‘İmansızların imanı’ ya da ‘seküler ilahiyat’

Murat Güzel - Yazar
23.11.2013

Critchley’in seküler ile kutsal arasındaki gerilimi düşünerek kaleme aldığı siyasal ilahiyat denemeleri, seküler bir ilahiyatın olabileceğini düşündürmesi bakımından oldukça ilginç.


‘İmansızların imanı’ ya da ‘seküler ilahiyat’

Son çeyrek yüzyılda yaşanan dini canlanmalar günümüz felsefesinin başat temalarından biri, belki de birincisi haline geldi. Fakat günümüz felsefesi, belki de sahip olduğu kavramsal avadanlığın yetersizlikleri yüzünden, din siyaset ilişkilerini ele alırken, aynı şekilde farklı siyasal bütünlüklerin siyasal ilahiyat (teolojik-o-politik) savaşlarını da tutarlı ve tatmin edici bir açıklama modeli içinde yorumlamaktan uzak görünüyor. Seküler dönem yerini bir şekilde, siyasal eylemin doğrudan doğruya metafizik çatışmanın ürünü olduğu yeni bir döneme bırakmış görünüyor. 

Uzun süre, etik özellikle de Levinas’ın etiği konusundaki çalışmalarıyla ve Beckett, Wallace Stevens gibi edebiyatçıların eserleriyle felsefe arasındaki ilişkiye dair metinleriyle tanınan Critchley, “İmansızların imanı” şeklinde formüle ettiği bir siyasal durumu göz önüne alarak şu soruya bir cevap arıyor: Böyle bir “imansızlar imanı” nasıl olup da bir kardeşliği, ya da Rousseau’nun terimini kullanmak gerekirse, “ortaklaşma”yı (association) meydana getirebilecektir? Çünkü Critchley için “imansızların imanı” şeklindeki formüle edilmiş bu fikirde bir yandan, inançsızlar yine de bir inanç deneyimine ihtiyaç duyuyor gibi görünmektedir; öte yandan, bu fikir, inançsızların inancının temelinde -daha sonra irdeleyeceğim nedenlerden ötürü- aşkın bir tamlık, yani metafiziğin Tanrısı yahut Heidegger’in deyişiyle “onto-teo-loji” postulasından ibaret olabileceği fikrine izin vermez. Critchley’in yorumuyla “İmansızlar imanının gayesi benliğin ya da öznenin dışında herhangi bir şey, herhangi bir dışsal, ilahi buyruk, herhangi bir aşkın gerçeklik olamaz. Bir paradoksla karşı karşıya gibiyiz. Bir yandan, hakiki olması için her şeyin bir dine dönüşmesi gerekir, aksi takdirde inanç (kelimenin tam anlamıyla) inanılırlıktan ya da otoriteden yoksun kalır. Diğer yandan, bu otoritenin müellifleri, yaratıcıları bizleriz, biz olmak zorundayızdır. İmansızların imanı kolektif bir öz-yaratım çalışması olmalıdır: Böyle bir çalışma içinde kendi ruhumun çilingiri olurum ve burada hepimiz, tabiri caizse, ruh çilingirleri olmak durumundayızdır.” 

Özellikle son çeyrek yüzyılda küresel ölçekte yaygınlaşan dini hareketler ve bunlar sonucunda belirginleşen çatışma ortamlarına karşı, sol anarşist bir siyasal anlayışa erişmek isteyen Critchley’in siyasal ile dini, seküler ile kutsal arasındaki gerilimi düşünerek kaleme aldığı siyasal ilahiyat denemeleri, seküler bir ilahiyatın da olabileceğini düşündürmesi bakımından hayli ilginç.

İmansızların İmanı, Simon Critcchley, Çev. Erkal Ünal, Metis, 2013 

Çin’in geleneksel zihniyeti

Bir Çin aile yuvası minyatür bir gökyüzüdür diyor, kitabın yazarı Ku Houng-Ming. Çin uygarlığı, Çin edebiyatı ve Çin kadını yazar için başka bir duyarlılığa ve düşünüş tarzına pencere açıyor. Ming, tüm kitap boyunca Avrupalılara halkının, kültürünün, uygarlığının birikimlerini anlatmaya çalışıyor. Ku Houng-Ming’e göre Çinliler bireyi, aileyi, toplumu, ataları bir bütün halinde düşünür. Kişi ahlâki özelliklerini işlemek, geliştirmek ve bunları anne babasından başlamak üzere toplumun diğer tüm üyeleriyle uyumlu kılmakla yükümlüdür. Herkes yerini, konumunu, görevlerini bildiğinde doğadaki ahenk gibi bir ahenk, dirlik, düzenlik insanlar arasına da gelip yerleşir. 

Çin Halkının Zihniyeti, Ku Houng-Ming, Çev. Hanife Güven, Doğu-Batı, 2013

Felsefeyle iyileşmek mümkün mü?


Büyük düşünürlerin fikirlerine ve düşüncelerine gündelik hayatımızdaki sorunları nasıl uygulayabiliriz? Felsefeyle Terapi’nin cevabını aradığı temel soru bu. Bunu da hayatlarının anlamlarını ve yönelimlerini bulmaya çalışan, sürekli yalnızlık, boşluk duygusu ya da dizginlenemez bir öfke hisseden ve gelecekten korkan dört kişinin hikâyeleri üzerinden yapmayı deniyor. Parmenides’ten Levinas’a, felsefe tarihinin en önemli filozoflarının öğretilerinden yola çıkılarak hazırlanan Felsefeyle Terapi, felsefeyi bu insanların hayatlarına uyguluyor. Filozofların hayat hikayeleri ve öğretilerinin özlü noktalarının anlatımı felsefeyi bir yaşama sanatı olarak kavramanın yolu şeklinde sunuluyor. 

 

Felsefeyle Terapi, Andreas Mussenbrock, Çev. Nafer Ermiş, Büyülüdağ, 2013

 

[email protected]