Kertenkele ve hakikat yolu

Süleyman Bayraktar / Yazar
22.11.2014

Sözün ne olduğu kadar kimin tarafından söylendiği de önemlidir. Hadi popüler kültür için Kertenkele’yi imam yaptınız, ya popüler kültür gençliği bundan böyle imamları Kertenkele yapar ve öyle görürse... Senaryosu bu kadar özensiz olan bir dizi hangi hakikatin yolundadır da bu yoldan bir türlü dönülemez.


Kertenkele ve hakikat yolu
Tüyap Kitap Fuarı’nın bu yılki ana teması ‘sinemanın yüzüncü yılı’ olarak ilan edildi.  Bu topraklarda sinema bundan yüzyıl önce yapılmış. 1850’lerden sonra askeriyeden başlayan değişim süreci 1900’li yıllarda birçok kurumumuz modernleşme serüvenine geçmiş oldu. Bu değişim gerek düşünce hayatımızın ve gerekse sanat hayatımızın da değişmesini sağladı. Düşünce ve sanatla ilgili birçok konunun geçtiğimiz yıllardan başlayarak yüzüncü yılını idrak etmekteyiz. Geçen yıl imam hatip mekteplerinin yüzüncü yılı değişik faaliyetlerle gündeme geldi. İslamcılığın kavramsallaşması da bundan yüzyıl önceye dayanmaktadır. Siyasal, kültürel ve sosyal hayatımızı etkileyen ve bu değişimler modenleşmeyle ilgilidir. Kurumların batılılaşmasıyla başlayan bu süreç modernleşme ve sekülerleşme evrelerine kaçınılmaz olarak geçtiği aydınlarımızın, siyasal ve sosyal tarihimizin serüveninde görülmektedir. Türkiye’de yaşanan kültür ve siyasal çatışmanın yıllara sari uzun bir süreç alması köy ve kentle ilgilidir. 50’lerden önce kentlerde tamamlanan bu süreç köylerden kentlere göçle birlikte kentlerin yeni yerleşenlerinin modernleşme süreci siyasal farklılıkları meydana getirmiştir. Sağcılık, mukadesatcılık, muhafazakarlık ve İslamcılık 1950’den önce modernleşme serüvenine girmeyen kitlelerin siyasal ve düşünsel tercihlerini oluşturdu. Bu tercihler zaman içerisinde önceleri var edilen kültürel, sanatsal ve düşünsel yapılara alternatif bir eğilim oluşturmaya çalıştı. İmam Hatipler başta olmak üzere sisteme muhalif unsurlar kendi sinemasını, tiyatrosunu, edebiyatını ve medyasını oluşturma üzerine fikir serdettiler ve değişik denemeler yaptılar. Fakat bu girişimler merkez diye tanımlanan ne medya da ne de kültürel çevrede kabul görülmedi ve hep ötekileştirildi.    
 
İmam Hatip nesli mi?
 
Televizyonların hayatı kuşatmasıyla birlikte ülkemizde bir şekilde var olan sinema sektörü dizi sektörüne geçişte zorluk çekmedi. Önceleri hızla yabancı yapımları tüketen Türkiye televizyonları son 10 yılı aşan sürede atak yaparak kendisini hem yurtiçinde hem yurtdışında izleten dizilerin yapımına imza atmış oldular. Çağımızın en önemli olgusu tüketimdir. Bütün sektörler kitlenin kendi ürettiğini tüketmek üzere konuşlanır. Ekonominin tüm çarkları bu temel dinamiğe göre kurulmuştur. Sizin hangi kalitede ne ürettiğiniz önemli değildir. Önemli olan sizin ürettiğinizin ne kadar tüketildiğidir. Tüketim kültürü öyle bir aşamaya gelmeli ki, hiç kimse ve hiçbir kesim bunun dışında kalmamalıdır. Ekonominin çarkının dönmesi için her bir kişi kendi doğal ve asli ihtiyaçlarının dışında üretilenleri tüketmelidir.
 
Yüzüncü yılını idrak ettiğimiz İmam Hatip nesli, İslamcı gelenek ve muhafazakar çevreler bugüne kadar hep modern seküler batıcı ideolojiler ve hayat tarzının karşısında kendini konumlayan ve buna direnen bir duruş sergilemekteydiler. Bugün gerek ekonomik, gerek sosyal ve gerekse kültürel alanlara baktığımızda geçmişte bu direnmenin öncülerinin sisteme entegre olma gayreti içinde oldukları gözlenmektedir. Nasıl 80’lerde 68 kuşağının öncü aktörleri kapitalizme uyum göstermiş ve kapitalizmin önemli motive gücü reklamcılığa kolayca geçtikleri gibi bugünde 70 ve 80’lerde alternatif sinema ve tv diyenlerin kolayca mevcut sisteme entegre olarak popüler dizilere imza atabilmektedirler. Bugün gelinen noktada birbirine karşı olanların öyle çok farklarının olmadığıdır. Kapitalist ekonominin çarkları, piyasanın tüketim kalıpları ve küresel seküler zihin dün kolayca Marksist aydınları kendine uyarladı. Bugün de ne sağ ne sol diyerek kendini tamamen bu sistemin dışında görerek hak yol İslam diyenleri zaman içerisinde kendi yoluna evirerek çevirerek getirmiş oldu.
 
Modern zihin dünyasından kendini tamamen farklı gösteren  
 
İmam Hatip nesli, muhafazakar iktidarı kendi tezlerinin sağlıklı zeminde gelişmesi için imkan olarak görmek yerine iktidarın imkanlarıyla egemen sistemin merkezini kuşatmayı tercih etti. Bu kuşatmadan ne sonuç elde edildi diye sorgulayacaksak dün savunduklarıyla bu merkezi dönüştürme yerine merkezin kalıplarıyla kendilerini değiştirmiş oldular. Yine popüler kültür esas, yine izlenme rekorları bir meşruiyet ölçüsü ve yine garip sarığıyla ve cübbesiyle imam figürü başrollerde. 
 
Bugünlerde tartışılan Kertenkele dizisi muhafazakar bir anlayışın televizyon dizilerine nasıl baktığını gösteren tipik bir örnektir. Uzun yıllar evliya menkıbeleri, sırlar dünyası ve ışık huzmeleriyle kamyondan indirilen Peygamber’in ruhaniyeti vb yapımların yanına bir yenisi eklenerek sıradan popüler bir diziye Yeşilçam tip imam monte edildi. Evet, İslami entelektüeller, yazarlar ve yapımcılar birleşerek bir dizi var etmişler ve bu da çok izlenen popüler bir kanalımızda reytingleri altüst etmiştir. Bu bir başarı öyküsüdür, bu takdir edilmesi gerekirken buna birileri ve hele Diyanet nasıl eleştiri getirebilir? Halbuki senaryosunu İslamcı aydınların yazdığı bu dizinin reyting yapıyor olması surda bir gedik olarak görmeliydik. Helal olsun, işte medeniyet tasavvurumuzun bir yapıtı ortaya çıkmış, demeliydik! 
 
Sahtesi de rol, gerçeği de
 
İş dünyasına da hakim olmamız gerekir dedik ve hakim olduk. Bu, hakimiyet olsun da varsın iş adamımız eski kapitalistler gibi işçi hakkını gözetmesin onun emeğini sömürsün ve az para karşılığı güvensiz ortamlarda onları çalıştırsın şeklinde oldu. Sisteme uymak lazım, başka türlü rekabet edemeyiz ve bu çarklara hakim olamayız öyle değil mi! Önemli olan işçinin hakkının verilmesi değil, patronun kim olduğudur. Yine aynı şekilde bizler medyaya hakim olalım da varsın dışarıdan bakıldığında önceki yayın politikasıyla şimdiki arasındaki fark şimdilik sadece patronların ve yöneticilerin isminin değişmesi olsun. Varsın popüler kültür esas alınsın. Yeter ki reytingler altüst olsun! 
 
Kertenkele dizisi bizlere eski Yeşilçam filmlerini hatırlatmaktadır. O filmlerde de genellikle karikatür tipli bir imam figürü bir şekilde yer edinirdi. Bu dizi de hafif kurnazlık yapılarak imam figürü “sahte imam” rolüyle verilmiştir. Yani aslında o gerçek imam değil, “sahte imammış”(!) Peki, Allah aşkına imam sahte de olsa, imam rolü çalınmış olsa da nihayetinde rol de zaten aslının başkasınca icrası değil mi? Yani rolü yapan kişi başkası olsa da rolü yapılanın bir karşılığının olması gerekmez mi? Mahalleli bu imamın sahte olduğunu anlamadığına göre bu sahtekarın davranışları imamlara yakışan davranışlardır. Eğer bu dizi bir hakikati arama dizisiyse öncelikle rollerin hakikatte bir karşılığının olması gerekir. Kertenkelenin bir hastane odasından çaldığı kıyafetin toplumsal bir karşılığı yoktur. Kullanılan sarık camilerde imamların namaz esansında kullandıkları sarıktır. Cübbe şimdilerde beyaza dönse de yine geçmiş yıllarda imamların namaz esnasında kullandıkları bir cübbedir. Ne hastanede ne vapurda ne de sokakta dolaşan bir kişiyi bu toplumda görmek mümkün değildir. Çalınan bu kıyafetin İstanbul Çarşamba da kullanılan cübbe ve sarık şeklinde olsaydı daha gerçekçi olurdu. Senaristlerin çok iyi bildiği gündelik hayatta kullanılan sarık ve cübbe imamların camide kullandığı şekilde değildir. Dizideki şekliyle ne emekli bir hoca efendi ne görevdeki bir imamın caminin dışında bunu kullanması söz konusudur. Bu kullanılmayışın devrim kanunlarıyla da ilgisi yoktur. Geleneğimizde üniforma şeklindeki sarık ve cübbenin sokakta kullanılması hiçbir zaman söz konusu olmamıştır.
 
Yüz binlerce görevlisinin onurla camide cemaatin önüne geçerken giydiği bu kıyafeti siz garip bir rol için izlenme rekoruna kurban ederseniz Diyanet’in buna tepkisiz kalmasını garipsemeniz gerekirdi. Hadi bırakın Diyanet’in dizideki dini değerlerin tahfif edilmesini yönelik açıklamayı laik bir ülkede yapıyor olmasından duyulan rahatsızlığı, bu tepkinin Diyanet tarafından yapılmış olması her şeyden önce kendi çalışanlarının hukukuna saygının bir gereğidir. Demokratik bir ülkede hiçbir kurum kendi mensuplarını bu kadar aşağılatan bir diziye tepkisiz kalamaz. Aksi takdirde çalışanlarına ve mensuplarına karşı saygınlığını yitirmiş olur.
 
Aziz Nesin haklı o zaman!
 
Siz imamların camide namaz için giydiği bir kıyafeti bir hapishane kaçkınına giydiriyor ve o kişiyi de vapurda karşısında annesiyle beraber oturan bir genç kızın bacaklarına sapık edasıyla baktırıyor ve buna karşı tavır almayı anlayamıyorsanız sizin hangi imam hatipten mezun olduğunuz ve hangi gelenekten geldiğiniz tartışmalı olur. Siz örnekliğini ‘deli deli küpeli’den aldığınız sahte kaymakam gibi sokaktan geçen birini kıyafetine bakarak İstanbul’un göbeğinde bir caminin mihrabına geçirecek camii cemaatinin zekasıyla alay ederseniz, arkasında namaza duranları Aziz Nesin’in istatistiğindeki aptallar hanesine kendi elinizle katmış olursunuz. Yapılan bu dizinin ilk algısı Yeşilçam kültürünün postmodern versiyonu gibidir. Dün onlar ya “irticanın hortladığını” ya da “mürtecilerin” hangi kılıkta ve tavırda olduğunu göstermek için yaparlardı böyle şeyleri. Dünün mürteci kabul edilenlerinin çocukları bugün komiklik, ilgi çekmek ve reyting için benzer bir figürü kullanıyor. 
 
Sahte imam karşısındaki genç kızın bacaklarını sapıkça dikizliyor ve kızın yanındaki annenin tepkisi ‘kızım hocaefendiyi bile yoldan çıkaracaksın’ diyerek sadece kızına oluyor. Öyle içe kapanık bir tip olmayan anne daha sonra hocayla sohbet ediyor. Böyle bir diyalogun Türk toplumunda olacağını kabul etmek en hafifiyle bu toplumu hiç tanımamaktadır. Değil Türkiye’de, nerede olursa olsun buna verilecek ortalama tepki “sarığından sakalından ve yaşından utanmıyor musun” demek olur. Dizinin sıradan replikleri bile hakikatten ve gerçeklikten uzaktır. Evet, bu bir senaryodur. Senaryo, bizatihi gerçek olup olmamasından ziyade gerçekliğinin olabilirliği ile önem kazanır. Senaryosu bu kadar özensiz olan bir dizi hangi hakikatin yolundadır da bu yoldan bir türlü dönülemez.
 
Sözün ne olduğu kadar sözün kimin tarafından söylendiği de önemlidir. Hadi popüler kültür için Kertenkele’yi imam yaptınız, ya popüler kültürün gençliği bundan böyle imamları Kertenkele yapar ve öyle görürse...