İslami cemaatlerin laikleştirici etkisi

Ömer Altaş - Yazar
21.12.2013

Ulusal ve uluslararası politik platformlarda operasyonlar yapacak kadar güçlü bir network içinde olduklarını “artık saklamayanlar” ve saklanamayacak kadar açıkta olanlar dışa dönük faaliyetlerinin tamamı politik esaslı iken, müntesiplerine “Allah rızası” diyorlar.


İslami cemaatlerin laikleştirici etkisi

Türkiye kaynaklı ve İslam referanslı oluşumlar bugüne kadar bütün birikimlerini heba edecek anlaşılması güç nice pratikler ortaya koydular.

Son günlerde, İslami yapılar içinde siyasetten uzak durduğunu her fırsatta iddia eden muhafazakâr bir cemaat de aynı şekilde ve esefle sırayı alarak devasa kazanımlarını “bir tüy gibi boşluğa bırakmak” için “elinden geleni ardına koymadığı” görüntüsü veriyor. Bu ülkenin gençlerinin kaderi hep böyle mi olmak zorunda! Karanlık suç merkezleri yıllar yılı, anlamsız ve istihbarat güdümlü sol etiketli örgütler aracılığıyla nice yürekli genci tırpanlandılar.

Yıllar yılı Anadolu’nun en delişmen, yiğit Ülkücü kimlikli gençlerini solcuların karşısına çıkararak nice ocaklara ateş düşürdüler. Hala, ülkenin dört bir tarafında, o dönemlerde bıyığı terlememiş oğullarını ve gözleri ışıldayan kızlarını kaybeden ana-babaların fotoğraflara bakarak dramlarını terennüm eden ağıtların yürek yakan sesleri duyuluyor.

Üstüne bütün provakasyonları organize eden militarist 12 Eylül cuntası, bu gençlerin çatışmalarda henüz sağ kalanlarını bu kez hapishanelerde yok ettiler, haysiyetleriyle oynadılar ya da rutubet içinde bedenlerini çürüttüler. 

Cezaevlerinden dışarı çıkabilen sağdan ve soldan nice insan ömürleri boyunca ciddi fiziki ve ruhi rahatsızlıklarla mücadele ederek hayatlarının kalan kısımlarını geç kalmışlık duygusunun ezikliği altında idame ettirmeye çalışıyorlar.

Askeri vesayet rejimi, 12 Eylül darbesinden sonraki süreçte iç ve dış güvenlik gerekçeleriyle uyguladığı politikalarını garanti altına almak için Kürt solunu terörize ederek, muhafazakâr kimi İslamcılıklara illegal sivil platformlarda yol vererek geleceğin “kriminal” ortamını o zamandan ipotek altına aldı.

Oyun devam etsin diye... 

Bu süreçte, saf kalpli, duygulu, tez canlı Kürt gençleri,  haklı Kürt hakları için haksız faşist, Marksist, Leninist, milliyetçi terör örgütünün tüketen yapılarının sehpalarında tek tek kurban edildiler.

Oyun devam etsin diye doğu boylarındaki kirli savaşın anlamsızlığının farkında olan ve ikili bir ruhla askerlikte terhis bekleyen nice 20 yaşlarındaki delikanlıları dağ başlarında ve karakollarda poyrazlar altında telef ettiler. Bu yetmezmiş gibi habis sürecin bir parçası olmamak için direnen doğu bölgesi İslami hareketlerini derin operasyonlar ve tehditlerle bir şekilde provoke ederek, üniversite çağındaki yetişmiş, temiz gençlerin eline silah tutuşturdular. Ailelerin bin bir özveriyle büyüttüğü gencecik Müslüman doğulu çocuklar fırınlarda, işlerinin başında, sokak ortalarında, namaz çıkışlarında tek tek vurularak ya da birbirlerine vurdurularak öldürüldüler. Devlet denen canavar aygıtının kafasına, kendine karşı en büyük tehdidin zeki, namuslu, onurlu ve delişmen Anadolu çocuklarından geleceği fikrini kim sokmuş olabilir?

Solcuların, ülkücülerin yetmezmiş gibi İslamcıların elini kana bulayanlar şimdi muhafazakâr gelenekçi Nurcu Müslüman oluşumları aracı yaparak oralarda biriken elit ve Müslüman genç sınıfı tırpanlamak istiyorlar? Sadece Allah Rızası için dua ettikleri fotoğrafları kamuoyuna yansıyan insanlar arasına giren çeteler hangi vicdanla bu temiz toplulukları kirli, politik ve tehlikeli surlarda tanımsız, izahsız ve mantığın anlamakta zorlandığı bir savaşa sürüyorlar?

Müslümanlık referansıyla hareket ederek karşıda tam tanımlı ve saldırgan bir “kâfir güruh” olduğu imasını nasıl verebiliyor ve beyaz yakalı gençleri nasıl buna ikna edebiliyorlar? Ulusal ve uluslararası politik platformlarda operasyonlar yapacak kadar güçlü bir network içinde olduklarını “artık saklamayanlar” ve saklanamayacak kadar açıkta olanlar dışa dönük faaliyetlerinin tamamı politik esaslı iken, bünyelerinde bulundurdukları iyi ve temiz ruhlu gençleri neden bugüne kadar sanki sadece Allah rızası olgusuyla hareket ediliyormuş gibi kandırdılar?

“Biz sadece iyi ve temiz vatandaş yetiştiriyoruz, bize güvenebilirsiniz, çocuklarınızı huzurla evlerimize ve yurtlarımıza gönderebilirsiniz” diyerek samimiyetle sorumluluk üstlenen ağabey statüsündeki kişilerin sırtlarına bu kadar ağır bir yükü bırakmaya ne hakları var?

Vatandaşın güvenle cemaate verdiği çocukları, milliliği darbeleyen küresel politikaların malzemesi yapmalarını elbette umursamıyorlar yapı içine yuvalandığı açıkça hissedilen odaklar!

Muhafazakâr Müslüman sivil bir yapının içine gizlenen karanlık sır güçler hangi uluslararası denge adına “çıldırmış gibi” operasyon organize ediyor olabilirler? Bu ülkede çoğunlukla olduğu gibi sol yapılar, ülkücü teşkilatlar, Kürtçü örgütler, Alevi oluşumlar ve radikal İslami hareketlerin tüketip yok ettiği gençlerin kaderlerini bu kez bu yapılar mı karartacaklar? Bu topraklara ne kadar doktrinel ve ideolojik yapılanma gelip geçtiyse gayrı meşru yapılara teslim olmaktan kurtulamayıp çoğu kez genç dimağlara reva gördükleriyle “kirlenerek” ve “lanetlenerek” tarihteki yerlerini aldılar.

2013’ün kasım ve aralık ayında muhafazakar Gülen grubu üzerinden kamuoyuna yansıyanlar daha manidar! 

Olayların içyüzüne vakıf olamayanlar için şu sorular boşlukta serseri bir düzenekle salınıyor:

İnsanları kandırıyorlar!

Neden cemaat diyerek kendilerini tanıtıp bünyelerine kattıkları gençlere ikiyüzlü davranıyorlar? Bugüne kadar kamuoyuna dönük bütün işletmelerine büyük bir “güvenle” evlatlarını teslim eden ailelere karşı neden “gerektiğinde en politik mevzularda bile onları sahaya sürebiliriz” diyerek gerçeklerin tamamını anlatmadılar? Kamuoyuna yansıyan ve cemaate atfedilen onlarca sarsıcı ve izahsız soruyu cevaplamayarak ve en önemlisi cemaatin üst düzey sorumlularının bunları açık açık ve tek tek onaylayarak insanların akıllarıyla alay ettiklerinin nasıl farkında olmazlar?

İntihar komandolarını eleştiren bir zihniyete sahip olanlar neredeyse aynı psikoloji ile yaşarlarken bu çelişkinin kendilerini rahatsız etmesine nasıl mani oluyorlar? Küresel İslam devletinde sorumlu olduklarını, tarih boyunca nice ağır bedeller ödeten, aklı ve kalbi uyuşturan mehdiliğin anlayışının gölgesinde Mehdiyet Hareketi olarak kendilerini tarif etmelerinin “tanrı ile yarışmak” olduğunu niye hissetmezler? Bir zamanlar, ülkenin 90’lı karanlık yıllarında doğuda ortaya çıkan ve Müslümanlığın en hassas isimlerinden biri altında (Hizbullah) örgütlenerek gerçekleştirilen akıl dışı olaylar bu ülkedeki Müslümanlık olgusunu “yiyip bitirdi.” İslami hareket kapsamına giren oluşumlar neredeyse sadece bu nedenle hala kendilerine gelemiyorlar! Şimdi yeni yeni güven telkin etmeye başlayan bu İslamlık referansının en temel kavramlarında biri olan “güven” olgusunu “yerle bir eden” bir sürece ısrarla neden engel olmuyorlar? Kulaklara inanılmayacak bir şekilde üst düzey cemaat ağabeyleri, 7 Şubat MİT operasyonunu ve diğer faaliyetleri uzun uzun izah ederek nasıl ve hangi cesaretle üstleniyorlar? En önemlisi bir cemaatin, hem de tam tersi için çaba sarf ettiğini anlatmaya çalışan bir oluşumun bu politik kaosun içinde ne işi var? Hangi nedenle çıkışından bugüne kadar olan süreçte ortaya koydukları çizgiden yüz seksen derecelik bir dönüş sergiliyorlar?

Samimi duygularla, okuyup adam olmak, devletiyle ve toplumuyla her halükarda barış içinde yaşamak ve bu arada dinini öğrenmek isteyen gençler için şimdi sıra onlarda: “Siz de tüketin!”

Yeni devlet o masum gençleri içine katan bir operasyon yaparsa ‘zalimdir’, onlar buna vesile oldukları için “hain” olurlar! Çocuklarını, akrabalarını, onların kurumlarına, evlerine ve yurtlarına gönderirken hiç kimse bu kirli politik süreçlerin değirmenine su taşımak istemedi, kaldı ki akıllarına bile gelmedi!

En önemlisi onlar muhataplarına bu durumdan hiç ama hiç bahsetmediler!

Laik toplumun dinamikleri

Toplumun İslam’dan uzaklaştığını iddia eden ve bunu dava bilip cihat eden her türden İslami yapılar, gayrı meşru hareket tarzlarıyla ve “günah dolu” kimliksiz faaliyetleriyle ya da bu tür provokasyonlara izin vermeleriyle toplumun ve bireylerin “laikleşmesinin” tersten en önemli dinamikleri oluyorlar. Sonra da “toplum ve bireyler çok bozuldu, her gün biraz daha dinden uzaklaşıyorlar” diyerek sızlanıyorlar. Bu sızlanmanın yapı harcı olarak kullanıldığını hissetmek bile ne acı! Bazı radikal islami hareketlerden sonra yine bazı muhafazakâr Nurcu hareketler de aynı meşum yolu izliyor.

Bundan sonra İslamiyet barış yüzünü kaldırıp da “tebliğ” ve “örneklik” anlamında insanların kapısını çalabilir mi?

Merhametten, özgürlükten, güvenden ve adaletten bahsedebilir mi? 

Bundan böyle artık bütün İslami yapılar; önlerindeki İslami perdeyi kaldırıp gizledikleri ana amaçları doğrultusunda hareket etmeli, toplumu kandırmamalı, gençleri aldatmamalı ve İslam’a da herkesten ve her şeyden çok zarar vermemeliler! Üzerine de mihraplara, vaaz kürsülerine ve ders halkalarında insanların karşısına çıkarak Allah’ın ve Muhammed Aleyhisselamın yaşayan tek kutbu algısını oluşturmayı terk etmeliler!

Arka planların loşluğunda “dünyanın işi çevrilsin” ama kamuoyunun bakıp izlediği beyaz perdede ilahiler eşliğinde buğulu seslerin dublajıyla boynu bükük mülayim insanların oynadığı İslami menkıbeler daima akıp dursun, olur mu?

Zaman herkese bazı geleneksel İslami yapıların, albenili, büyük, samimi bir örtü içinde gençleri çıkarlarına alet ettikleri ya da kendilerinin de buna alet olduklarını bir kez daha gösterecek. Buna başka bir şeyin gücü yetmez görünüyor ama bu gerçek “zamanın ruhu” karşısında direnemeyerek er -geç ortaya çıkacak. Bu ülkenin sosyo-psikolojisinde solculuğu kimliksiz solcular bitirdi, ülkücülüğü ikiyüzlü ülkücüler bitirdi, İslamcılığı hainlik yapan İslamcılar bitirdi, muhafazakârlığı da önlem almazlarsa kendi elleriyle bitirecekler. Anne, babaların, toplumun “normallik” ve “teminat olma” üzerine kurulu yaşamları ise ödemek zorunda bırakıldıkları yeni bedellerin acısını yüreklerinde yuğarak, teeni ile hiç makas değiştirmeden yine yoluna devam edecek. Diğer tarafından sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda faaliyet gösteren sağlıklı ve organik İslami yapılar her zamanki gibi bu nedenle oluşan “fetret” dönemlerinin daha hızlı atlatılması için ellerini açıp dua etmekten başka bir imkan bulamayacaklar.

[email protected]