İdeolojilerin ruh kökü ve Erdoğan etkisi

Hamit Akçay / Yazar
6.12.2014

Türk siyasal tarihinde belki de Erdoğan kadar duyguları harekete geçiren bir lider görülmemiştir. Bu doğrudan Erdoğan’ın kurucu liderliğinin dayandığı ruh kökü ile alakalıdır. Öylesine güçlü etki oluşturmaktadır ki rakip örgüt ve ideolojilerin de şekillenmesine neden olmaktadır.


İdeolojilerin ruh kökü ve Erdoğan etkisi
19. Yüzyıl bir ideolojiler çağı idi. 20. Yüzyılda ideolojiler bir miktar itibar ve değer kaybetti ama yine de önemini korudu. 21. Yüzyılda ise pek çok kişi tarafından ideolojilerin artık var olmayacağı terennüm edildi. Ancak 21. Yüzyılın bu ilk çeyreğine gelindiğinde görüldü ki 21. Yüzyılda mevcut ideolojiler ortadan kalmadığı gibi mevcut ideolojilerin yanına yeni ideolojiler de eklendi. 
 
Fransızca bir kelime olan ideoloji fikir bilimi manasına gelecek bir terkip olarak türetilmiştir. İdeolojiler sosyal ve iktisadi meselelerle ilgili fikirler bütünüdür. Belli bir düşünce sistematiğine dayalı fikir paketleridir. İdeolojiler toplumlar için mükemmel düzen ve sistemler ürettikleri iddiasını ileri sürerler. Sosyal ve iktisadi meselelerin değişimi güç ile yakından ilgili olduğu için ideolojiler ile iktidarlar arasında güçlü doğrusal bir bağ vardır. İktidarların güçlendiği dönemlerde ideolojiler zayıflamakta, ideolojilerin güçlendiği, çoğaldığı dönemlerde ise iktidarlarda güç kaybı, dağılma ve çözülme emareleri görülmektedir. İdeolojiler kolektif yahut bireysel bir kurucuya ait olsalar da kuvve’den fiile geçmeleri için bir örgüte gereksinim duyarlar. Örgütle ideolojinin birleşimi sonrası ideoloji fiili bir güç haline gelir ve çoğunlukla mutlak hükmedici güce de talip olur. 
 
İdeolojiler çeşitleniyor
 
İdeolojiler cemiyetin taleplerine çözüm üretme iddiasında oldukları için, ideolojilerin tamamen rasyonel düşünce örüntüleri, mantıksal önermeler olduğu varsayılır. İdeolojiler; doğrudur toptan düşünce kalıplarıdır. Bu yüzden Cemil Meriç “İdeolojiler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir” der. Ancak tüm bu gerçekliğe rağmen ideolojiler salt akılla izah edilemezler. Her ideolojinin mutlak suretle sahip olduğu bir akıl kökünün varlığından bahsedebilir. Mesela Sosyalizm/Komünizm ekonomi-politik temelli ideolojilerdir. Sosyalizm bize bütün ekonomik ürünlerin ortaya çıkmasına sebep olan şeyin emek olduğunu bu sebeple de mülkiyetin kaynağının emekle ilişkilendirilmesi gerektiğini söyler. İktisadi üretim işbirliği ile yapıldığı için de Sosyalizm bireyi değil de toplumu merkeze alan toplumcu bir fikri arkaplana oturur. Yine Sosyalist teoriye göre insanoğlunun sosyal üretimleri/üst yapı (yani sosyal münasebetler, sanat, estetik, bilim) zaten iktisadi üretimlerinin/altyapı bir sonucu olduğu için bunlar ile ilgili ayrıca kafa yormayı gerektirecek bir durum neredeyse yoktur. Bir fiili-kolektif ideoloji olarak Kapitalizm ise ekonomik üretimlerde esas rolü müteşebbise (girişimci), dolayısıyla büyük ölçüde sermayeye verir. Bu sebeple kendi evrenin merkezine, menfaat ve bireyi almış olur. Liberal/kapitalist teori her bireyin kendisi için en iyi ve doğru olanı bulacağını, her bireyin kendisi için en iyi olanı bulduğunda ise tüm toplumun ideal mutluluğa ulaşacağını vazeder. Ancak pratik böyle işlemez ve kapitalist düzen bireylerin güçlendikçe bir birlerini yok etmemelerini önlemek için bireye ve güce dayalı bir hukuk inşa eder. 
 
Yine aynı şekilde pek çok esaslı yahut karma ideolojinin temel akli önermelerini yani akıl köklerini birkaç cümle ile ifade edebilmek mümkündür. Ancak bence ideolojilerin akıl köklerinin arkasında yer alan bir ya da bir kaç esaslı ruh kökünün varlığınıgörmemezlikten gelemeyiz. Kıskançlık, haset, bencillik, gıpta, ihsan, kin, nefret, sevgi, intikam merhamet, kibir, vefa, sadakat, cesaret, hakkaniyet, adalet, hıyanet ana duyguları ve bunların türevleri binlerce ideolojiye kaynaklık eder. Nasıl ki bilgisayar yazılımcıları bir ve sıfırdan milyarlarca bilgisayar yazılımı türetiyor nasıl ki kadim filozoflar Anasır-ı Erbaa’dan tüm varlık âlemi ortaya çıktığını ifade ediyor biz de bu temel duyguların karışımından milyonlarca ideolojinin türeyebileceğini söyleyebiliriz. Vereceğimiz örneklerle iddiamızın daha anlaşılır olmasını sağlamaya çalışalım. Mesela tarihsel var oluş şartlarına bakıldığında ve evrensel boyutta ele alındığında Sosyalizmim kök duygusu merhamet olduğunu söyleyebiliriz. Tarihsel var oluş sürecine bakıldığında görülecektir ki böylesi bir zulüm ve tahakküm çağında merhametin merkeze alınmadığı bir fikir örüntüsünün geniş kitleler bazımda hayat bulması zaten mümkün değildir. Merhamet duygusunu kolaylıkla cemiyetçilik ideolojisi şeklinde aklileştirebilirsiniz.
 
Fıtrata aykırı ideolojiler
 
Türkiye’de ise Sosyalizm yanlış ruh kökleri (Haset ve Nefret) üzerine oturtulmuş bu yüzden de Sosyalizm fikri Anadolu insanının adalet-merhamet ekseninde pişirilmiş irfan dünyasına ulaşamamıştır. Türk Sosyalizmi duygu kökünü ıskaladığı için yerlileşememiş, gariban halk yığınları bu ideolojilerin ayartıcı söylemlerine rağbet etmemiştir. Bu geniş halk kitlelerinin sosyalist önermelerin vaat ettiği şeylere en çok muhtaç olan kitleler olmasına rağmen sosyalizm ve türevlerine ilgi göstermemesi son derece ironiktir. Bu paradox Sosyalist örgütler ve düşünürler tarafından halkın aptallığı ile izah edilmeye çalışılsa da esasen var olan kök duygu uyuşmazlığıdır. Kapitalizmin kök duygusu bencillik ve kibirdir. Bu sebeple liberal kapitalist dünyada her şeyin meşruiyeti birey merkezli olarak tasavvur edilir. Amerikan liberalizmi ile Avrupa liberalizmi arasındaki farkları da tarihsel şartlar çerçevesinde toplumsal duygu köklerinin farklılığıyla kolayca izah edebilirsiniz. Gelelim günümüz Türkiye şartlarına ve ülkemizin son 15 yılında etkin olan ideolojik yönelimlerin analizini yapalım. 28 Şubat ideolojisi Kemalizm duygu kökü vefa (Cumhuriyet değerlerine, Mustafa Kemal’e) korku (iktidar kaybı) ve kıskançlıkla (yeni toplumsal katmanların zenginlik ve iktidarına) yoğrulduğunu söyleyebiliriz. 28 Şubat’a kadar bürokrasinin seçkinci ideolojisi olan Kemalizm; tehlikenin farkında mısınız şeklindeki korku hikâyeleri ve Jeep’e binen türbanlı kadınlar resimleri ile geniş kitleler nezdinde kolayca yaygınlaştırılmıştır. Öte yandan kuşkusuz ülkemizin son 15 yılının en önemli politik hareketi Ak Parti, Ak Parti’nin de ötesinde en önemli politik figürü Recep Tayyip Erdoğan’dır. 
 
Rakibinin varlık nedeni 
 
Türk siyaset tarihinin son 15 yılına damga vurmuş olan Erdoğan hem Ak Parti’nin görece zayıf görünen ideolojik alt yapısını, oluşturmuş olduğu muazzam duygusal tabanla sürekli diri tutmayı becermiş hem de politik rakiplerini yeniden kurgulayacak kadar derinden etkilemiştir. Bugüne değin Tayyip Erdoğan’ın politik başarısı kişisel karizması, liderlik yetenekleri ve stratejik becerileri ile çeşitli zaviyelerden izah edilmiştir. Tüm bunları yok saymayacak bir ölçüde birleştirecek ve tamamlayacak bir yaklaşımla Tayyip Erdoğan faktörünü Türk toplumunun ruh kökünü iyi anlama ve ona hitap edebilme becerisi ile izah edeceğim. İslam medeniyetinin yüzyıllar boyu merkezliğini yapmış bu toprakların temel değer ekseni (ruh kökü) adalet ve merhametedir. Tayyip Erdoğan geniş toplumsal kitleler için (Kürtler, Çingeneler, Ermeniler, dindarlar, dezavantajlı sosyal sınıflar vb) adalet ve merhamet (Filistin, Suriye, gariban halk kitleleri vb) talebini diri tuttuğu ve bunda da samimi olduğu için böylesine etkin olabilmiştir. Tayyip Erdoğan’ın oluşturduğu bu etkinlik alanı neticesinde, Türkiye içerisindeki mevcut diğer politik, ideolojik tutumları değiştirdiği gibi yeni ideolojik oluşumların da yolunu açan bir etki uyandırmayı başarmıştır. Dünden bugüne bakıldığında CHP’nin söylem ve eylem düzleminde geçirdiği değişimler, Kemalizm’in elitler ideolojisi olmaktan çıkıp kitleselleşmesi, Kürt ve Türk milliyetçi ideolojilerin pozisyon ve söylem değişiklikleri ve son olarak da İslamcı çevreler arasında ortaya çıkan değişim ve söylemlerde Tayyip Erdoğan faktörünün önemi büyüktür. Bugünlerde Mehmet Bekaroğlu ile Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir araya getiren şartlar duygu ve fikir atmosferi göz önüne alınırsa mesela daha net olarak anlaşılacaktır. Türk siyasal tarihinde belki de Recep Tayyip Erdoğan kadar duyguları harekete geçiren bir lider görülmemiştir. Bir taraftan milyonlarca insan tarafından ölümüne sevilirken diğer taraftan da yine yüzbinlerce insan için bir nefret objesine dönüşmüştür. Bu denli geniş kitleleri kapsayan duygu yoğunluğu doğrudan Recep Tayyip Erdoğan’ın kurucu liderliğinin dayandığı ruh kökü ile alakalıdır. Bu öylesine güçlü etki oluşturmaktadır ki sadece kendi toplumsal ve örgütsel tabanını şekillendirmemekte rakip örgüt ve ideolojilerin de oluşumuna şekillenmesine neden olmaktadır.