Irak halkı İbadi’den ne bekliyor?

Tarık el-Haşimi Irak eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı
20.09.2014

Haydar el-İbadi hükümetinin omzundaki yük şüphesiz ki tek başına taşıyamayacağı kadar ağır. Bu nedenle, ondan imkansızı gerçekleştirmesi beklenmiyor. Durumun normale döndürülür, çöküş durdurulup yıkılan güven köprüleri onarılırsa Irak’ın karmaşık ve iç içe girmiş sorun yumağını çözmüş oluruz.


Irak halkı İbadi’den ne bekliyor?

Bir sonraki adımı atabilmek için ruhların yatıştırılması, tıkanmışlığın hafifletilmesi ve güven aşılanması gerekiyor... İşte Irak halkının ihtiyaç duyduğu, hayatın farklı alanlarında değişim ve iyileşmeye olanak sağlayacak etkili çözümün yolu bu radikal reformlardan geçiyor.

Hayata geçirilmeyen vaatler ya da sathi reformlarla siyaset sahnesinin boyunduruk altına alınması ise krizin etkilerini azaltmak ve bunu doğuran sebepleri ortadan kaldırmak bir yana dursun krizi idare etmekten öteye geçmiyor. Bu, içinde bulunulan aşamanın ne yapısına ne de arz ettiği tehlikeye uyan üstelik yetersiz bir yaklaşımdır.

Başbakan Haydar el-İbadi’nin geçtiğimiz günlerde sunduğu bakanlar kurulu açıklaması bu türdendi ve şüphesiz ki, en çok da kendisine büyük umut bağlayanları hayal kırıklığına uğrattı.

Kanaatimce yeni başbakanın karşılaştığı sorunlar arasından altısı diğerlerine göre daha çok önem arz ediyor. Bunlar,

1-Mezhepsel politikaların kurbanı, adalet ve hakkaniyet talebiyle ayaklanmış Sünniler,

2-Devletin varlığını tehdit eden idari geri kalmışlık ve yolsuzluk,

3-Merkezi hükümet ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki çıkar uyuşmazlığı,

4-İran’ın, ülkenin güvenlik ve istikrarını tehdit eden ve egemenlik alanını daraltan nüfuzu,

5-Sivil devletten din, mezhep ve dışlama devletine doğru tehlikeli bir evrilme,

6-Şii ve Sünniler arasındaki şiddet ve radikallik olgusunun artmasından oluşuyor.

İbadi’nin, Bakanlar Kurulu açıklamasında, değişim için geldiğini açık ve kesin bir şekilde ifade etmesi, Dave Partisi ya da Nuri el-Maliki’nin sihri öğrettiği büyüklerinin mezhepsel ve ideolojik baskılarından etkilenmeyen ya da her ne pahasına olursa olsun ülkedeki krizin daim olmasını isteyen İran’ın manevralarına boyun eğmeyen çelik gibi bir iradeyle desteklenen net bir değişim vizyonu sahibi olduğunu göstermesi gerekiyordu ama nasıl?

İbadi’nin, selefinin özellikle de insan hakları ihlalleri ve yolsuzluk alanlarındaki fecaat yüklü politikalarından, IKBY ile merkezi hükümet arasındaki çelişkilerden kurtulması gerekiyordu ama olmadı. İbadi, selefinin işlediği tüm kusurlara sessiz kalarak bunları onayladığını göstermiş oldu.

Öte yandan, Nuri el-Maliki’nin, Sünni Arapların ayaklanmalarına nesnel olarak yaklaşmayıp kuvvet kullanma yoluna gitmesiyle, 8 ay sonra bugün bunun, maliyeti yüksek, fayda sağlamayan hatta daha fazla Şii ve Sünni’nin ölmesi ve Sünni Arapları barışçıl ve mutedil siyasetten şiddet ve taassuba yönelten bir silah olduğu ortaya çıktı. Haydar el-İbadi şu ana kadar sivillere ve alt yapıya yönelik hava saldırılarının durdurulması için bir girişimde bulunmazken Şii milislerin Sünnilerin çoğunlukta olduğu bölgelerde istikrarı tehdit etmesi ve halkı göçe zorlamasına da engel olmadı. Tüm bunlar kötü birer gösterge ve başarısız bir başlangıçtır.

İbadi’nin görevi resmen devralmasından 2 gün sonra bu makaleyi yazıncaya kadar ayaklanan 6 vilayete yönelik askeri operasyonlarda bir değişikliğe şahit olmadığım gibi Salahaddin ve Felluce gibi kentlere yönelik saldırılarda şiddetin arttığını gördüm. İşte bütün bunlar, İbadi’nin selefinin metodunu izlediği yönündeki korkularımı artırıyor. Bu da hükümet edenin başkası değil sadece Dave Partisi olduğunu ortaya koyuyor. Tüm bunlara rağmen korkularımın yersiz olmasını umut ediyor ve gelecekle ilgili aceleci davranmak istemiyorum.

Maliki’nin yol açtığı maliyet

Bir mucize bekliyor değilim, elinde Musa’nın asasının olduğunu da düşünmüyorum. Biliyorum ki görev zor ve çetrefilli. İbadi Iraklılara yeni bir metodun müjdesini verinceye kadar sabretmeliyiz. Şu halde, İbadi’nin zor kararlar almayı gerektirse bile Maliki’yi saf dışı bıraktıktan sonra başka adımlar atmasının önündeki engel nedir? Her konunun kendine has hususiyeti olması nedeniyle krizi konu başlıklarına ayırıp sonrasında tek tek çözüm yoluna gitmenin ve hususi meseleleri çözüme kavuşturulmuş Iraklıları vatanlarının geleceği, devletin şekli, yönetim biçimi ve komşu ülkelerle ilişkiler hakkında ortak bir vizyon oluşturmak için aynı masa etrafında toplamanın önünde ki engel nedir?

Şiddet ve taassubu yok etmek

Güvenlik, en önemli sorunlarımızdan biri olduğu için çözümde önceliği var. Bu çerçeveden bakıldığında İbadi’nin Sünni Araplara güven aşılayacak cesur bir girişimde bulunması şart. Bu bağlamda, hüsnüniyet göstergesi olarak Sünnilerin yasal isteklerini yerine getirip sonrasında askeri saldırıların durması için talimat vermesi, göç edenlerin geri gelmesi için çalışması, askeri alanda mücadele eden silahlı gruplar ve aşiretlerle karşılıklı müzakereler düzenleyerek, onların isteklerine kulak vermesi ve birlikte bölgelerinde hayatın normale dönmesi ve acil imar çalışmasına başlanması için en uygun çözümler üzerinde anlaşmaya varılması gerekiyor. Ben onun başarılı olacağına inanıyorum. Yalnız burada öncelikle Iraklıların birbirini kırmasının önüne geçilmeli. Bu, tüm enerji ve çabamızı uğruna harcayacağımız yüce bir hedef bizim için.

Bu adımın, şiddet ve taassubun çember içine alınıp, Irak’ın farklı bölgelerine hapsolmasını sağlayacak stratejik yansımaları ve olumlu etkileri olacaktır. Başarılı olmak için bu adımı atmaktan başka çaremiz yok.

Haydar el-İbadi hükümetinin omzundaki yük şüphesiz ki tek başına taşıyamayacağı kadar ağır. Bu nedenle, ondan imkansızı gerçekleştirmesi beklenmiyor. Durumun normale döndürülür, çöküş durdurulup yıkılan güven köprüleri onarılırsa Irak’ın karmaşık ve iç içe girmiş sorun yumağını çözmüş oluruz ve kanaatimce bunun gerçekleşmesi uluslararası gözetim altında toplumsal grupların temsilcilerinin yuvarlak masa etrafında bir araya gelmesiyle mümkün olacak.

İbadi bu öneriyi kabul ya da reddedebilir. İkisi arasında seçim yapmanın zor olduğunu biliyorum zira burada bir fikrin kabul ya da reddedilmesinden değil barışla şiddet, istikrarla kaos arasında bir seçimden söz ediyoruz. Acaba hangisi seçilecek?