IŞİD’in ekonomi politiği

Doç. Dr. Sadık Ünay SETA İst. Ekonomi Araş. Koord.
27.09.2014

Irak Şam İslam Devleti finansal açıdan dünyanın en zengin terör örgütlerinden biri durumunda. Gasp, haraç toplama, adam kaçırma, özel finansörlerden gelen bağışlar ve petrol kaçakçılığına dayanan ve kendi kendini döndüren bir ekonomik yapı meydana getirmiş olması. IŞİD’e karşı yürütülen askeri operasyonların başarıya ulaşabilmesi, ancak örgütün kapalı devre çalışan ve kendi kendisini çeviren finansman sistemi çökertilebildiği taktirde başarılı olabilir.


IŞİD’in ekonomi politiği

Suriye’deki kanlı iç savaşın taraflarından sadece biri olarak görülürken kısa sayılabilecek bir sürede sağladığı müthiş lojistik büyüme ile Irak ve Suriye’de alan kontrolü sağlayan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) finansal açıdan dünyanın en zengin terör örgütlerinden biri durumunda. Bunun temel sebebi IŞİD’in büyüme sürecinde gasp, haraç toplama, adam kaçırma, özel finansörlerden gelen bağışlar ve petrol kaçakçılığına dayanan ve kendi kendini döndüren bir ekonomik yapı meydana getirmiş olması. Ulus devlet yönetimlerinin ciddi otorite daralmasına uğramaları ve hatta çökmeleri sonucu ortaya çıkan bu kayıtdışı ve illegal ekonomi, yaklaşık sekiz milyon kişinin yaşadığı bir coğrafi alanın tüm doğal kaynak zenginliklerinin ve birikmiş servetlerinin acımasız bir rasyonalite ile savaş finansmanına aktarılmasına çalışmakta. Halihazırda bu oturmuş ekonomik sistemin ciddi bir sarsıntı olmadan sekteye uğratılması da operasyonel açıdan oldukça zor görünüyor, çünkü IŞİD stratejik değeri olan rezervlerin ve ekonomik aktörlerin pek çoğunu kontrol ediyor. Geçtiğimiz hafta A.B.D. ve Körfez ülkeleri’nin ittifakıyla başlatılan hava harekatının süresine ve şiddetine bağlı olarak bu kontrol mekanizmasını ne derece sarsabileceğini süreç içinde göreceğiz.

Vergiler dolar bazında

Bölgede ticareti ve mal akışlarını kısıtlayarak petrol üzerinden para transferinin önlenmesi yönündeki yaklaşım da bu noktada pek gerçekçi durmuyor. Zira zaten devasa bir insani trajedi ile karşı karşıya olan Suriye ve Irak’ta ticaret ve lojistik hatlarının terör finansmanını önleme amacıyla tıkanması özellikle yiyecek sıkıntısını had safhaya çıkararak sivillerin yaygın açlık yaşaması riskini tetikleyebilir. Bu yüzden Rakka’dan Musul’a kadar uzanan bölgede tarım arazilerinden ve ticari işletmelerden haraç alan, ulaşım hatlarında bir tür vergilendirme sistemi kuran, Hıristiyanlardan ve diğer dini azınlıklardan himaye bedeli toplayan IŞİD’in ulusal sistemlere paralel finansal sistemi, bölgesel bazda ciddi bir müdahale olmadığı sürece kendini yeniden üretebilir. Tarım alanlarının vergilendirilmesi ile ilgili olarak, ele geçirilen her beldede bir tür envanter çıkarılarak Müslüman ve gayrimüslim nüfus tarafından kontrol edilen arazilerin kayda geçirildiği biliniyor. Müslüman nüfustan sahip oldukları hektar sayısına bağlı olarak -ürün bazında değil- arazi büyüklüğü bazında peşin vergi talep edildiği aktarılıyor. Özellikle bu yıl gibi yağışın az olduğu bir kuraklık yılında bunun bölge halkına ve çiftçilere ne kadar ağır bir mali yük getirdiği rahatlıkla tahmin edilebilir. Ayrıca tarım arazilerinden alınan haraç ve Hıristiyan azınlıklardan alınan himaye gelirlerinin altın, gümüş, ya da A.B.D. doları cinsinden tahsil edildikleri de bölgeden gelen bilgiler arasında.

Aslında geçen yıl Suriye’de, bu yıl ise Irak’ta giriştiği yıldırım yayılma harekatı sırasında IŞİD’in son derece rasyonel ve önceden hazırlanmış bir strateji doğrultusunda petrol ve doğalgaz rezervleri ile rafinerileri, tarım alanlarını ve Merkez Bankası ile büyük banka şubelerini hedef alan saldırılarda bulunması ilk etapta dış gözlemcileri oldukça şaşırtmıştı. Ancak IŞİD’in benzer bir ekonomik strateji izleyerek El-Kaide’nin farklı kolları arasında en zengin kol haline gelen Irak El-Kaide’sinin yerini aldığı hatırlandığında mevcut durum daha anlaşılır oluyor. Örgütün merkezi kontrol heyetinde bir finansman birimi bulunduğu ve askeri operasyonların yönetiminde bu birimin önemli ve yönlendirici bir rol oynadığı farklı kaynaklarca aktarılmakta.

Günlük 3 milyon dolar

Peki IŞİD’in Suriye ve Irak’ta özellikle stratejik petrol ve doğalgaz kaynaklarını kontrol ederek hızla ilerleyişi, bizlere örgütün yaslandığı ekonomi politik temeller hakkında neler söylüyor? Bir açıdan IŞİD’in stratejisinin uluslararası güvenlik mimarisi ve enerji arz güvenliği açısından oldukça yeni bir gelişmeyi işaret ettiği vurgulanabilir. Zira Angola’daki iç savaşta elmas ticareti üzerinden finans sağlayan UNITA ve Demokratik Kongo’da koltan ticaretini kontrol eden gerillalardan bu yana Güney ülkelerinde ham petrol gibi stratejik bir kaynağı başlıca gelir ve finansman kaynağı haline getirmeyi başaran bir terör örgütü görülmedi. Oluşum sürecinde Körfez bölgesinden özel finansörlerin desteğine dayanarak eğitilmiş bir savaşçılar grubu oluşturan IŞİD ise bu finansman biçiminin sürdürülebilir olmadığını görerek doğal kaynak rezervlerinin ve nakit akışlarının kontrolüne yönelik bir yayılım stratejisi benimsedi. Bu bağlamda Irak’ta üretilen petrolün yaklaşık üçte birinin işlendiği Beyci Rafinerisi’ni kuşatma altına alırken de, Irak Merkez Bankası’nın Musul şubesindeki 450 Milyon dolara el konulurken de amaç aynıydı: Ulusal hükümetlerin petrol kaynakları ve nakit gelirleri üzerindeki kontrollerini ve böylelikle de siyasi ağırlıklarını zayıflatmak. Günümüzde kesin rakamlar bilinmemekle birlikte IŞİD’in eski kaçakçılık ağlarını kullanarak günde 80.000 varile ulaşan illegal petrol ticaretinden sağladığı günlük gelirin 3 milyon dolara ulaştığı tahmin ediliyor.

Diğer bir açıdan Bilad-ül Şam bölgesinde hilafete dayalı bir rejim arzulayan radikal-selefi bir örgüt olarak lanse edien IŞİD’in uyguladığı insani vahşet ve izlediği ekonomik strateji aslında son derece seküler ve Ortadoğu’nun otoriter tarihiyle uyumlu. Zira ham petrol gelirlerini fiziki şiddet yoluyla kontrol altına alıp yine devam eden bir savaşı finanse etmek için kullanmak adeta standart Ortadoğu pratiği olarak görülebilir. 1970’li yıllardan beri Ortadoğu’nun petrol zengini birçok ülkesi, petrolden elde ettikleri gelirleri uluslararası silah piyasasında cömertçe harcamaktan çekinmediler. Şah döneminde İran, 1973 uluslararası petrol krizinden bu yana ise Suudi Arabistan petrol karşılığında silah ticaretinin başlıca bölgesel eksenlerini oluşturdular. 1980’lerde Suudi Arabistan ile İngiltere arasındaki “El-Yemame” olarak bilinen petrol-silah takası anlaşması ve 2010 yılında Suudi Arabistan ile Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanan 60 milyar dolarlık tarihin en büyük silah satış anlaşması da aynı zincirin halkalarıydı. Bu bağlamda IŞİD ile bu örnekler arasındaki farklılık, sadece genelde kayıtdışı yollardan piyasaya sürülen petrol karşılığında alınan silahların bir ulus devlet yönetimi tarafından değil, paramiliter bir örgüt tarafından kullanılıyor olmasında yatıyor.

Bu noktada IŞİD’in kontrol ettiği devasa illegal ticaret ağı ile Türkiye’yi devlet düzeyinde irtibatlandırmak isteyen asılsız iddialara cevap vermez isek bu analiz eksik kalır. İlk etapta sözü edilen iddiaların uluslararası kamuoyunda Türkiye’nin cari ülke algısına zarar vermek üzere başlatılan geniş çaplı bir “algı yönetimi” operasyonu bağlamında gündeme getirildikleri hatırlanmalı. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının somut bir ekonomik ya da politik risk olmadığı halde Türkiye’yi kredi notu indirimleri ile tehdit ettikleri bir ortamda Batılı medya organlarının AK Parti hükümetini ısrarla IŞİD’in stratejik ortağı ya da destekçisi gibi gösterme gayretleri daha çok ülke imajı ile ilgili algıları olumsuz yönlendirme gayretlerine dayanıyor. Yoksa Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu ve Enerji Bakanı Yıldız’ın da defalarca belirttikleri üzere 13 farklı ülkeden hukuki düzlemde petrol alan Türkiye’nin IŞİD’den açık ya da örtülü bir petrol alım işlemi bulunmuyor. Yıllık 35 milyon ton ve 52 milyar dolarlık petrol portföyü olan Türkiye’nin hattızatında IŞİD’den kaçakçılık yolu ile gelecek herhangi bir petrol kaynağına ihtiyacı da yok. Bu bağlamda A.B.D. Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Senato’daki ifadesi sırasında IŞİD kontrolündeki petrol ticaretinin Ürdün veya Türkiye gibi komşu ülkeler üzerinden yapıldığını belirtmesi, her ne kadar uzun sınır hattında yıllardır engellenmeye çalışılan kaçakçılık faaliyetlerine değiniyor olsa da, uluslararası medyada Türkiye aleyhine oluşturulan puslu havaya hizmet eder nitelikteydi. İşin algı yönetimi tarafını bir kenara bırakıp reel politik tarafına bakacak olursak IŞİD’e karşı yürütülen askeri operasyonların başarıya ulaşabilmesi, ancak örgütün kapalı devre çalışan ve kendi kendisini çeviren finansman sistemi çökertilebildiği taktirde başarılı olabilir.       

[email protected]