Küresel düzenin unuttuğu özne: İNSAN

İbrahim Sığın / Yazar
8.11.2014

İNSAN


Küresel düzenin unuttuğu özne: İNSAN
“İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse, öbürüne sağır” İsmet Özel
 
Küresel sistemin kurduğu, bugün inşa edip bize bütünsel olarak sunduğu sistemin özeti niteliğindeki bu dizeler aslında İsmet Özel’e ait. Küresel sistemin kapitalist, pragmatist, vicdandan uzak, haz ve fayda odaklı kurduğu dünyayı özetleyen veciz bir söz. Batılı ülkeler için Orta Doğu ve Afrika’daki insan hayatının değeri, hayata fiyat etiketi koyma üzerinedir. Yer altı zenginliği çok olan ülkelerin vatandaşlarının etiket fiyatı bir nebze daha yüksektir. Hayatın bedelini “hayat kurtarmaya endekslemeyen küresel anlayış” için kendi ülkeleri dışındaki insan canı çok da değerli değildir; üstüne bu kişiler Müslüman ise çok daha vahim bir zihinsel tablo çıkmaktadır karşımıza.
Türkiye, insan hayatını merkeze almayan bir küresel sistemin göbeğinde “özgün ve vicdanlı” bir politika geliştiriyor. Değerlerini “para, haz, denge” gibi kavram setleriyle tanımlayanlar için “değerli yalnızlık” bu yüzden bir alay konusu.
Bugün Türkiye ve Batı’nın uluslararası meselelerde ayrıştığı en temel durum, kulak kesildiği şeylerin çok farklı olması; dolayısıyla bu iki öznenin, ‘sağır’ olduğu meselelerde de ayrışması. Batı için kulak kesilmesi gereken şeyler petrol, doğalgaz ve daha fazla kaynak iken; ‘sağır’ olduğu şeyler ise insan canı, toplumların siyasi iradesi ve bu toprakların daha fazla demokrasi talebi... Batı’nın ‘kulak kesildiklerine’ Türkiye ‘sağır’ iken, Batı’nın ‘sağır’ olduklarına Türkiye ‘kulak kesiliyor.’
 
Küresel düzenin çıkmazı 
 
Mısır’da darbeye söz etmeyen, Suriye’de olanları bir televizyon dizisi gibi izleyen, bugün ise aynısını Irak’a yapan ve kendi politikalarının bir sonucu olmasına rağmen IŞİD’i konuşan bir Batı ile karşı karşıya olmamız, küresel sistemin hikâyesini özetliyor. Her şeyin sadece sonuçları ile ilgilenen, işine gelen sonucu gören, gelmeyeni ise görmezden gelen Batı, kendi politikasında ne kadar diretirse diretsin, Türkiye asla bu yöne sapamaz. Bugün 2 milyona yakın göçmeni misafir eden Türkiye, neye ‘kulak kesileceğini’ neye de ‘sağır’ kalacağını çok iyi bilen bir ülke. İnsan canını önemsemek, mazlum olan ve savaştan kaçan her bir göçmene sahip çıkmak Türkiye’nin onurudur. Her bir göçmene (muhacire) ensar olan, Kobani’den sınıra gelen yaşlı teyzeye, sırtında evladını taşıyan babaya, 8 aylık kardeşini 20 km taşıyan 11 yaşındaki çocuğa ve daha bunun gibi sayısız muhacire ensar olan ve bunu gururla yapan bir ülke Türkiye.
 
2014 Türkiye’si dünün ayıplarıyla yaşayan bir ülke. 2023’ün ve daha ilerisinin Türkiye’sine yeni ayıplar ekleyecek olması neye yarar? Dün Nazım’ı, Ahmet Kaya’yı sınır dışı eden, insanına en üst perdeden zulmeden, kendi kurumlarından kendi çocuklarını uzaklaştıran, Afrika’ya, Orta Doğu’ya küçümseyici bir gözle bakan bir Türkiye’yi bugün ‘ayıplıyoruz’ sadece. Türkiye Suriye’nin farklı noktalarından gelen hangi insana sahip çıkmasa günün birinde bu ayıbıyla hatırlanacağını, bugünün ve geçmişin tecrübesinden çok iyi bildiği için bugün her bir savaş mağduru insana sahip çıkıyor. Batı’nın sadece petrol, fayda, çıkar gördüğü toprakları Türkiye bugün insana verilen, verilecek değer olarak görüyor.
 
Büyük millet, büyük devlet olmak da tam da böyle bir şey. Birisi darda kaldığında, sıkıştığında duvar öremeyiz. İnsanlık vazifesidir bu. Geçmişte Osmanlı’nın sergilediği babacan ve büyük duruşu bugün onun torunlarının sergilemesi de kaçınılmazdır. 2 milyona yakın insana ev sahipliği yapan, Somali’ye, Arakan’a, Afrika, Orta Doğu, Balkanlar’a her türlü yardımı yapan, en fazla yardım yapan 3 ülke arasında olan bir Türkiye var, ya diğer ülkeler? Konuşmaktan öteye gitmeyen, Türkiye ile yardım konusunda bir iş birliğine girmeyen, üstüne Türkiye’yi savaş suçlusu ilan etmeye çalışan Batılı ülkeler... 
 
Yakın bir zamanda gerçekleştirilen, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda da aslında buna veryansın etti Cumhurbaşkanı Erdoğan. Bugün bu kadar insanı ‘tek bir vicdan’ göğüsleyemez, Batı ciddi anlamda üzerine düşeni yapmalı diye de defalarca vurguladı. Dünyanın 5’ten büyük olduğunu BM kavradığında aslında bu tam anlamıyla dünya yararına dönüşecek. 5 ülkenin siyasi hesapları adına kaybolmaya yüz tutan ülkeler, yuvasız kalan, evlerini ardında bırakan insanları daha fazla göreceğiz demektir. BM’nin çifte standardıdır bu insanları bu duruma düşüren. ‘Etiket fiyatı’ yüksek olan insanların olduğu topraklara müdahale acele ile yapılırken, Batının fiyat biçmediği topraklardaki insanlar ise sadece ölüme terkediliyor. İşte tam da bu nedenle Batı’nın bu tavrı dışında, Mısır’a darbe demenin, Suriye’de Esad’a diktatör demenin, Filistin davasında İsrail’e ‘terörist devlet’ diyebilmenin, kilometrelerce uzaktaki Somali’ye seferberliğimizin maliyeti Batı medyasında farklı algısal operasyona neden oluyor. Dünya insanları öldürmeyi, insan canına kıymayı alışkanlık haline getirmişken, ‘neden öldürüyorsunuz’ diye fısıldayan birini bile istemiyor. Böyle bir tutuma insana sahip çıkan anlayışa ‘teröre destek’ olarak da duyurabiliyor. 
 
Dünya 5’ten büyüktür!
 
Acının dili, dini, ırkı olmadığı gibi mazlumun da kimliği olmaz. Mazlum olmak başlı başına bir üst kimliktir. Böylesine bir duruma sadece sahip çıkılmakla mükellef olunur. Varsın Batı olanca gücüyle Türkiye aleyhine haberler yaptırsın, teröre destek veren ülke konumuna itsin, sistematik bir biçimde manşetlere taşısın... Türkiye, sınırdaki sürünerek ülkemize giren 80 yaşındaki teyze, sırtında evladı yüklü baba, 8 aylık kardeşini 20 km taşıyan 11 yaşındaki kız çocuğu, Somali’de, Arakan’da açlıktan ölecek duruma gelmiş insanlara sahip çıkan bir ülke.
 
Türkiye ne iç gündemiyle ne de dış gündemiyle dünün Türkiye’si değil. Kendi politikalarını belirleyen, kendi sınırlarını çizebilen bir ülke. Aynı anda Orta Doğu’yu da, Batı’yı da, Afrika’yı da, Balkanları da okuyabilen, insani anlamda yaşanacak olaylara hızla tepki verebilen bir ülke. Küresel düzenin etiket fiyatı üzerinden insanlara değer verdiği bir düzende, insanı sadece ‘insan’ olduğu için her şeyin önüne koyabilen, buna göre bir davranan bir Türkiye gerçeği var artık. Küresel düzen için ‘insan’ ve ‘insan canı’ en ucuz şey. ‘Oysa insanı yaşat ki devlet yaşasın’ diyebilen bir imparatorluk bakiyesi olan Türkiye, bunu iyi kavramış, bu yönde adımlara yönelmiştir. Bugün dünyanın geldiği noktanın en büyük sorunu ‘insanı yaşatma’ odağından hızla uzaklaşması. İnsana ‘sağır’, enerji kaynaklarına, zenginliklere ‘kulak’ kesilmesi. Tüm bunlar, küresel düzeni her bir olayda çıkmaza sürüklüyor. Günü kurtarmaya bakan küresel düzen, yarın için çok da kafa yormuyor. Bugün yaşanan dramların en büyük nedeni de bu; ‘insan’a kulak kesil(e)memek.’