Papa’dan Erdoğan’ı eleştirmesini beklemek

Prof. Dr. Ali Murat Yel / Marmara Üniversitesi
29.11.2014

Dinler arası diyalogu teşvik eden bir cemaatin diğer inançların din adamlarına gösterilmesi beklenen nezaket kurallarını herkesten daha iyi bilmesi gerekir. Gülen Cemaati’nin, Papa’yı davetin şimdiye kadar yapılan diyalog görüşmelerine yapacağı katkıdan memnun olması gerekirken davet mektubundaki ifadeleri “ikiyüzlü övgüler” diyerek eleştirmesi düşündürücüdür.


Papa’dan Erdoğan’ı eleştirmesini beklemek

Vatikan kaynakları Papa Francis’nın 28-30 Kasım tarihlerinde Türkiye’ye 3 günlük resmi bir gezi gerçekleştireceğini duyurdu günden bu yana Türkiye basınında Papa’nın Türkiye’de vermesi muhtemel mesajlar konuşuluyor.

Papanın gezi programı, ülkemizi daha önce ziyaret eden IV. Paul (1967), II. Jean Paul (1979) ve son olarak Benoit (2006)’nın gerçekleştirdiği resmi ziyaretlerde olduğu gibi hemen hemen aynı program dâhilinde gerçekleşecektir. Papa VI. Paul dışında diğer papaların ülkemizi ziyaretleri Kasım ayının son günlerine denk gelmektedir. Türkiye’nin bir Katolik (76 milyon nüfusunun sadece yüzde 0,07’si) ülkesi olmaması sebebiyle papaların ülkemizi ziyaretlerindeki temel amaç kiliseler arası diyaloğu ilerletmek gayesi ile İstanbul’daki Ortodoks Patriği ile görüşmeler yapmak için olmuştur.

Bu görüşmeler için seçilen tarih ise Fener Rum Patrikhanesi’nin kuruluş yıldönümü sayılan Aziz Andreas Yortusunun kutlandığı 30 Kasım tarihidir. Bilindiği üzere Aziz Andreas, Hz. İsa’nın 12 havarisinden birisi ve Aziz Petrus’un kardeşidir. Bizans’taki ilk kilisenin kurucusu olduğuna inanılan Aziz Andreas bugünkü Yunanistan’ın Patras bölgesinde X şeklindeki bir haçta çarmıha gerilmiştir. İstanbul’daki ilk kilisenin kurucusu olduğundan Fener Rum Patriği’nin onun varisi olduğuna da inanılmaktadır. Dolayısıyla, Roma Katolik Kilisesi’nin kuruluş günü olduğu kabul edilen 29 Haziran’daki Aziz Petrus ve Pavlus Yortusu ile Fener Rum Patrikliğinin Aziz Andreas Yortusu ayinleri için her iki Kilise karşılıklı temsilciler göndermesi âdetine göre ziyaretler bu tarihlere denk getirilmektedir.

Mezhepler arası ilişki

Önceki papalarda olduğu gibi Papa Francis’nın ziyareti de devlet başkanı sıfatı taşıdığından Ankara’da Anıtkabir’in ziyaret edilmesinden sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile resmi görüşmelerin yanı sıra Diyanet İşleri Başkanı ile de nezaket görüşmesi ile başlamaktadır. Ziyaretin ikinci gününde İstanbul’a gelecek olan Papa burada Ayasofya Müzesi ile Sultan Ahmet Cami’sini ziyaret ettikten sonra Papalık temsilciliği olarak da kullanılan (Şişli’de Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nin bahçesindeki) Saint Esprit Katolik Katedrali’nde bir ayine katılacaktır. Ziyaretin üçüncü günü olan 30 Kasım ise önceden belirlenmiş amaca yönelik olarak Papa, Fener’deki Ayios Yeoryios Manastırı’nda Ortodoks Kilisesi’nin yortusuna katılacaktır.

Gülenciler ne derdi?

Vatikan’ın Orta Doğu’daki Hıristiyanların bugünkü problemleriyle daha çok ilgilenmesi ve Patriklik ile ilişkilerinin geliştirilmesini daha çok önemsemesi sebebiyle Türkiye için belki sadece Hıristiyan batı ile Müslüman Doğu arasındaki iyi ilişkilerin devam etmesini temenni etmekten başka sıradan bir ziyarettir. Aslında Papa, bu sene 8 Haziran’da Vatikan’da Patrik Bartolomeus ile birlikte Filistin ve İsrail devlet başkanlarının katılımıyla düzenlenen bir “barış için dua” görüşmesinde Patrik tarafından Türkiye’ye davet edilmişti. Fakat Papa Françis’nın devlet başkanı statüsü sebebiyle Türkiye cumhurbaşkanından resmi bir davet beklemişti.

Buraya kadar her şey yolunda giderken, yani Ortodoks Kilisesi’nin başındaki Patrik, Roma Kilisesi’nin başındaki Papa’yı davet etmiş ama bu davetin resmi olması şartına bağlı olarak kabul de edilmişti. Her iki tarafın beklentilerine uygun olarak cumhurbaşkanı da Vatikan’a resmi bir davet mektubu göndermişti. Fakat bu davet mektubunun Milli Gazete’de yayınlanması oldukça gereksiz bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Bir önceki Papa olan Benoit’nın Regensburg konuşması sebebiyle ziyaretinin daha problemli olması beklenirken şimdiki papanın ziyareti ülkedeki muhalif gruplar tarafından spekülasyonlara sebep olmuştur.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın (daha önceki cumhurbaşkanlarının papaları davet mektuplarına oldukça benzer olmasına rağmen) resmi davet mektubundaki hitap biçimi ve tarzı eleştirilere maruz kalmıştır. 10 Eylül tarihli mektuptaki “Kutsiyetpenahları Papa Fransuva” hitabının Erdoğan tarafından aşırı ve talihsiz bir hürmet ifadesi olarak eleştirildi. Hâlbuki bu tarz bir hitap şekli sadece bir adet, bir kural veya en azından bir başka kültüre saygı ifadesinden öteye gitmemektedir. Nasıl ki Britanya kraliçesine hitap ederken “majesteleri”, diplomat veya büyükelçilere “ekselansları” şeklindeki hitaplarda kişinin onları böyle görüp-kabul etmesi gerekmezse “kutsiyetpenah” hitabı da aynı şekilde kişinin papanın “kutsal” olduğuna inanmasını gerektirmez. Dahası, cumhurbaşkanının bu hitap şekli Kanuni Sultan Süleyman’ın 1536 tarihli Fransa kralı Francis’ya yazdığı ve kendisinden övgülerle bahsederken muhatabına sadece “Fransa Kralı” olarak hitap ettiği mektupla anakronistik olarak karşılaştırılmıştır. Gazete eleştirilerine Erdoğan’ın papayı “ısrarla” davet etmekle de suçlaması ise cumhurbaşkanlığını henüz devir almış olan Erdoğan’ın o karmaşık günlerde buna fırsatının bile olamayacağı gayet açıktır.

İslamofobiye çare bulmak

Eleştiriler mektubun içeriğindeki farklı inançlara mensup toplumların karşılıklı saygıyı derinleştirmesi ümidiyle yapılan dinler arası veya farklı din mensupları arasındaki diyaloğa vurgu için de devam etmiştir. Ülkemizde bu tür bir diyaloğa Katolik Kilisesi tarafından özellikle de 1965’teki II. Vatikan Konsili’nden sonra başlatılmış olmasından ve Müslümanların bu görüşmelerde eşit bir taraf olarak görülmekten ziyade daha çok görüşmelerin bir nesnesi olarak davranılmasından dolayı karşı çıkan kesimler bulunmaktadır. Ayrıca ilginç olan nokta ise bu tür diyalog görüşmelerini yürüten Gülen Cemaati’nin de davet mektubundaki ifadeleri “ikiyüzlü övgüler” şeklinde değerlendirerek eleştirilere katılmasıdır. Yurtdışında dinler arası diyalogu teşvik eden bir cemaatin diğer inançların din adamlarına gösterilmesi beklenen nezaket kurallarını herkesten daha iyi bilmesi gerekirdi. Üstelik de Türkiye devletinin papayı davet ederek şimdiye kadar yapılan diyalog görüşmelerine yapacağı katkıdan memnun olunması gerekirken eleştirilmesi de düşündürücüdür.

Papanın ziyareti Cumhurbaşkanlığı için yeni inşa edilen saray için de ilk resmi törene tanıklık etmesi bakımından ayrıca önem taşımaktadır. Nitekim büyüklüğü ve maliyetinin yüksekliği sebebiyle “Türkiye fakir bir ülkedir, işsizlik oranları artmaktadır ve mevcut şartlarda böyle bir sarayın inşa edilmesi gereksizdir” eleştirilen sarayın bu ziyarete ev sahipliği yapmasına muhalefet edilmektedir. Hatta Vatikan’a sarayın ruhsatsız olduğu gerekçesiyle ziyaretini iptal etmesi yönünde mektuplar gönderilerek Türkiye’nin itibarı zedelenmek istenmektedir. Bu çevreler Papa Francis’nın kapitalizme karşı olduğunu ve bu sebeple de lüks tüketim kültürüne de karşı çıkacağını varsaymaktadır. Ama Vatikan yetkilileri bu çağrılara kulak asmayıp Papa’nın bir ülkenin iç işlerine müdahil olamayacağını belirterek ziyaretin gerçekleşeceğini ifade etmişlerdir. Bu çevreler ayrıca misafirlerin nerede ve kimler tarafından kabul edileceklerini karar vermelerinin mümkün olmadığını da bilmelidirler.

Keşke bu Papalık ziyaretinin ajandasında Orta Doğu’da süren problemli duruma bir çözüm önerisi bulunması gibi daha ciddi konular yer alsaydı, mesela papanın güneydoğu sınırımızdaki mülteci kamplarını ziyareti sağlanabilseydi ve orada farklı inançlardan gelen insanların trajedilerine ziyareti izleyen dünya basını sayesinde bir farkındalık oluşturulabilseydi. Bu ziyaret aslında 11 Eylül saldırılarından sonra daha da görünür hale gelen çatışma ortamında Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki karşılıklı anlayışın artmasına yönelik olarak Türk ve İspanyol hükümetleri tarafından başlatılan Medeniyetlerarası İttifak projesine de bir katkı sağlayabilirdi. Ancak, her fırsatta siyaset dışı ve demokratik olmayan metotlarla hükümeti yıkmaya çalışan bir muhalefet var olduğu sürece, Türkiye için çok da mühim olamayan bir resmi ziyareti bile kullanmaya çalışmak muhalefetin içine düştüğü acizliği göstermektedir.

[email protected]