Obama’nın politik mirası

Kadir Üstün / SETA Washington Araştırma Direktörü
22.11.2014

Zaman içerisinde hem Amerikan askerlerine Irak’ta muharip misyon verilmesi hem de Suriye’de stratejinin Esad’ın hedef alınarak genişletilmesi kaçınılmaz hale gelebilir ancak Obama’nın bu adımları atmaktan uzak duracağı neredeyse kesin diyebiliriz.


Obama’nın politik mirası
ABD Başkanı Obama’nın 4 Kasım Kongre seçimlerinde Temsilciler Meclisi’nden sonra Senato çoğunluğunu da Cumhuriyetçilere kaptırmasının 2016’ya kadarki ‘topal ördek’ döneminde dış politika açısından önemli sonuçları olacak. Hem iç hem de dış politikada Cumhuriyetçilerle ortak bir zemin bulmak zorunda olan başkan, göçmenlik ve sağlık reformu gibi konularda kavga etmekten çekinmeyeceğinin işaretini verse de Kongre’nin iki kanadına da hakim olan Cumhuriyetçiler başkanı dış politikada daha keskin (agresif de denebilir) politikalar izlemeye zorlayacaktır. Ancak şimdiye kadarki Ortadoğu politikasına bakıldığında Obama’nın yüksek riskten kaçınan minimalist bir politika izlemeye devam edeceğini öngörmek zor değil. 
 
IŞİD’le ‘endirekt’ savaş 
 
ABD’nin Ortadoğu politikasının IŞİD’le mücadele ve İran’la nükleer anlaşmaya varılmasına odaklandığı (veya indirgendiği) bir dönemden geçiyoruz. Başkan’ın IŞİD’i ‘geriletip yok etme’ diye belirlediği politika, Amerikan askerlerinin doğrudan muharebeye girmediği ve yerel aktörlerin desteklendiği bir strateji üzerine inşa ediliyor. Bu stratejinin Irak’ta Bağdat hükümetini, Peşmerge güçlerini ve Sünni aşiretleri bir araya getirme şeklinde tezahür ettiğini görüyoruz. Ancak bu güçlerin şu aşamada yalnızca kendi bölgelerini koruyabilecekleri ve IŞİD’i mağlup edemeyecekleri yönünde geniş bir kanaat var. Halihazırda IŞİD’a karşı ciddi aşama kaydedilememiş olması Obama’nın politika değişikliğine gidebileceği yönünde haberlere yol açtı. Ancak Savunma Bakanı Hagel ve Genelkurmay Başkanı Dempsey’nin Kongre sunumlarından da anlaşılacağı gibi yönetim kısa vadede ciddi bir politika değişikliğine gitmeyi düşünmüyor.
 
Amerikan askerlerinin sahaya inmesini çok aşırı durumlar (IŞİD’in nükleer silah edinmesi gibi) dışında reddeden stratejisi yüzünden Obama fazlasıyla eleştiriye muhatap oluyor. Eski Savunma Bakanı Gates’in de söylediği gibi, Başkanın Pentagon’a IŞİD’i yok etme misyonunu verip ondan sonra sahaya asker gönderemeyeceği şerhini koyması askeri rahatsız ediyor. Amerikan askerlerinin Irak ordusu ve Peşmergelere sadece eğitim ve danışmanlık düzeyinde destek vermesi ve savaşçı rollerinin olmaması, IŞİD’le etkin bir mücadelenin önünü kesiyor. Dempsey’nin Musul’a yönelik muhtemel bir operasyonda Amerikan askerlerinin muharip güç olarak sahaya inmesi gerekebileceğini ifade etmesi de stratejinin bu yönünün eksik kaldığına işaret ediyor. 
 
Ocak’ta yeni Kongre’nin göreve başlamasıyla sahada istihbarat eksikliği, insansız hava araçlarının (İHA) azlığı, koalisyon bombardımanlarının sürekli ve etkili olmayışı, sahada savaşan kuvvetlerle koordinasyonun zorlukları gibi konularda eleştiriler yoğunlaşacaktır. Öte yandan Obama’nın IŞİD’le savaşı Bush döneminden kalma bir yasal altyapıyla götürüyor olması da Obama’nın savaş yetkileri konusunda tartışmalar başlatmış durumda. Ayrıca IŞİD’le etkin bir mücadele için Esad rejiminin doğrudan hedef alınması gerektiğini savunanların sayısı da az sayılmaz. Obama bu baskılar altında bazı düzeltmeler yapabilir ama Amerikan askerlerini Ortadoğu’da yeni bir savaşa sokmama sözüne sadık kalabilmek için direnecektir.  
 
Obama yönetimi hem Irak hem de Suriye politikalarını IŞİD’le mücadeleye indirgemiş bir görüntü sergiliyor. Bizim için IŞİD’in Irak’ta geriletilmesi öncelikli, Esad rejimiyle sonra ilgileniriz diyor yönetim. Suriye’de IŞİD’le savaşacak ve Amerika’yla çalışacak ‘güvenilir ortaklar’ arayan yönetimin PYD’ye verdiği askeri desteği de bu bağlamda anlamak gerekiyor. ÖSO’nun Ürdün ve Türkiye gibi müttefiklerle eğit-donat programı dahilinde güçlendirilmesi de IŞİD’le mücadele önceliğiyle alakalı. Bu güçlerin ilerde Esad rejimini hedef alıp siyasi bir çözüme giden yolu açabileceğini söyleseler de ortada net bir yol haritası yok. Ayrıca Pentagon’un eğit-donat programının bütçelendirilmesi ve organizasyonu zaman alacağı için CIA’in öteden beri devam eden muhalifleri eğitme programının hızlandırılması tartışılıyor. Esad rejiminin şu aşamada hedefe koyulmasının yeni bir cephe açmak anlamına geleceğini ve sahada etkin savaşabilecek bir ÖSO’nun olmadığını söylese de, yönetimin Suriye konusunda frene basmasının önemli nedenlerinden birinin İran’la nükleer anlaşma ve potansiyel yumuşamanın tehlikeye girme ihtimali olduğu görülüyor.  
 
Nükleerde başarı şansı 
 
İran’la nükleer anlaşmayı akamete uğratacak adımlardan kaçınan Obama’nın Hamaney’e gönderdiği gizli mektubun ifşası İran’la ilişkiler konusundaki tartışmaları tekrar alevlendirdi. Bu konuda sert eleştirilere maruz kalan yönetim, 24 Kasım’da bir anlaşma sağlayamaz ve yeni bir ara anlaşma veya uzatmayla yetinmek zorunda kalırsa, Kongre ve İsrail’in baskısı artacaktır. Geçmişte Netanyahu’nun ‘İran’a saldır’ baskılarına direnen Obama, İran’a karşı sertleşmeye zorlanacaktır. Geniş kapsamlı bir anlaşma sağlanması mümkün olsa bile Kongre’nin anlaşmayı onaylaması çok zor olacak. Başkan bazı yaptırımları Kongre’yi devre dışı bırakarak kaldırabilir ancak bunun hem siyasi maliyeti fazla olur hem de yaptırımların en önemlilerinin kaldırılabilmesi ancak Kongre’nin onayıyla mümkün. Dolayısıyla Obama muhtemel bir anlaşmayı her halükarda Kongre’ye kabul ettirmek zorunda. 
 
Obama’nın nükleer meseleye sadece Amerika’nın İran’la Ortadoğu’da stratejik mücadelesi perspektifinden bakmadığını not etmek gerekir. Kitle imha silahlarının yok edilmesi ve nükleer silahsızlanma Obama için önemli bir gündem maddesi ve İran’la müzakereler başarıya ulaşırsa bu konuda tarihe geçecek bir başarı elde etmiş olacak. Suriye’yi kimyasal silahlardan arındıran ve İran’ın nükleer güç olmasını engelleyen başkan olarak anılması, önümüzdeki iki yıllık dönemde dış politikada ciddi bir başarı kazanması (İsrail-Filistin barışı gibi) çok zor olan Obama’nın siyasi mirası açısından son derece önemli. 
 
2008 başkanlık seçimleri öncesinde İran’la ön koşulsuz diyaloğa girmeyi vadeden Obama, ruhani lider Hamaney’e birkaç defa gizli mektup göndermiş ve İran’la Amerika arasında bir yumuşamaya (detente) gitmenin yollarını aramıştı. En son mektubunda IŞİD’le ortak mücadele etme önerisi başkanın IŞİD stratejisini ne kadar öncelediğini gösteriyor. Maliki’nin gönderilmesinde zımni destek aldığı İran’a nükleer anlaşma sonrası IŞİD’e karşı ortak mücadele önerisi sunması, Obama’nın Esad rejimin en önemli destekçisi olan İran’ı Suriye’de karşısına almak istememesini de açıklıyor. Nükleer meselede geniş kapsamlı bir anlaşmaya varılamazsa İran’la Suriye konusunda diyaloğun da kapısı şimdilik kapanacak gibi görünüyor. İran’a karşı son derece şüpheci ve hasmane bir tavrı olan Kongre’ye muhtemel bir nükleer anlaşmayı onaylatmak ve İran’la daha geniş bir işbirliğine razı etmek hiç de kolay olmayacak. Ancak Obama’nın İran nükleer meselesinde başarısızlık lüksü yok. 
 
Suriye politikası değişir mi?
 
Obama yönetiminin bugüne kadarki Suriye politikasına bakıldığında bundan sonra geniş kapsamlı bir politika geliştirerek iç savaşı sona erdirme konusunda liderlik yapması pek mümkün görünmüyor. Yönetim uzun süredir Suriye sorununu ‘herhangi bir iç savaş’ olarak analiz etti ve Suriye muhalefetinin ne kadar bölünmüş ve zayıf olduğundan yakındı. Suriye krizinin İsrail, Lübnan, Ürdün ve Irak’a etkilerini sınırlandırmakla yetinen (ve bazılarına göre de bir yandan İran’ı Suriye’de ‘kanatma’ politikası güden) yönetimin kısa vadede Esad rejimini hedef alması zor. Rejim giderse tamamen kaos oluşur ve ülke tamamen Nusra ve IŞİD’e kalır yönündeki kaygıları da dikkate alındığında, yönetimin en iyi ihtimalle Esad gitsin ama rejim kalsın şeklinde bir siyasi geçiş formülünü zorlayabileceğini düşünebiliriz. 
 
Amerikan dış siyaset tartışmalarında son zamanlarda güvenli bölge ve uçuşa yasak bölge konularında Türkiye’nin tezlerine yakın analizlerin çoğaldığını görüyoruz. Bunları daha çok Cumhuriyetçiler arasında destekleyen siyasetçiler de var ve yeni Kongre’de çok daha etkili konuma gelecekler ancak dış politikada ipler büyük oranda Beyaz Saray’ın elinde. Obama’nın Suriye’de yeni bir cephe açmak istemediği ve sadece IŞİD’le mücadele eden güçlere destekle yetinmeye çalıştığı aşikar. Bu şekilde adeta ‘dişsiz’ ve Suriye iç savaş koşullarını değiştirmeyi öngörmeyen bir IŞİD stratejisinin başarıya ulaşma ihtimali oldukça zayıf görünüyor. Zaman içerisinde hem Amerikan askerlerine Irak’ta muharip misyon verilmesi hem de Suriye’de stratejinin Esad’ın hedef alınarak genişletilmesi kaçınılmaz hale gelebilir ancak Obama’nın bu adımları atmaktan uzak duracağı neredeyse kesin diyebiliriz. 
 
Irak savaşını bitirmiş olmak, Obama’nın dış politikadaki siyasi mirasının en önemli maddesi olacaktı ama IŞİD’in Amerika’yı Irak’a tekrar angajmana zorlaması bunu pek mümkün kılmıyor. Irak’a geri dönmeye mecbur kalan Obama, IŞİD’le mücadelenin uzun süreceğini söyleyerek bu konuda kesin zafer beklentilerini düşürmeye çalıştığı belli. İsrail-Filistin barışı da neredeyse imkansız hale geldiğine göre, ABD-İran yakınlaşması Obama’nın siyasi mirası açısından önemli. Ancak bu yakınlaşma bölgedeki Amerikan müttefiklerini ve Sünni güçleri rahatsız ederken IŞİD’in de elini güçlendirme riski taşıyor. Obama yönetiminin Ortadoğu politikasından çok ciddi değişiklikler beklemek yanlış olur ancak bölgedeki gelişmeler ve Kongre’deki yeni dengeler başkanı ciddi revizyonlara zorlayabilir.