“Farkındalık kazandırma’ eğitim sistemimizin neresinde?

Aliye Çınar Yazar
27.09.2014

Parça-bütün ilişkisinin olmadığı bir algıda, fark etme kelimesi havada kalmaktadır. Eğitim sistemimiz mümkün olduğunca atomize etmekten yanadır. Parçaları olabildiğince çoğaltırken, bütünle bağlantıdan ve onunla ilişkiyi kavramaktan nasıl söz edebiliriz?


“Farkındalık kazandırma’ eğitim sistemimizin neresinde?

Son zamanlarda sıkça duyduğumuz kelimelerden biri de “farkındalık”, “farkındalık kazanma” veya “farkındalık kazandırma”dır.

Bir şeyi fazlaca kullanıyor olmamız veya vurgulamamız şüphesiz bizdeki bir açlığı veya açığı göstermektedir. Demek ki, farkında olmadığımıza dair ciddi bir itiraf var burada...

Dahası halihazırdaki eğitim sistemimiz ile “farkındalık” arasında doku uyuşmazlığı vardır. Seküler bir eğitim düzleminde dahası kapitalist bir dünyada sanki bu kavram havada kalmaktadır. Çünkü farkındalık, adeta ilahi iradeyle bağ kurabilme gücü ve kâinattaki eşyayı da yerli yerince görebilme (adalet) yetisinin güçlenmesidir. Deyim yerindeyse, dünya üstünde örtülü olan perdeyi, gizi arayabildikçe, fark etmeye başlarız...Görü kazanırız...

İnsan olma serüveni

İnsan olmanın serüveni şüphesiz ilişkiler ağında ortaya çıkar.  Farkındalık, diğer insanlarla, doğayla, kültürle ve dünyayla irtibat sayesinde zuhur eder, açığa çıkar.

İrtibat kelimesi ile âdeta farkındalık arasında da bir akrabalık olmalı. Çünkü irtibata geçmek derken, iletişimi, bağlantıyı ve haberdar olmayı kast ederiz.

 Belki de onca bilgiye sahip olsak da, kendimiz bilebilmemiz oldukça zordur. Esasında farkında olmak, kendimizi bilmeye doğru bir yolculuktur. Bu yolda yelken açmaya başlayan kişi, birer birer dünyayı kavramaya başlar. İşin nüktesi de pek de bilmediğini itiraf ile farkındalık paralel yolda ilerler.

Farkındalığın yol arkadaşı olan bir diğer kelime ise “kavramak”tır. Farkındalık için, tıpkı bir nesneyi yakalayıp, kavramak ve tutmak gibi, düşünceleri, dünyayı, olanları...hatta hiçbir şeyin boşuna olmadığını anlamak ve kavramak da icap eder.

Kavramak kelimesi geçerken, aklıma birden Alman düşünür Paul Tillich düşüverdi. İslam düşüncesinde Allah’ın inayeti dediğimiz durumu o, Tanrı’nın ele geçirmesi ve kavraması (grasp) olarak yazıyordu. Sanki burada farkındalıkla ilgili olarak ince bir ima da var. Çünkü sadece kişinin çalışıp çabalamasıyla ilahi gücü fark etmesi değil; bütün iyi ve güzel fiiliyatından dolayı, İlahi gücün kişiye yakın olması, ona açık hale gelmesi desöz konusu. Adeta gelimli-gidimli bir yol var burada.

Hal böyle olunca, seküler bir eğitim sisteminde, gizlice ateizm de enjekte ediliyorsa, din rafa kalkmışsa, dilimize pelesenk ettiğimiz, “farkındalık” neyin farkına varmadır?

Elbette şekilci bir dindarlığa pirim vermediğimizi, deruni içten duyuşa iman dediğimizi hatırlatmakta fayda var (!)

Uzun lafın kısası bu farkındalık enflasyonunda sanki karaborsa olan bir durum var: Mesela suyun başında tamamen psikanilist psikolojiden beslenen (Freudcu) bir konuşmacı varsa, en sık kullandığı kelimelerden biri “farkındalık kazandırmak” olacaktır... Zevahiri kurtarmak bakımından kulağa hoş gelse de, dinleyicilerin pek çoğu, “konuşan acaba ne kadar ve neyin farkında”? sorusunu soruverir.

Parça bütün ilişkisi

Şüphesiz sistemin tıkalı olduğunu idrak edenler için, irtibat yok...bağlantı yok...anlama ve fehmetme yok...denilmeye başlandıysa, bu da fark etmenin ilk adımıdır.

Kısacası parça-bütün ilişkisinin olmadığı bir algıda, fark etme kelimesi havada kalmaktadır. Eğitim sistemimiz mümkün olduğunca atomize etmekten yanadır. Parçaları olabildiğince çoğaltırken, bütünle bağlantıdan ve onunla ilişkiyi kavramaktan nasıl söz edebiliriz?

 “İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir; sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır” diyen Yunus ile yakınlık kurmak için, narsizmimizi besleyen bir sistem içinde farkına varmak ve uyanmak için çok güçlü uyaranlara ihtiyaç vardır (!)

[email protected]