Hepimizin kaseti var!

Murat Güzel - Yazar
21.12.2013

Hayatımızın her ayrıntısı hiçbir zaman olmadığı kadar çok yakından izleniyor, kaydediliyor ve üstelik gözetim altındakiler genellikle gözetleyenlerle gönüllü bir işbirliği içinde.


Hepimizin kaseti var!

Panoptikon, Michel Foucault’un modern gözetim toplumlarını tasvir ederken Bentham’dan ödünç alıp işlediği ve dönüştürdüğü bir kavramsal mekanizma. İktidarın modern toplumları disipline ederken başvurduğu bütün yol ve yordamları özetleyen bu kavramsal aygıtı yeni bir düzeye taşıyan ise modern toplumlardaki yeni gelişmeler. Yeni toplumsal akışkanlık içinde gözetim mekanizmalarının da incelerek akışkanlaştığı bir süreçten geçiyoruz. Hayatımızın her ayrıntısı hiçbir zaman olmadığı kadar çok yakından izleniyor, kaydediliyor ve üstelik gözetim altındakiler genellikle gözetleyenlerle gönüllü bir işbirliği içinde. Londra’dan New York’a, Yeni Delhi’den İstanbul’a, bütün büyük kentlerde kameralar artık kamusal alanların alışıldık, itiraz edilmeyen parçası haline geldi.  Uçağa binecekseniz, bedeniniz boydan boya taranıp biyometrik kontrole tabi tutulur; arama motorları ve kredi kartı okuyucuları bütün alışkanlıklarımızı, ilgilerimizi ve tercihlerimizi kaydedip sessizce piyasanın hizmetine sokar. Günümüz dünyasında, günlük hayatımızın işleyişini esneklik ve hareketlilik belirliyor. Ulusal sınırları geçmek sıradan bir etkinlik haline gelirken, sosyal medya herkesin her an elinin altında. Mekanın sabitlikten uzak ve zamanın sınırsız olduğu bu dünyada, hiçbir hareketimiz yok ki kaydedilmesin. Gözetim, modern hayatın bu akışkan doğasına uyum sağlayarak, hiçbir zaman olmadığı kadar hızlı bir şekilde, erişemediği hiçbir alan bırakmamak üzere yayılıyor.

İktidarın içselleştirilmesi

Akışkan Gözetim’de, akışkan modern dünyayı en ince ayrıntısına kadar gözler önüne seren Zygmunt Bauman’la, gözetim ve kontrol mekanizmaları konularında dünyanın en önde gelen analistlerinden David Lyon bir araya geliyor ve çok hayati sorunları birlikte masaya yatırıyorlar. Her anımızın gözetlendiği karanlık bir gelecek mi bekliyor bizi? Özgürlüğe ve umuda yer kalmadı mı artık? Gündelik hayatın koşuşturması içinde kaybettiğimiz insan olma sorumluluğumuza nasıl sahip çıkabiliriz? Akademik çevreler kadar genel okuru da ilgilendiren bu soruları, iktidar, teknoloji ve ahlak çerçevesinde irdeleyen kitap, bugün gözetlenmenin ve gözetlemenin ne anlama geldiğini soruşturuyor. Panoptikon metaforuyla başlayan bu süreçte iktidarın birtakım disiplinler aracılığıyla içselleştirilmesi, akışkanlaşan gözetim mekanizmalarıyla birlikte iktidarın da akışkanlaştığı yeni toplumsallığı anlamak bakımından önem taşıyor. 

Akışkan Gözetim, David Lyon, Zygmunt Bauman, Çev. Elçin Yılmaz, Ayrıntı, 2013)


Yeni küresel ekonomik düzen

 


Uluslararası ekonomik ve siyasal sistem bir geçiş döneminde. 2008’de başlayan ve tüm Batı ülkelerini etkisi altına alan ekonomik kriz, bu geçiş dönemini hem hızlandırdı hem de paradigma değiştirici bir kırılma noktası oldu. Krizi önemli kılan da esas bu. Kitap, Kriz öncesi dönemi, krizin etkilerini, alınan ve alınamayan önlemleri, kriz sonrası senaryoları inceliyor. Değişen güç dengelerine ışık tutuyor. Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı “yükselen piyasalar”a ilişkin ayrıntılı ülke araştırmalarına yer veriyor. 21. yüzyılın ilk küresel krizinin taşıdığı değişim dinamiklerini ve bunların önündeki engelleri kavramak isteyen herkesi ilgilendiren bir kitap. 

 

Küresel Kriz ve Yeni Ekonomik Düzen, Fikret Şenses, Ziya Öniş, Caner Bakır, İletişim, 2013

 


Kaygıyı düşünmek

 


Renata Salecl, gerek bireyleri gerekse toplumları zaman zaman avucuna alan kaygı halini mercek altına yatırıyor ve soruyor: Kaygının temelinde ne var? Bir şeylerin kontrolden çıktığı hissi mi, yoksa aksine her şeyin fazlaca kontrol altına alınması mı? Seçeneksizlik mi yoksa çok fazla seçenek mi? Medya kaygıyı işlemekle mi yetiniyor, yoksa bizzat yaratıyor ve körüklüyor mu? İlaçlar kaygıyı azaltıyor mu yoksa besliyor mu? Kaygı gerçekten de mutluluğun önündeki en büyük engel mi, yoksa mutluluğun nihai hedef olarak yüceltilmesi ve mutluluk baskısı insanları kaygıya mı sevk ediyor? Bir başka deyişle, kaygıya neden olan şey tam da kaygıdan kurtulma çabası olabilir mi?

 

Kaygı Üzerine, Renata Salecl, Çev. Barış Engin Aksoy, Metis, 2013

 

[email protected]