‘Sahicilik etiği’ ya da iç sesine kulak vermek

Murat Güzel / Yazar
27.12.2014

Taylor, ahlaki varoluşumuzun bazı yadsınamaz boyutlarını ıskalayan, etiği tek bir ilkeden damıtmaya kalkışan ahlak teorilerine karşı bir tür ahlak fenomenolojisi geliştirmeye çalışıyor.


‘Sahicilik etiği’ ya da iç sesine kulak vermek
Yirminci yüzyıl düşüncesi içinde özellikle Rawls’ın Kant’tan yola çıkarak inşa ettiği liberalizm teorisine karşı sıkı eleştirileriyle gündeme gelen ve “cemaatçilik” diyebileceğimiz komüniteryan bir çizgide (bu çizginin diğer filozofları arasında Alasdair MacIntyre, Michael Walzer ve Michael Sandel gibi isimler de yer alır) )ahlak ve siyaset üzerine düşüncelerini geliştiren Kanadalı düşünür Charles Taylor Türkçe’ye daha önce çevrilmiş Modernliğin Sıkıntıları, Modern Toplumsal Tahayyüller ve Seküler Çağ kitaplarıyla da biliniyor. Siyaset kavramını “tanınma” kavramı etrafında işlediği kimlik ve çok kültürlülük üzerinden ahlaki bir okumaya tabi tutan Taylor’ın temel eserlerinden biri olan Benliğin Kaynakları ahlak düşüncesini ben-idrakimize de kaynaklık eden ahlaki deneyimlerimizin zengin repertuarına açabilmeyi amaçlıyor. 
 
Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Ludwig Wittgenstein, Martin Heidegger ve Maurice Merleau-Ponty gibi filozoflara dair yazdıklarıyla da bilinen Taylor natüralist ve biçimci epistemolojileri reddetmesiyle tanınıyor. Entelektüel gelişiminde etkili olmuş isimlere bakıldığında bir fenomenolog olarak addedebileceğimiz Taylor’ın entelektüel kariyeri boyunca ahlaki, politik ve manevi bir modernliğin inşası için çabaladığını öne sürebiliriz. Bu çerçevede diğer komüniteryan filozoflar gibi sosyal kurumların bireysel kimliklerin oluşumundaki etkisini ve önemini vurgular. Modernliğin Sıkıntıları adlı kitabında modernliğin temel sıkıntılarını bireycilik, araçsal aklın hâkimiyeti ve ortak bir siyasi proje yokluğu yüzünden siyasal katılımın ve dolayısıyla özgürlüğün azalması şeklinde toparlayan Taylor insanın anlam ufuklarını daraltan bireyciliğin temelinde yattığını düşündüğü pozitif ideali tanımlamaya ayırıyor. Taylor’ın “sahicilik etiği” dediği bu ideal, kişinin kendine karşı dürüst olması, hayatını kendisine göre, başka kimseye öykünmeden yaşaması, yaşam modelini kendi içinde bulması gerektiği düşüncesine dayanır. Burada, doğruyu yanlışı bilme, yani ahlâk, herkesin kendi iç sesine kulak vermesinin sonucudur.
 
Modern kimliğin insanı bir özne olarak ortaya çıkaran tarihini tartışmasının ana ekseni olarak belirleyen Taylor, benliğin bireyci ve yararcı kavramlaştırmalarında doğalcılığın temel hatalarını bulgular. Taylor, ahlaki varoluşumuzun bazı yadsınamaz boyutlarını ıskalayan, ahlaki tecrübemizin çok katlı ve zengin çeşitliliğini perdeleyen, etiği tek bir ilkeden damıtmaya kalkışan ahlak teorilerine karşı bir tür ahlak fenomenolojisi geliştirmeye çalışıyor: Ahlakı temellendirme çabasının geleneksel biçimlerine dönmeyen ama dinî yahut ladinî klasik ahlak tasavvurlarının sorduğu soruları gündeme getirmekten de çekinmeyen bir ahlaki benlik okuması, bir ahlak ontolojisi.
 
Benliğin Kaynakları, Charles Taylor, Çev. Bilal Baş, Küre, 2014
 
Kemalizm, Faşizm, Bolşevizm
 
Kemalizm’in faşist İtalya’dan ve Bolşevik Rusya’dan ilham aldığı, genel olarak bu rejimler arasında benzerlikler olduğu fikri hep ilgi çekmiştir. Üç dönem tarihini de özgün dillerde birincil kaynaklardan inceleyen tarihçi Stefan Plaggenborg, yüzeydeki benzerliklerin derinine iniyor. Zengin bir bilgi donanımına dayanarak, benzerliklerin yanında, önemli farkları da gösteriyor.Türkiye’de Kemalizm, İtalya’da faşizm ve Rusya’da Stalinist sosyalizm iktidara nasıl geldiler, oraya nasıl yerleştiler? Nasıl bir devlet ve toplum tasarımına sahiptiler? Uyguladıkları baskı rejimlerini otoriterlik-totaliterlik yelpazesinde nereye oturtabiliriz; üç baskı rejiminin şiddet dereceleri arasındaki farklar bize ne gösterir?
Tarihe Emretmek, Stefan Plaggenborg, 
Çev. Hulki Demirel, İletişim, 2014
 
Düşüncenin göçebe seyri
 
Son yıllarda Gilles Deleuze’ün gerek kendi başına gerekse Felix Guattari ile birlikte yazdığı önemli eserlerin çoğu Türkçede yayımlandı. Ancak Deleuze düşüncesi üzerine Türkçe yazılmış incelemeler için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Göçebe Düşünmek bu eksikliği doldurma yolunda atılmış önemli bir adım. On beş akademisyen, aktivist ve düşünür Deleuze’ü ve geliştirdiği “göçebe düşünce” tarzını felsefe, siyaset ve sanat alanındaki çeşitli sorunlar üzerinden serimliyor, bu düşünme tarzının birer uygulamasını sunuyorlar. Tam da Deleuze’ün isteyeceği üzere, onun düşüncesini yorumlamakla kalmayıp “kullanan”, yeniden düşünerek geliştiren metinler.
Göçebe Düşünmek, Haz: A. Murat Aytaç-M. Demirtaş, Metis, 2014