Restorasyonun yeni mimarı: Ahmet Davutoğlu

Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar - Yıldız Teknik Üniversitesi
25.10.2014

İçinde bulunduğumuz 2014 yılı Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından çok önemli bir dönemi temsil ediyor. 12 yıldır verdiği devrim niteliğinde hizmetlerle ve ülkeye kat ettirdiği mesafeyle milletin güvenini ve desteğini kazanan bir başbakan, dış destekli kumpasçıların bütün güçleriyle sürdürdüğü saldırılara rağmen biri yerel seçim biri cumhurbaşkanlığı olmak üzere iki seçimi de üst üste kazanarak yine millet iradesini daha üst seviyelere taşımayı başardı.


Restorasyonun  yeni mimarı:  Ahmet Davutoğlu
Türkiye Cumhuriyeti eski arızalarını tamir etmek, eksiklerini hızla gidermek, eski yanlışlarını düzeltmek zorunda. Devlet; küstürdüğü, ötekileştirdiği, aşağıladığı, ikinci sınıf vatandaş muamelesi yaptığı kesimlerle barışmak zorunda. Daha müreffeh, daha demokratik, daha özgürlükçü, daha kalkınmacı, daha huzurlu bir Türkiye için bu şart. Herkesin barış içinde yaşadığı, birbirinin haklarına saygı gösterdiği bir ülkede yaşamak istiyoruz. 
 
Sırtını Batı’ya dayamış, Batı’nın emirlerini baş tacı etmekten başka bir şey yapmayan, Ortadoğu’nun ezilen halklarına destek verirken bile iki kere düşünen, “Aman şimdi Sam Amca kızar, İsrail tepki gösterir” diyen bir Türkiye yok artık. Kendi bölgesinde söz sahibi bir Türkiye var. Batı’nın kurduğu oyun düzenini tek seçenek olarak görmeyen, “Bu bölgede ben de varım” diyen bir Türkiye var. Bu yüzden Recep Tayyip Erdoğan, Batı’da önemli dünya liderlerinden biri konumuna yükselmedi mi? Batılı güçlerin Türkiye’deki gönüllü veya satılık taşeronları “ABD, Türkiye’nin ne yapacağını önceden kestiremiyor” derken işte yukarıda ifade ettiğimiz durumu anlatıyor aslında. Türkiye, eskiden ne yapacağını kendisi karar veremeyen, atacağı her adımı ABD’ye soran, Batı çıkarlarına göre hareket eden bir ülkeydi. 
 
Kadim coğrafya, mazlum millet 
 
Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başlattığı ve yeni Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun devam ettirdiği bu yeni restorasyon döneminde kendi milletinin ve kadim Osmanlı coğrafyasındaki mazlum milletlerin çıkarlarını korumak için gayret ediyor.
 
Türkiye, hızlı düşünen, hızlı kararlar alan, hızlı harekete geçen ve kısa sürede ülkeye devrimsel aşamalar kaydettiren Erdoğan’dan sonra şimdi ikinci bir şans daha yakaladı ve Davutoğlu gibi bir dış politika dehasını başbakan yaptı.
 
Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra koltuğu kimin devralacağının tartışıldığı ortamlarda genellikle Ahmet Davutoğlu’nun ismi geçiyordu.
Bunun birkaç sebebi var.
 
Birincisi Davutoğlu, mazlum milletleri kucaklayan, Osmanlı coğrafyasının öksüzlerine sahip çıkan bağımsız ve milli dış politika anlayışıyla tecrübesini ve başarısını yeterince sergilemiştir.
 
Davutoğlu, akademisyen kimliğinin getirdiği teorik zihin yapısı ile uygulama alanında edindiği pratik tecrübeyi birleştirerek yeni Türkiye’nin en önemli liderlerinden biri olabileceğini göstermiştir.
 
Halkın içinden çıkan, güleryüzlü, uzlaşmacı ve fakat hainlere, işbirlikçilere karşı olabildiğince sert tavrıyla milleti sahipsiz bırakmayacağını yeterince ispatlamıştır.
 
Yeni dönemin başbakanlık koltuğu için Davutoğlu’dan başkası zaten düşünülemezdi. 
 
Hükümet ilk kurulduğu dönemde başbakanlık içinde gizli diplomasi yürüten, ardından Dışişleri Bakanlığı koltuğunda dış ilişkilerimizi vesayetten kurtaran, entelektüel kapasitesi ve Ortadoğu’daki neredeyse bütün etnik, idari ve sosyal yapıları bilen bir devlet adamının Başbakan olması hem Türkiye hem de ülkemizin içinde bulunduğu bölge açısından mühim bir kazançtır.
 
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile yıllarca beraber çalışmanın getirdiği uyum ve tecrübeyle yeni görevini hakkıyla yerine getireceğinden hiç şüphemiz yok.
 
Türkiye eski sistemin çürümüş, yozlaşmış unsurlarını ortadan kaldırıp yeni bir restorasyon dönemine girmektedir. Bu yeni dönemde dış politikayı, bölgeyi bilen, stratejik düşünebilen ve teoriyi pratiğe yansıtabilen, bürokrasiyi esir alan, Türkiye’yi içeriden çökertmeye çalışan karanlık çetelerle mücadelede kararlı bir lidere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
 
Sayın Davutoğlu’nun cihan devleti olduğumuz 1581 tarihini vermesi de dikkat çekicidir. Burada kökünü maziden alan ati anlayışı vardır. Bu vizyonda Selçuklu’dan, Malazgirt’ten gelen bir siyasi süreklilik çizgisi vardır.
 
 “Hoca Ahmed Yesevi’nin, Hazreti Mevlana’nın, Emir Sultan’ın, Hacı Bayram-ı Veli’nin, Akşemseddin’in irfanını yer yürünün her bir köşesine taşıyana kadar bıkmadan usanmadan çalışacağız” diyen bir başbakanımızın olması tarihi perspektifi de göz önüne alarak geleceğe daha güvenle bakmamızı sağlamaktadır.