Genel başkanı kim seçecek?

EROL ERDOĞAN / Yazar
29.12.2012

“Genel başkanı üyelerin seçecek olması, seçmeni oy makineliğinden çıkaracak ve siyaset-halk kopukluğunu azaltacak önemli bir değişimi bildiriyor. Çünkü partili yüz binlerce üyenin genel başkanını seçmesi ancak sistem değişikliği sağlayacak ciddi bir reform ile mümkün olabilir.


Genel başkanı kim seçecek?

Parti’de devrim gibi karar: Genel başkanı üyeler seçecek.” haberini medyada görünce heyecanlandım. Parti üyelerinin ve halkın siyasal katılımının nasıl fonksiyonel hale getirileceği meselesi, HAS Parti’de en çok tartıştığımız hususlardan biriydi. Pek çok fikrin, projenin ve uygulama önerisinin ortaya çıktığı tartışmalar, partide “Üyelerle İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı” biriminin kurulması ile önemli bir aşamaya getirildi. O dönem “üyelerin siyasal süreçlere fonksiyonel katılımı”nı sağlamak amacıyla, -sonradan geliştirilebilir- pek çok çalışmanın alt yapısını oluşturmuş, bir kısmını da uygulamaya başlamıştık.

“Genel başkanı üyeler seçecek” haberinin beni heyecanlandırmış olmasında, ülkemizin ilk üyelerle ilişkilerden sorumlu birim başkanı oluşumun etkisi elbette var. Heyecanımın asıl nedeni ise haberin seçmeni oy makineliğinden çıkaracak ve siyaset-halk kopukluğunu azaltacak önemli bir değişimi bildiriyor olmasıydı. Çünkü partili yüz binlerce üyenin genel başkanını seçmesi ancak sistem değişikliği sağlayacak ciddi bir reform ile mümkün olabilir.

Üyeler ne işe yarar?

Şu anki siyasi sistemde üyenin, partisi üzerinde hukuki veya siyasi hakkı, yaptırımı ve sorumluluğu -genel anlamda- bulunmamaktadır. Yasalarda gözüken bazı sorumluluk veya haklar ise bürokratik bir işlem olarak ilgililerce evrak üzerinden yerine getirilmektedir.

Veri tabanı: Mevcut siyasi sistemde parti üyeliği kıymetli bir şey olmadığı için üyelere dair veriler sağlıklı değil. Mezardakilerin üye olarak kaydedilmesi, habersiz üyelikler, unutulan üyelikler, birden fazla partiye üyelik, sümen altında kalan üyelik formları, kayıt dışı üyelikler gibi pek çok tuhaf işlerin olduğunu konuyla ilgili herkes az çok bilir.

Siyasal katılım: Bir üyenin, partisinin karar süreçlerine katkısını veya katılımını garanti altına alan hukuki bir düzenleme olmadığı gibi işe yarar gelenekselleşmiş bir uygulama da yok. CHP’nin kısmen uyguladığı delege sistemi ile AK Parti’nin uyguladığı temayül (eğilim) yoklamaları da, üye ve teşkilatın süreçlere sahici katılımını sağlamaktan uzak. Üstelik her iki yöntemin güvenilirlik oranı düşük, temsil kabiliyeti de sorunlu. Bundan ötürü AK Parti, RP’den beri bilinen temayül yoklamalarını devam ettirse de esas itibariyle birkaç profesyonel firma ile gerçekleştirdiği alan anketlerinin sonuçlarına daha fazla itibar etmektedir.  

Aidat: Üyeliğin (aidiyetin) vazgeçilmez şartı aidattır. Sol partiler ile küçük partilerde aidat hassasiyeti kısmen olsa da büyük partilerde aidat, mevzuat gereği kırtasiyesi tamamlanan detay bir işe dönüşmektedir. Hâlbuki aidat, finansal gereklilik olmanın yanında siyasi hüviyeti olan bir yükümlülüktür. 

Delege: Ülkemizde istisnai uygulanan delege sistemi, lider veya genel merkez oligarşisini güçlendirici özelliktedir. Çünkü delege, sayısı ve belirlenme yöntemlerinden dolayı kolay yönlendirilebilir (hatta provoke edilebilir) özelliktedir. Delege sistemi, zaman içerisinde seçmen-siyasetçi arasında iletişimi engelleyen bir duvara dönüşmektedir.

‘Aktif üyelik’ modeli

Demokrasiyi, vatandaşların devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimi diye düşünmenin yanında istişarenin de inancımızın emrettiği bir gereklilik olduğuna inanıyorsak, her iki durumun gereği, halkı siyasal süreçlere -şeklen değil- fonksiyonel olarak dâhil etmektir. Bugünkü uygulamaların hiçbiri fonksiyonel değil.

Bunun için liderlik süreçlerini dengeleyici, karar aşamalarına daha çok insanın katılımını sağlayıcı ve siyasal katılımı arttırıcı yöntemler üzerinde çalışmak gerekir. Bu yöntemlerden biri ‘Aktif Üyelik’ sistemidir.

Bu sistemde, partinin organlarında ve kademelerinde görev yapanların yanında, asgari düzeyde aidatı ödeyen, etkinliklere katılan, partinin tanıtım ve halkla ilişkiler faaliyetlerine destek olan üyeler “aktif üye” adı ile diğer üyelerden farklılaştırılmaktadır. Aktif üyelerin tespiti ve sistemin entegrasyonu, bu amaçla geliştirilmiş yazılımlar, puanlama düzenekleri ve dijital kartlarla yürütülebilir.

Üyelerin -değişik oranlarda- katılabileceği süreçler şunlar olabilir:

Adayların belirlenmesi: Belediye başkanı, milletvekili, belediye meclis üyeleri vb.

Parti organlarının belirlenmesi: İl başkanı, ilçe başkanı, yerel ve merkezî kurullar ve genel başkan.

Program ve tüzükler: Parti programı, hükümet programı, tüzük vb. metinler.

Stratejik konular: Seçim ittifakları, partinin kapatılması, parti evlilikleri vb.

Finansal süreçler: Mali şeffaflık-denetim vb.

Faaliyetler: Tanıtım, üye kayıt ve halkla ilişkiler faaliyetleri

Aktif üyelerin karar süreçlerine katılmasıyla parti, her zaman dinamik olacak ve parti-seçmen iletişimi olağan hâle gelecektir. Aktif Üyelik, nicelik bakımından delege sisteminden daha büyük olacağı için, kolay yönlendirilemeyecek geniş bir kitle siyasi süreçlere katılmış olacaktır.

Milyonlarca üyesi olan bir partinin genel başkanını tüm üyelerin katılımı ile seçmek, önemli siyasi kararları veya partinin bazı kurullarını yüz binlerce aktif üye ile belirlemek sadece partiyi değil siyasi sistemi de güçlendirecektir. Daha da önemlisi, siyaset-halk arasında sorumluluk merkezli bir ilişki oluşacaktır.

CHP’nin de tarz olarak yakın durabileceği “Aktif Üyelik” modeli, AK Parti Kongresi’nde ilan edilen 2023 siyasi vizyonunda yer alan ilkelere uygunluk göstermektedir. Bunun için tüm partilerin katkısıyla aktif üyelik sistemini teşvik edici yasal bazı düzenlemelere gidilebilir.

Siyasetin aidat finansmanı

“Aktif Üyelik” tartışmaya açıldığından itibaren takdir edici pek çok değerlendirme yanında eleştiriler de almaktadır. Eleştirileri şöyle özetleyebiliriz:

“Üyelerden bir kısmına aktif üye diyerek ayrıcalık tanımak diğer üyeler açısından sorun çıkarabilir. Partinin karar alma sürecini zayıflatabilir. Medya, üyeleri daha rahat yönlendirir. Genel başkanın otoritesini sarsar.”

“Aktif Üyelik” sistemine getirilen bu ve benzeri itirazların az ya da çok haklılık payları olabilir. Dolayısıyla, temel amaçtan sapmayı engelleyici kısıtlar veya tedbirler konusu tartışmaya açıktır. Sözgelimi, daraltılmış bölge sistemi, il bazlı Türkiye milletvekilliği, belirli dönem seçilme hakkı gibi uygulamalar “Aktif Üyelik” sisteminin sigortalarıdır.

“Aktif Üyelik” sistemi, halkı siyasi süreçlere sokmak, siyaset - halk arasında fonksiyonel ilişki kurmak, siyaseti şeffaflaştırmak ve güçlendirmek için doğru bir model olarak tartışılmayı bekliyor. Siyasetin, doğru kararlar alması ve işlerini doğru yapması kadar bütün bunlara halkı dâhil etmesi de gereklidir. Partilerimiz “siyasi” olduklarından daha fazla “sosyolojik” olmalıdır.

Saadet Partisi’nde iken 30 bine yakın üyemizin bulunduğu bir ilçede cep telefon mesajı ile pilot bir uygulama yapmak istedik. İlk adımda kötü bir sürprizle karşılaştık; 30 bine yakın üyeden sadece 3 - 4 bin kişinin cep telefon numarası veri tabanına kaydedilmişti. 4 bine yakın üyeye “Bu yılki parti üyelik aidatınızı filan hesaba yatırabilirsiniz.” şeklinde mesaj gönderdik. Banka hesabına kuruş gelmediği gibi, ilçe başkanımız günlerce “Ben sizin partinize üye değilim.”, “Ben başka partiye üyeyim.”, “Partinize üye olmuşum bir de aidat istiyorsunuz.”, “Bilgim dışında bir arkadaşım üye yapmış, beni silin.” diyen onlarca kişi ile uğraşmak zorunda kaldı. Örneği SP’den vermiş olsam da pek çok partide durumun aynı olduğuna kuşkunuz olmasın. “Aktif Üyelik” sistemi, üyelerin de “gerçek üye” olmasını sağlayacaktır.

erolerdogan.com.tr