Müslüman toplumlarda laiklik deneyimleri

Murat Güzel - Yazar
18.05.2013

Farklı konularda uzmanlıkları olan yazarların makalelerinin yer aldığı çalışmada Müslüman çoğunluğa sahip farklı ülkelerdeki laiklik uygulamaları karşılaştırmalı olarak ele alınıyor.


Müslüman toplumlarda laiklik deneyimleri

Türkiye’deki siyasi modernleşmenin en çok tartışılan iki kavramıdır demokrasi ve laiklik. 1945’lere kadar uzanan demokrasi tartışmalarında Türkiye’nin sürekli demokratikleştiği iddia edilir. Siyasal süreçlerin ucu açık olması dolayısıyla tartışmaların bir sonuca bağlanmaması normaldir, ancak oluşumundan bu yana 3-4 kez darbeyle, askeri müdahalelerle kesintiyi uğratılmış; ülkenin siyasi hayatı sürekli bir vesayet rejimi tarafından kontrol altına alınmıştır. Laiklik kavramı ise Türk anayasa metinlerine ilk kez 1936’da, yani Atatürk’ün son deminde girmesine karşın, sonraki siyasi gelişmelerle birlikte Kemalizm’in en önemli kavramsal bileşenlerinden biri haline dönüştürülmüştür. Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan otoriterleşme ve bürokratik devlet aygıtının toplum üzerindeki baskı ve denetiminin daha da kuvvetlendirilmesi sürecinin laiklik kavramı etrafında dini ve dindarları da birçok kez rencide ettiği, laiklik kavramına dair dindar bakışın eleştirel boyutlarını radikalleştiren birçok uygulamanın amaçladıklarının tam tersi sonuçlar doğurduğu ileri sürülebilir.

Laikliğin otoriter-baskıcı uygulamaları ile demokrasi arasındaki çelişmeler kadar göz önünde tutulması gerekli olan bir başka konu da Türk modernleşmesinin içkin sorunlarının bu kavramlarla ifade edilen toplumsal arzular ile “siyasal toplu” arasındaki dengenin nasıl kurulabileceği, tesis edilmiş bu dengenin anayasal düzendeki uygulamalarının nasıl toplum lehine yorumlanabileceğidir. Türkiye’de Demokrasi, İslam ve Laiklik adlı derleme kitapta, Türkiye’de son yıllarda yaşanan toplumsal ve siyasal dönüşümün kavramsal ilişkileri, tarihsel bir çerçeve içinde ele alınırken, büyük ölçüde bu sürecin demokrasi, İslam ve laikliğe ilişkin açıklamalarına değinilmektedir.

Laiklik olmadan olmaz mı?

28 Şubat süreci ve sonrasında Türkiye’nin içine girdiği siyasi ve ekonomik krizin ana sebepleri arasında gösterilebilecek demokrasi, laiklik ve İslam arasındaki dengenin nasıl tesis edileceği, uyumun nasıl sağlanacağı konuları aynı zamanda on yıldır iktidarda bulunan AK Parti’nin uygulamalarıyla vesayet rejiminin geriletilmesi çabalarının da en asli konusudur.

Demokratik bir toplumda din ve siyaset ilişkilerinin dindar kitleler üzerinde herhangi bir baskıya mahal bırakmaksızın yeniden düzenlenmesi çabalarının Türkiye’nin tarihsel macerası içinde tuttuğu yeri kavramak bakımından önemi büyüktür. 

Ahmet T. Kuru ile Alfred Stepan’ın derlediği ve farklı konularda uzmanlıkları olan yazarların makalelerinin yer aldığı çalışmada; Osmanlı mirasının günümüz Türkiye’sine yansımaları, Kemalist ideolojinin tarihi kökenleri, Cumhuriyet sonrası kurulmaya çalışılan tek tip devlet ve toplum modeli incelenmekte, bunun yanı sıra Müslüman bir çoğunluğa sahip başka ülkelerde görülen laiklik uygulamalarıyla karşılaştırmalar yapılmaktadır. 

Türkiye’de Demokrasi, İslam ve Laiklik, der. Ahmet T. Kuru, Bilgi Üniversitesi, 2013

İngiliz Devrimi’nin arka planı 

17. yüzyılın ortalarında Britanya’da büyük bir halk ayaklanması yaşandı. Uzun Parlamento’nun ordusu Kral Charles’i ve destekçilerini yendi ve kral idam edilip kısa ömürlü bir cumhuriyet kuruldu. Ancak bu devrimin uzun vadeli sonuçları halkın büyük çoğunluğunun değil de tüccar ve gentry’nin yararına oldu. Hill, İngiliz Devrimi’ndeki ikinci derecede önemli olay ve düşünceleri, sıradan insanların oluşturduğu değişik grupların eylem çağrılarını inceliyor.

Dünya altüst oldu, Christopher Hill, Çev. Uygur Kocabaşoğlu, İletişim, 2013

Kasvetli ütopyacı: Adorno

Yeni Bir Bakışla Adorno 20. yüzyılın iki büyük bestecisi Stravinski ve Schönberg’in müziğine, Kandinski’nin tekil sanat eserlerine getirdiği farklı okumalardan hareketle, Adorno’nun diyalektik felsefesine, umut ilkesine ve otonom sanat, kültür endüstrisi, faşizm, sahicilik jargonu, mimesis üzerine düşüncelerine bütünlüklü bir yaklaşım geliştiriyor; onu “Frankfurt Okulu’nun kasvetli diyalektikçisi” yaftasından kurtararak yeni bir bakışla ütopyacı bir düşünür olarak anlatıyor, çokuluslu eğlence şirketlerinin dünyası için uysallaştırmaksızın, hakkındaki yaygın sefil elitist imgesini sorguluyor. 

Yeni Bir Bakışla Adorno, Geoff Boucher  Çev. Yetkin Başkavak, Kolektif, 2013

[email protected]