1960’lı yıllarının önemli bölümü Fransa’da geçmiştir. ATÜT konusuna ünsiyetleri, belki de ATÜT meselesini ciddiye almaları bundan kaynaklanmaktadır. Bu entelektüeller arasında Sencer Divitçioğlu ATÜT üzerine yabancı dilde yazılanlara daha bağımlıdır. Daha sonraki çalışmalarında konu değişse de aynı durum devam etmektedir. Yabancı dilde metin yazmak konusunda daha istikrarlı ve ısrarcıdır. Türkiye’nin sorunları konusunda hassas da olsa, batılı bir düşünsel dayanak olmadan bunların tahlilin yapılabileceği konusunda kuşkuludur. İktisatçı kimliği başattır, başlarda meseleyi hep iktisat içinde formüle etmeye yatkındır. Zaman içinde tarihe yönelmiştir. En bariz olarak da son dönemlerinde yukarıda adı anılan entelektüellerin kültür konusuna ve Türkiye’nin düşünsel geleneğine yaklaşımlarında ciddi sıkıntılar vardır. Bu tarz bir sıkıntı da en az Selahattin Hilav’ın yazdıklarında, en çok da Sencer Divitçioğlu’nun yazdıklarında bulunmaktadır. Son döneminde tarih ve antropolojiye daha bariz olarak yönelmiştir. Yeni dönemi de düşünceleri açısından farklı bir mahiyet arzeder.

Neden iltifat görmedi?

Sencer Divitçioğlu’nun daha sonraki dönemi, daha doğrusu son dönemi eski Türk tarihine yönelme dönemidir. Türkiye’nin solcu entelektüellerinin Türk tarihini başından itibaren ele alıp değerlendirme eğilimleri yoktur. Bu noktaya yönelim belki de bu coğrafya hakkındaki kanaatleri konusunda şüphe izhar etmeye başlamalarıyla başlar. Doğan Avcıoğlu Cumhuriyet dönemi tahlillerinde kuşkuya düşmeye başladığında Osmanlı’ya, daha sonra da Türk tarihinin ilk başlangıç dönemine yönelmiştir. Bu yönelme sürecinde Hikmet Kıvılcımlı’nın en eski tarihle ilgilenmesi karşısında tepkisel davranmış, Hikmet Kıvılcımlı’nın kitaplarının pekala milliyetçi cephe hükümetleri döneminde okullarda ders kitabı olarak okutulabileceğini söylemiştir. Ancak Hikmet Kıvılcımlı’nın Türk tarihinin ilk dönemlerine yönelmesine tarihsel devrim, daha doğrusu daha genel anlamda kuramsal nedenler etkili olmuştur. Kuramsal nedeni Sencer Divitçioğlu’nun çalışmalarında da bulmak mümkündür. Onun yazdıklarının temel farkı Türk tarihinin özgünlüğü konusunda bir kanaati olmamasıdır. Eski Türk tarihiyle ilgilenen sol entelektüeller arasında Kıvılcımlı’dan etkilenerek konuya yönelen Ümit Hassan’ı da saymak gerekirse dört entelektüelden bahsetmek mümkündür. Bunların bu ilgilerine, yaklaşımlarına katılınmasa da araştırmacı kimliklerine saygı duymak adına olumlu bakmak gerekir. Nitekim Doğan Avcıoğlu da çok farklı yerde dursa da Sencer Divitçioğlu’nun eski metinlerini ciddiye alıp eleştirmiştir. Sencer Divitçioğlu’yla tartışmalarını “Yön” sayfalarında görmek mümkündür. Türk tarihinin en erken dönemine yönelim onda Kemalizm ve milliyetçilik konusuna kendi doğrultusundaki entelektüellerden belirgin bir şekilde farklı bakmasını da beraberinde getirir. Kendisiyle son yıllarda yapılan nehir söyleşide bu duruma somut olarak rastlamak mümkündür.

Aslında Türk düşünce hayatındaki farklılıklar zengin bir düşünce dünyasının varlığını ortaya koyar. Aslında kendi görüşünü öne çıkararak farklı yaklaşımları aktarmamak Türk düşünce hayatının sathi olduğu izlenimine sebep olmaktadır. Sathiliği konusunda ısrar da önemsenmeyen düşüncelerin anlaşılmasını ve bu tür düşüncelerle tartışmayı, onlarla hesaplaşmayı ortadan kaldırmaktadır. Düşünsel tartışma ister istemez bir toplumun düşünce hayatını zenginleştirecektir. Hilmi Ziya benzeri bu konularda hassas ve ciddi entelektüellerin belirmesi Türkiye’nin hiç de küçümsenmeyecek bir düşünsel birikimi olduğunu ortaya çıkarır. Bu durum da Sencer Divitçioğlu’nun düşüncelerinin muarızları ve kendi doğrultusundaki düşünce adamlarının yaklaşımlarıyla karşılaştırılması onun düşüncelerinin Türk düşünce hayatının mümtaz bir yerinde konumlanmasıyla sonuçlanır. Onu çağdaşlarıyla karşılaştırmadan düşüncelerini özetlemek de yeterince anlaşılmasına engel olur. Onun yazdıklarını ilk metninden son metnine kadar okumak düşüncelerinin gelişim seyrini ortaya koyar. Bir düşünürü anlamaya çalışmak bütün bir toplumun düşünce macerasını anlatmayı denemek demektir. Maalesef Türkiye’de eksik olan da budur. Herkes de her düşünürü zoraki bir biçimde kendi bakış açısına göre bir yere yerleştirmeye çalışmaktadır.

[email protected]