Hâkim parti kendi sonunu kendi hazırlar

Dr. Mustafa Altunoğlu - Anadolu Ünv. Öğretim Üyesi
25.10.2014

Ak Parti hâkim partilerin hâkimiyetlerini yitirmelerine yol açan sebeplerin her biriyle karşılaştı. Hâlen hâkimiyetini muhafaza edişi, 2023 vizyonuyla bir misyona öncülük etmesi, muhalefetin alternatif politikalar üretmekteki beceriksizliği, karizmatik liderinden yoksun olmasına rağmen ciddi bir iç çatışma yaşamaması ve taban eğilimlerine karşı duyarlılığını koruması sayesindedir.


Hâkim parti kendi sonunu kendi hazırlar
Malezya’da 5 Mayıs 2013’te, Güney Afrika’da ise 7 Mayıs 2014’te yapılan seçimleri uzun yıllardır hâkimiyetlerini muhafaza eden partiler kazandı. Malezya’da, Malayların Ulusal Birlik Organizasyonu (UMNO) öncülüğündeki çatı örgüt Ulusal Cephe (Barisan Nasional), 1974’den beri girdiği her seçimde elde ettiği galibiyetlere böylece bir yenisini eklemiş oldu. Benzer bir biçimde, Güney Afrika’da, Afrika Ulusal Kongresi (ANC), ‘herkese oy verme hakkının tanınması’nı takiben yapılan ilk seçimlerle başlayan hegemonyasını devam ettirme şansı elde etti.
 
Malezya ve Güney Afrika örneklerini burada hatırlatmamın basit bir sebebi var: UMNO ve ANC’ye atfettiğimiz bir özelliğe bugün artık AK Parti de sahip. Bu partiler, demokratik teamüller istikametinde yapılan seçimlerde elde ettikleri başarı ile uzunca bir süredir parlamentodaki sandalyelerin mutlak çoğunluğunu ellerinde tutuyor. Bu itibarla hepsini ‘hâkim parti’ vasfıyla anıyoruz.
 
Modern demokrasilerde başka ‘hâkim parti’örnekleri de mevcut. Japonya’da Liberal Demokrat Parti (LDP), İsveç’te Sosyal Demokrat Parti (SAP), Hindistan’da Hindistan Ulusal Kongresi (INC), İtalya’da Hristiyan Demokrat Partisi (DC), İsrail’de İşçi Partisi (ILP), Tayvan’da Çin Milliyetçi Partisi (KMT), Meksika’da Kurumsal Devrimci Parti (PRI) akla gelen ilk örnekler. Sıraladığımız bu partilerin tümü farklı aralıklarla ama uzunca bir süre tıpkı UMNO, ANC ve AK Parti gibi ülkelerinde iktidarı ellerinde tutmuşlardı. Ancak artık hâkimiyetlerini yitirmiş durumdalar. 
Hâkim partilerin her biri, birbirinden farklı tarihî, iktisadî, sosyal ve siyasî vasatların ürünü. Buna karşılık, bu partiler uzunca bir süre ülkelerinin parlamentolarında mutlak çoğunluğu ellerinde tutma başarısı göstermeleri esasında ortaklaşıyorlar. Aralarındaki tek ortaklık elbette bununla sınırlı değil. Ortaya çıkış koşullarına, hâkimiyetlerini sürdürme biçimlerine, hâkim parti konumunu uzunca bir süre muhafaza etmelerinin yansımalarına, son olarak hâkimiyetlerini yitirme sebeplerine dair pek çok ortak noktaya sahipler. Bu ortak noktaların her birini burada sıralayacak değilim. Sadece AK Parti deneyimine ışık tutması açısından hâkim partilerin uzun süreli hâkimiyetlerini yitirme sebepleri üzerinde durmakla yetineceğim.
 
Hâkimiyetin yitirilmesi 
 
Dünya örneklerinden hareketle hâkim partilerin hâkimiyetlerini yitirme sebeplerini esas almak, 2002’den beri girdiği her seçimde rakiplerini geride bırakan AK Parti’nin mevcut konumunu sürdürmesinin önündeki riskleri açık bir biçimde görmemize katkı sağlayabilir. Bu itibarla öncelikle şunu söylemek gerekir. Hâkim partiler, demografik yapıdaki değişmelerin ve yeni meselelerin doğuşunun ortaya çıkardığı sorunlarla baş edemedikleri, uluslararası bağlam hâkimiyetin muhafazasına imkân tanımadığı, hâkimiyetlerini sürdürülebilir kılmak adına kullandıkları kamusal kaynaklardan özelleştirmelerle mahrum kaldıkları, elde ettikleri gücü demokrasinin konsolidasyonuna değil de otoriterleşmeye vesile kıldıkları, taban eğilimlerine karşı duyarlılıklarını yitirdikleri, misyonlarını tamamladıkları, karizmatik lider sonrasında kendi içlerinde çatıştıkları ve(ya) bölündükleri, muhalefet alternatif politikalar ürettiği ya da birleştiği, büyük bir ekonomik durgunluk/kriz karşısında çare üretemedikleri, yolsuzluk ve yozlaşma eğilimlerine karşı gerekli tedbirleri almadıklarıve son olarak seçimler şeffaf ve âdil bir biçimde yapılmaya başlandığı için hâkimiyetlerini yitirir.
 
Sıraladığım sebeplerin her biri dünya örneklerinden tevarüs edildiler. Dolayısıyla, bazıları (seçimlerin şeffaf ve âdil bir biçimde yapılmaya başlanması, özelleştirmeler ve demografik yapıdaki değişim ya da yeni meselelerin doğuşu) Türkiye’deki hâkim parti deneyimini analiz etmek için yeterince güçlü bir açıklama sunamaz. Buna karşılık, hâkim partilerin uzun süreli hâkimiyetlerini yitirmelerine sebep olan diğer unsurlar, AK Parti deneyimini analiz etmek için kolaylıkla işler kılınabilir. Ayrıca, bilinmelidir ki, sıralanan sebeplerden sadece biri değil, çoğunlukla aynı anda birden fazlasının bir araya gelişi bir hâkim partinin hâkimiyetini sona erdirici rol üstlenir. Bu son, genellikle hâkim partinin bizâtihi kendisi tarafından hazırlanır. Bunun iki istisnası muhalefetin ittifakı ya da alternatif politikalar üretmesinin ve uluslararası bağlamdaki radikal kırılmaların hâkimiyeti sarsabildiği gerçeğinde karşımıza çıkar.
 
İlk elden, uluslararası bağlamda yaşanan büyük değişimin İtalya’da DC’nin, Japonya’da LDP’nin hâkimiyetlerini devam ettirmelerini zorlaştırdığını belirtelim. Soğuk Savaşın sürdüğü yıllarda İtalya ve Japonya’da iktidardaki ‘sağ’ partiler ‘sol’a karşı ciddi bir avantaja sahip idi. Çünkü ‘sol’daki partiler gayrimeşru ilan edilmişti. Buna karşılık, Soğuk Savaş’ın bitişi ile birlikte DC ve LDP’nin sol karşısındaki söylemsel üstünlüklerini yitirmeleri, hâkimiyetlerini muhafaza etmelerini de zorlaştırmıştı.
 
Hâkim partilerin temerküz ettikleri büyük siyasî ve iktisadî güçle demokrasiyi konsolide etmek yerine otoriterleşmeyi tercih etmeleri, geniş halk desteğini yitirmelerine yol açabilen ve önemle not edilmesi gereken sebeplerden bir diğeridir. Örneğin, Hindistan’da INC’nin 30 yıllık iktidarını kaybedişinin ardındaki aslî unsurlardan biri otoriterleşme eğilimindeki artıştır.
 
Uzun yıllar hâkimiyetini muhafaza eden siyasî hareketlerin hızla güçlerini yitirme riski ile karşı karşıya kalmaları, seçkinlerinin kendini beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme anlamında bir kibre kapılmaları ile de doğrudan ilişkilidir. Kibir, beraberinde ülke sosyolojisinin taleplerine karşı duyarsızlığı getirir. Bu tür bir duyarsızlık hâkim parti ile toplum arasındaki mesafeyi açar. Yani hâkim partinin iktidarını sürdürülebilir kılmak için ihtiyaç duyduğu toplumsal destek ortadan kalkar -tıpkı İsrail’de ILP hâkimiyetinin sonlanmasında karşımıza çıktığı gibi.
Misyonun tamamlanması, hâkimiyetin devamına mâni bir başka unsurdur. Ulusal bütünlüğün sağlanması, ekonomik kalkınma ve demokratik reformlar gibi misyonlar üstlenen hâkim partiler, söz konusu misyonların gereğini hakkıyla yerine getirdiklerinde varlık sebeplerini de ortadan kaldırabilmektedir. Örneğin, İsrail’de ulus inşa etmek ILP’nin, Tayvan’da ise demokratik reformlara öncülük etmek KMT’nin öncelikli misyonlarıydı. Misyonlarını tamamladıklarındabu iki partinin güçleri de aşınmıştı. Çünkü artık varlıklarını meşru kılan zemin kaymıştı.
Hâkim partilerin hâkimiyetlerini kaybedişlerine dair sebepler içinde, karizmatik lider sonrası yaşanan çatışma ve bölünmeler de ehemmiyet arz eder. İtalya’da, karizmatik lideri Aldo Moro’nun kaçırılarak öldürülmesi sonrasında DC’nin ciddi bir hegemonya krizine girdiğini biliyoruz. Ayrıca, karizmatik lider sonrası yaşanan bölünmeler Meksika’da PRI’nın, Tayvan’da ise KMT’nin güçlerini yitirmeleri ile sonuçlanmıştı. Muhalefetin alternatif politikalar üretmekte ya da iktidar partisi karşısında güçlü bir ittifak tesis etmekte gösterdiği dirayet de, hâkimiyetin sona erişi ile ilişkilendirilmelidir. İsrail’de Likud, İşçi Partisi’nin hâkimiyetine son vermeyi alternatif politikalar üreterek başarmıştı. Ayrıca, Meksika, İsveç, Japonya ve Hindistan’daki hâkim parti deneyimlerinin sona erişinde muhalefetin işbirliği yapması belirleyici olmuştu.
 
Ekonomik durgunluk ya da kriz, bazı örneklerde hâkim partinin hâkimiyetini aşındıran unsurların başında gelmektedir. Japonya’da uzun süreli LDP hâkimiyeti ve rekabetten mahrum siyasî iklim kamu borçlarının hızla artışına, mali disiplinin yitirilişine ve en nihayetinde başka pek çok faktörle birleşerek hâkim partinin rakipleri karşısında elde etmeye alışkın olduğu üstünlüğünü yitirmesine sebep olmuştu. Benzer bir durum İsrail’de ILP için de söz konusu edilebilir. Lakin geçerken şunu belirtelim: PRI, 1982’de Meksika’da yaşanan ekonomik krize rağmen muhalefetin koordinasyonsuzluğuna bağlı olarak hâkimiyetini muhafaza edebilmişti.
 
Son olarak, yolsuzluk ve yozlaşmanın elde ettikleri muazzam iktidar imkânları ile birlikte başlangıcındaki hassasiyetlerini yitirenhâkim partilerle özdeşleşmesinin hâkimiyetin yitirilmesindeki belirleyiciliğini vurgulayalım. Örneğin, Hindistan’da Nehru döneminde başlayıp Gandhi ile devam eden yolsuzlukların halkta yarattığı düş kırıklığı, INC’nin hegemonyasını aşındırmıştı. Ayrıca, İtalya’da DC’nin uzun süreli hâkimiyetinin Tangentopoli skandalını takiben sonlandığını da unutmamak gerekir. 
 
Peki AK Parti?
 
Hâkim partilerin uzun süreli hâkimiyetlerini yitirmelerine yol açan sebeplerin her birini AK Parti’nin geleceğini tayin edecek birer risk unsuru olarak görebiliriz. Aslında, AK Parti bu risklerin bir kısmı ile 12 yıldır devam eden iktidarı boyunca karşılaştı. Söz gelimi, 2008 yılında dünyadaki pek çok ülkeyi etkisi altına alan ekonomik krizin yansımaları ile mücadele etti, Gezi eylemlerinde ilk kez geniş bir sosyal kitle ile karşı karşıya geldi, 17 Aralık operasyonuyla büyük çaplı bir yolsuzluk ithamına maruz kaldı, son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin ortak adayına karşı yarıştı, artık karizmatik liderinden yoksun ve sık sık otoriterleşmekle suçlanıyor.
 
Mezkûr riskler şimdiye değin AK Parti iktidarını sarsıcı bir sonuç üretebilmiş değil. Bu metin içindeki bağlamı esas alarak, AK Parti’nin hâlen hâkimiyetini muhafaza edişini, AK Parti’nin 2023 vizyonu esasında bir misyona öncülük etmesi, muhalefetin alternatif politikalar üretmekteki beceriksizliği, karizmatik liderinden yoksun bir biçimde siyasî hayatını sürdürse de ciddi bir iç çatışma yaşamaması ve bölünmemesi, taban eğilimlerine karşı duyarlılığını koruması ve uluslararası bağlamda radikal bir kırılmanın tespit edilmesinin güçlüğü ile ilişkilendirmek yanlış olmaz. 
Belki de ‘AK Parti uzun süredir devam eden hâkimiyetini neye borçlu’ diye sorduğumuzda, cevabı bambaşka bir yerde aramamız gerekiyordur. Eğer öyleyse ne âlâ. Ben yine de, siyasi partilerimizin tümünün buradaki bağlamın ürünü olan cevapları dikkate almalarını ümid ediyorum.