Okul okumaya hüküm giymek!

AYDIN AKTAY/Sakarya Üniversitesi Öğretim Görevlisi
29.09.2012

Dershanecilik sektörünün büyümesinin sebebi, meslek liselerine uyguladıkları katsayı engeliyle gençlerin elinden meslek sahibi olma fırsatını alanlar ve üniversiteye kadar yol almaktan başka çare bırakmayarak öğrencileri üniversite kapılarına yığanlardır.


Okul okumaya hüküm giymek!

Her yıl elekten geçirilerek seçilmeye çalışılan öğrencileriyle eğitim sistemimiz bir sınav keşmekeşine teslim olmuş durumdadır. Yıllardır öğrencilerin maruz bırakıldığı bu yarışçı, rekabetçi mantık nedeniyle eğitim sistemine yöneltilen eleştirilerin ya da muhalefetin odak noktasını, sınav trafiğinin yoğunluğu, dershanecilik sektörünün bir ticari müessese mantığı ile fırsat kollayıcı tacirlerin elinde büyük bir endüstriye dönüşmesidir.

Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in öğrencileri dershanelerden ve sınavlardan koruma ve okullara daha bağımlı öğrenci okutmayı amaçlayan sistem revizyonu OKS’yi kaldırmak ve yerine her sene yapılacak bir SBS’yi getirmek suretiyle söz konusu amaca ters düşen daha kötü ve daha garip bir uygulamayı başlatmıştı.

Ülkemiz kamuoyunu yıllardır meşgul eden ÖSS, OKS, SBS, KPSS, ÜDS gibi sınavların eğitim sistemine verdiği zararlardan yola çıkarak dershaneciliği lanetleyen ve sorunun odak noktasına bunu yerleştiren bu çabalar ve eleştirilerin ıskaladığı en önemli nokta dershaneciliğin bir sebep olmaktan çok bir sonuç olduğudur.

Eğitim sisteminin gerek müfredat, gerekse öğretmen- eğitmen- idareci kalitesi ile ilgili eksikliklerin veya Milli Eğitim Bakanlığı’nın bünyesindeki imkanların yeterince kullanılmamasının, eğitici potansiyelini yeterince değerlendirememenin ya da fiziksel imkanlar açısından okullar ve bölgeler arasındaki adaletsizliğin bir sonucu olarak ortaya çıkan dershanelerin hep olumsuz sonuçlar doğurduğu düşüncesi sorunun gerçekçi bir analizini yapma imkanını ortadan kaldırıyor.

Ezberci bir mantıkla yaklaşılan konu, bazı ideolojik (özellikle sol) retoriklere, sloganlara teslim edilerek dershaneciliğin gerçekte var olan işlevsel yönünün üstünün örtülmesine ve dershanelere, tüm sorunların kaynağı ya da “günah keçisi” konumu biçilmesine neden olmaktadır.

Dershanecilik sektörü neden büyüdü?

Dershaneciliği sadece sınavlara hazırlayan kurumlar olarak düşünmek doğru mudur?

Maalesef bu konuda olumsal bir bakış açısı ile dershanelere yaklaşıma rastlanmamaktadır.

Oysa dershaneler, sadece sınava hazırlama işlevine sahip değildir. Ayrıca çoktan seçmeli soru mantığının egemen olduğu eğitim kurumları da değildir. Okula katkı, temel bilgilerin edinilmesi, kişisel gelişim imkanları ve sosyalleşme mekanları olmaları anlamında pek çok fonksiyonu ihtiva eden bu kurumlarda olan biteni sadece sınav hizmetleri ile değerlendirmek yanılgının temelini oluşturmaktadır.

Yüz binlerce öğrenci en karmaşık dönemleri olan ergenlikte, geleceklerini tayin edecek bir kaygı sürecinin içindeki motivasyonla, içinde yaşadıkları toplumsal, siyasi, dini, ekonomik olguların eşliğinde birer insan olarak bu kurumlara yönelmektedirler. Tam da bu noktada, onları karşılayan özel eğitim kurumları (dershaneler), tüm yapılanmalarıyla; öğretmen, rehberlik ve idari personeli ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın bünyesindeki personellerle yapamadığını yapmaya çalışan bir role bürünmektedir.

Boşanmış aile çocukları, ekonomik sorunları olan, asosyal, özgüven eksikliği olan, şiddete eğilimli, genel kültür düzeyi yanında temel bilgilerden yoksun olarak, ders çalışmasını bile bilmeyen, milli eğitim bünyesindeki okullarda bu eksikliklerini kapatacak imkanlara sahip olmamış ya da kendisine bu imkanlar sunulmamış, yetişkin bir insan muamelesi görmemiş ama hasbelkader geldikleri dershanelerde kendilerine insanca muamele edilen, az öğrencili ve bire bir eğitimin imkanlarından yararlanacakları sınıflarda ve kendilerini ifade etme fırsatı buldukları derslik ve öğretmenlerin yanında bir sene içinde davranış bozukluklarını en minimum düzeye ulaştıran bir kişisel gelişim serüveni yaşadıkları gerçeği yadsınmaktadır.

Dershanecilik sektörü içinde dirsek çürüten öğretmenlerin, profesyonelce ve bu sektörde tutunabilmek için gösterdikleri özverinin bu serüvenlere katkısı inkar edilemez.

Ayrıca Milli Eğitim bünyesinde yıllardır oturtulmaya çalışılan rehberlik sistemi yine bu özveri eksikliğinden dolayı işlevsel olamamakta ama dershanecilik sektöründe rehberlik servisleri adeta öğrencilerin ikinci bir evi veya ailesi işlevini görmektedir.

Dershanecilik sektörünün kazanımları ya da işlevleri bunlarla sınırlı değil her yıl kapı önünde yığılan on binlerce öğretmen adayına istihdam olanakları sunan bu sektörün bacasız bir sanayi gibi ülke ekonomisine kattığı değer milyar dolarlarla ifade edilebilir. Ayrıca bu istihdamın dershanecilik sektörü olmadığında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından nasıl sağlanacağı bir muammadır. Her yıl sınavlar için harcanan bütçeyi dillerine dolayanlar bu bütçenin ülke ekonomisine tekrar geri dönüşümünü doğru ve gerçekçi bir bakışla hesaplamamaktadır.

Dershanecilik sektörünün büyümesinin en önemli sebebi, sekiz yıllık kesintisiz eğitim ve meslek liselerine uyguladıkları katsayı engeliyle gençlerin elinden meslek sahibi olma fırsatını alanlar ve üniversiteye kadar yol almaktan başka çare bırakmayarak öğrencileri üniversite kapılarına yığanlardır.

Çünkü bu durumda artık okumaya istidadı olanla olmayanın birlikte zorunlu bir eğitim sürecine tabi tutuldukları ve gerçekte okumaya potansiyeli olmayan pek çok öğrencinin bu yolda kahır dolu bir serüvene kurban edildikleri görülüyor.

Eskiden okul okuma istidadı olmayan öğrencilerin okul okumama ya da bir meslek edinme özgürlüğü varken artık okumaya hüküm giymiş bir öğrenci kitlesi vardır. Bu öğrencilere yapılan okul yatırımları maddi manevi anlamda ailelere de büyük bir sorun üretmekte, kaçıncı kez kazanamayan bir öğrencinin gurur intiharı ile üçüncü sayfa manşetleri doldurulmaktadır.

Burada kendisine okumaktan başka bir seçenek sunulmamış ülke öğrencilerinin sınırlı bir istihdam olanağına sahip üniversitelere yerleştirilmeleri için gerekli olan bir seçmeye, elemeye dayalı bir sınava sokulmaları zaten bir zorunluluktur ve bu durum anılan sebeplerin bir sonucudur. Bu yüzden sınava yönelen eleştirilerin gerçekte sınavı zorunlu hale getiren eğitim yapılanmasına yönelmesi gerekmektedir.

Aslında kazanımları ve bu noktalardaki başarılarıyla özel eğitim kurumlarının milli eğitim bakanlığının bünyesinde eğitim sistemimizin ileriye taşınmasında verilecek destek ve sağlanacak imkanlarla daha işlevsel hale getirilmesi mümkünken konuyu “özel sektör düşmanlığı” çerçevesinden yaklaşarak sığlaştıranlar bu anlayışlarıyla verimli bir alan olan bu topraklarda da çorak bir ülke yaratma peşindedirler. Bu sektörde başarıları artık kanıksanmış ve sistematik hale gelmiş bu özel eğitim kurumlarının devletin sağlayacağı destekler veya teşviklerle önlerinin açılması gereği ortadadır. Bu kurumların kolejlere veya üniversitelere, bilim-kültür-sanat merkezlerine dönüştürülmeleri ve işlevlerinin daha da artırılabilmeleri sağlanmalıdır.

Böylece üniversitelerin önünde kontenjan bekleyen yığılmaların ve milli eğitim bakanlığından atama bekleyen binlerce öğretmenin istihdam sorununun önüne geçilebilir.

Milli eğitimin yamalı bohçası

Dershaneleri okullara bağlamalı diyenler anılan tüm bu gerçekleri ıskalamaktadır. Çünkü okullarda becerilemeyen, başarılamayan pek çok hususun dershanecilikte sorun olmaması, örneğin, öğrencilerin sosyalleştirilmeleri ve onların üniversitede kendilerine gerekli olan bir birey profili kazandırılarak hazırlanmaları dershanecilik sektöründe başarıyla gerçekleşmektedir. Gerçekte bu işlevi yerine getirmesi gereken milli eğitim bakanlığı bünyesindeki okulların yapamadığını yapmakla dershanecilik, adeta milli eğitimin yamalı bohçası işlevi ile değerlendiriliyorsa bu suç dershanelerin midir, eğitim sistemini bu şekilde örgütleyenlerin midir? Ne dersiniz, dershaneleri mi okullara; okulları mı dershanelere bağlamalı acaba?

[email protected]