‘Garantili’ bir hayatın kurbanları: Öğretmenler

Dr. Aydın Aktay / Sakarya Üniversitesi
6.12.2014

Öğretmenlik mesleğinin Türkiye’de üniversiteye hazırlanan öğrencilerin anlam dünyasındaki yerinin çoğu zaman “geleceği garanti altına almak” şeklinde olması, bu yüzden ve sadece bu amaçla öğretmenlik mesleğinin çok fazla tercih edilmesi daha derin sorunların da habercisi.


‘Garantili’ bir hayatın kurbanları: Öğretmenler
Uzmanlaşma ve iş bölümünün yaygınlaşmasıyla birlikte modern hayatta birey, yaşam mücadelesi içinde ayakta kalmanın tek yolunu “kariyer yapmak” olarak belirlemiştir. Futbolcusundan, sanatçısına, tüccarından, öğrencisine toplumdaki her kesimden bireyin ağzında “kariyer yapmak” cümlesi bir sakız gibi durmaktadır.
 
Artık iyi bir ev hanımı olmak veya toplumda sevilen bir insan olmak çok da önemli değil. Bunları belirleyen geleneksel ölçütler yerini modern kriterlere terk etmiş gibi görünüyor. Modern dünyada bedensel ölçeklerde ‘ideali’ tutturmuş bir iş kadını olmak ( sıfır beden gibi) daha tercih edilir bir durumdur. Aksi taktirde lanetlenen bir büyücü gibi kadınların dışlanması mümkün kariyer arenasından. “Kariyer de yaparım çocuk da” hikayelerinin bir destan şeklinde gazetelerde konu olması ve bunun neredeyse bir direniş olarak lanse edilmesi, kadını içine düştüğü bu paradokstan kurtarma denemeleri olarak işlev görüyor. Eğitim arenasında da durum farklı değil, daha acımasız kriterlerle belirlenen kariyer mücadelesinde sorunların şekli farklı ama mahiyeti aynı.
 
Öğrencilerin yeteneklerini ve insanlık kalitesini ölçen eski kriterler artık geçersiz. Öğretmenlerin kanaat notları önemsenmiyor, öğrencilerin transkriptleri ve prezantable görünmeleri her şeyden önemli. Takım elbise ve kravatın saltanatı gün geçtikçe güçleniyor.
 
Kendine güven ayinleri
 
İnsanlar “kendine güven” adı verilen modern insanlık kalitesini belirleyen ölçüyü “beden dili” “NLP”, “kişisel gelişim” merkezlerinde tutturmaya çalışmakta birbirleriyle yarışıyor. Bu merkezlerde yapılan ayinlere harcanan büyük paralarla büyük bir endüstri oluşuyor. Balon kişiliklerin üretildiği motivasyon seminerlerine talep günden güne artıyor. İnsanlar, çocuklarını modern hayatın bu kariyer savaşlarında güçlü kılacak her numarayı yutacak delilikte bu merkezlere hücum ediyor. Gerçek sorunlarla karşılaştıklarında bu “kendine güven”le şişirilen balon kişiliklerin neler yapacakları bir muamma aslında. Bu konuda da modern hayat, bireylerine organizasyon hizmetlerini eksiksiz yapıyor. Bedelini ödeyen her birey için psikoloji büroları, psikiyatri klinikleri ve rehabilitasyon merkezleri hizmetlere amade. Eğitim kurumları, medya ve diğer kurumlar bireylerin yaşadıkları sorunlarla yüzleşmeleri ve baş edebilmeleri için gerekli elemanlarını konuşlandırmakta yarışıyor. Her eğitim kurumunda bireylere bu konularda hizmet veren rehber öğretmenler veya danışmanlar, birer marko paşa gibi sorunlara çözümleri ile yetişmeye çalışıyor. Başarı ve kariyer yapma yolunda bireylere sunulan 10, 20...100 altın kurallı reçeteler bazen haddi aşıyor, bireylerin artık itibar etmedikleri gösterilere dönüşüyor. Artık nefes egzersizleri, değişik terapiler gibi bireylere yeni illüzyon gösterileri sunmak gerekliliği kaçınılmaz bir hal alıyor.
 
Büyük bir hırsla artık lise mezununun bile bir şansının olmadığı bu mücadele arenasına çocuklarını hazırlayan anne babalar, yurt içinde tükenen ümitlerini yurt dışına da büyük paralar akıtarak canlandırmanın telaşındalar. Bu günlerde bu konu ile ilgili görülen en önemli gelişme, yurt dışı eğitim danışmanlıklarının sayıca çoğalması ve insanların yurt dışına çıkma taleplerindeki artıştır. Tabi ki bu artışın arkasında Türk eğitim sisteminin geçmişteki bir takım dıştalayıcı tavırlarının ve ÖSYM’nin haksız katsayı standartlarının etkisi çok fazladır, özellikle meslek liselilere, başörtülülere 28 Şubat Döneminde reva görülen ayrım, bir alternatif olarak yurt dışı eğitimi cazip hale getirmekte idi.
Ancak eğitimin sorunları sadece bunlarla sınırlı değil; değişen dünyanın değişen ihtiyaçlarına uygun bir müfredatın bir türlü hayata geçirilmemesi; öğretilen ders içeriklerinin yeni neslin ilgi ve becerilerine uymaması; test tipi öğrenme tekniklerinin hayatın her alanında neredeyse uygulanması ile çocukların her olaya çoktan seçmeli bir mantıkla cevap arama alışkanlıkları kazanmaları...
 
Ayrıca ezberlenmesi istenen davranışlar, ideolojik kalıplarla şekillendirilmeye çalışılan bireylerin özgür düşünme ufukları üzerinde oynanan oyunlar ve yapılan hesaplar bu sorunu katmerliyor.
 
Değişen dünya ve değişen koşullar yeni öğrenci profilleri ve nitelikleri de getiriyor beraberinde. Bu yüzden, Türk eğitim sisteminin bu değişmelere kendini ayarlaması bir zorunluluk haline gelmiştir.
 
Artık öğrenciler neredeyse ilköğretimin sekiz yıl kahrını çekemeyecek kadar okul öncesi eğitim imkanları, televizyon ve internet kültürünün etkisiyle okulda öğrenecekleri kof ve basit bilgileri kısa sürede öğrenmekte, öğrencilerde merak, heyecan ve hayretle bekleyecekleri yeni şeylerin tüketildiği bir eğitim sistemi sorunu doğmaktadır. Ayrıca bu duruma çok da kalifiye bir şekilde hazırlanmamış öğretmenlerin yaşadığı adaptasyon ve motivasyon sorunu da eklenebilir. 
 
Öğretmenlik mesleğinin Türkiye’de üniversiteye hazırlanan öğrencilerin anlam dünyasındaki yerinin çoğu zaman “geleceği garanti altına almak” ve “iş garantisi sağlamak” şeklinde olması ve bu yüzden ve sadece bu amaçla öğretmenlik mesleğinin çok fazla tercih edilmesi daha derin sorunların da habercisi oluyor aslında. Kariyer basamaklarında iyi bir yere yükselmeyi hayal eden başarılı öğrencilerin öğretmenlik mesleğini icra ederken bir tatminsizlik ve motivasyon kaybı yaşamaları yaşam kaliteleri ve ruh sağlıkları üzerinde ciddi baskılara neden olmaktadır.
 
İdealistlik, özveri, fedakarlık ve örneklik beklenen bu mesleğin yeni kuşak adayları daha çok bu mesleğin modern hayatta kendilerine sunacağı “hayat garantisi” olgusuna odaklandıkları için meslekleri ile aralarındaki ilişkinin negatif enerji yayacak şekilde gelişmesinin önüne geçememektedirler.
 
Öğretmen adaylarının bu nedenlerle öğretmenliklerinden beklenen kalite ve performansın idealistçe ortaya konamaması öğretmenliğin sadece üzerinden para kazanılan bir meslek olarak algılanması sorununu da beraberinde getiriyor. Öğretmenlere Türkiye’de biçilen değerin ve kendilerine sunulan maddi olanakların sınırlılığı ve kariyer savaşlarında bir öğretmenin öğretmenlik sonrasına ilişkin herhangi bir talebinin kalmaması giderek ‘öğretmenlik’ mesleğinin saygınlığına, dinamizmine gölge düşürmekte, öğretmenin monotonlaşarak psikolojik sorunlarla da yüzleşmesine neden olmaktadır.
 
Mesleğinin kurbanı olanlar 
 
Türk eğitim sisteminde katsayılar ve not ortalamalarının çokça anlamlandırılması, öğrencinin geleceğinde de etkileri olacak başarı ya da başarısızlıkların temelini atmaktadır. Bu konuda iyi bir öz geçmiş(CV) sahibi olan öğrenciler artık bundan sonraki hayatlarında ne yapsalar yapsınlar kutsanmakta; başarısız öğrenciler ise ‘tövbe kapısı’ kapatılarak lanetlenmektedirler. Bir sabıka kaydı gibi peşlerinden gelen geçmişleri ile her yerde; başvurdukları sınavlarda, iş başvurularında ve hatta evliliklerinde bu negatif durum, başarısız öğrencilerin önlerinde bir sur gibi dikilmektedir. 
 
Modern hayatın kariyer savaşları Türk eğitim sistemindeki bu yapısal sorunlar nedeniyle Darvin’in “doğal seleksiyon” adını verdiği “türlerin zayıf olanlarının, güçlülerce ayıklanması” biçiminde işlemektedir.
 
Devlet kapısına memur olmanın en büyük güvenceyi vermeye devam ettiği bir piyasada özel eğitim kurumlarından; dershanelerden kaçarak devlete kapağı atmanın telaşı KPSS sınavlarına izdiham şeklinde başvuruyu artırmakta, normalde pek çok alanda başarılı olabilecek zekâlar, sırf bu güvence nedeniyle öğretmenlik mesleğine kurban olmaktadır. Aslında burada kurbanın öğretmenlik mesleği mi öğretmen adayları mı olduğu da tartışılmaya değer bir konu olarak ortada kalmaktadır.
 
Modern dünyanın ideal insan formlarına veya kriterlerine uymak noktasında insanların önceledikleri hususların da tartışılması gereken esas sorunlardan olduğu gerçeği de asla unutulmamalıdır.
 
Zayıf, başarısız, kısa, şişman, kendine güvenmeyen, bakımsız tiplerin ve bireylerin lanetlendiği bu dünyada insan olmanın hiçbir değeri yok galiba.