Din, milliyetçilik ve kimlik sorunları üzerine, gündelik tartışmaların harareti ve yerleşik tasniflerin esiri olmuş kavramları “özgürleştiren” serinkanlı bir analiz sunuyor Özdalga.
12 Eylül darbesinden bu yana Türkiye’de siyasetin belki de birinci gündem maddesi “kimlik(ler)” sorunu olagelmiştir. İslamcılık, sekülerizm, laiklik, milliyetçilik, Alevilik, Kürtçülük, PKK vb. sorun olarak ele alınan konuların tamamını ülkedeki “müesses nizam”ın sahipleri ile dışlananlar arasında yaşanan bu söylemsel ve elbette güncelleştikçe yakıcı bir hale dönüşen şiddet sarmalını birbirine bağlayan kalın bir urgan gibidir kimlik sorunu.
Müesses nizamın güç dengeleri içinde yaşanan değişimler kadar 35 yıllık süreçte yaşanan olaylar zinciri de, kimlik sorunu etrafında bir arada ele alınan farklı etnik, dini ve siyasi söylemler arasındaki önem hiyerarşisini değiştirebiliyor.
Elisabeth Özdalga’nın 2005 ila 2012 yılları arasında yazdığı makalelerden oluşuyor Kimlik Denklemleri. Kendisi kitaba yazdığı önsözde kitabı oluşturan yazıların 2013 Gezi olayları öncesinde yazılmasından kaynaklanan bir iyimserlik içerdiklerini söylüyor. Bu açıdan makalelerdeki bu iyimserlik havasının dikkate alınmaması gerektiğini de bize zımnen öneriyor.
Özdalga, kitaptaki yazılarında özellikle hem dinî ve millî kimlik arasındaki, hem İslâmcı ve milliyetçi ideolojiler arasındaki örtüşme dinamiklerini ele alıyor. Örtüşmenin etkili ve “heyecanlı” bir örneği olarak, Necip Fazıl’a bakıyor bu arada. Bu bağlamda “Türk İslâmı” tasavvurunun değişik boyutlarını inceliyor. Tasavvufi cemaatlerin ve Nurculuğun dönüşümleri hakkında yazdıkları, bu genel sorunsalın yanı sıra, başlı başına ilgiye değer sosyolojik tespitler içeriyor.
Türkiye’nin kimlikleri
Son yılların politik çoksatarı Şu Çılgın Türkler’in bir milliyetçi manifesto ve “polemik el kitabı” olarak yorumu, seküler milliyetçiliğin analize katılmasını sağlıyor. Panorama, Alevi kimliğinin son dönemdeki dönüşümleri hakkındaki gözlemlerle tamamlanıyor. Bütün bu gözlem ve tartışmaların arka planında yer alan kimlik meselesi, kimlik kavramı ve kuramına eğilen bir makaleyle temellendiriliyor. Yine kitabın “zımnî” bir meselesi kabul edilebilecek sekülarizm, ayrıca bir makalede ele alınmakta.
Din, milliyetçilik ve kimlik sorunları üzerine, gündelik tartışmaların harareti ve yerleşik tasnifler içinde alışkanlıkların esiri olmuş kavramları bir yerde “özgürleştiren”, onları içinde sıkıştıkları gündelik kullanımların cenderesinden kurtarıp tarihsel bir perspektifle yeniden okumayı öneren, serinkanlı bir analiz sunuyor Özdalga.