Seçmenin omzundan hiç inmeyen tabut CHP

Yrd. Doç. Dr. Coşkun Taştan / Ağrı İbrahim Çeçen Ünv. Sosyoloji Bölümü
22.11.2014

Kürtler ittihatçılığı, dindarlar-köylüler terakkiciliği benimsediği oranda CHP can vermektedir


Seçmenin omzundan hiç inmeyen tabut CHP
Bunca hengâme içerisinde Türkiye’de siyaset nehrinin doğal yatağında aktığını görüp rahatlamak isteyen herkese Emine Ülker Tarhan’ın CHP’den istifa mektubunu okuması tavsiye olunur. Türkiye’nin korkunç bir yıkım içerisinde olduğunu iddia eden bu mektubu okuyup nasıl hâlâ iyimser olabiliriz, denmemeli. İyimser olmamızı gerektiren şey bu istifaların, Türkiye’de hemen her kesimin hamurundaki acı mayanın kurumaya başladığının ilk işaretleri olması.
İkinci Meşrutiyet Dönemi’nden ve Birinci Dünya Savaşı’ndan günümüze ışınlanmış olan diğer “ulusalcılar” gibi Emine Ülker Tarhan da bir yangın yeri tablosu çizerek ayrılıyor partisinden. CHP’de bir dakika bile durmamak için onca sahici ve evrensel neden varken, parti yönetiminin yıkılan Türkiye’yi izlemekle yetinmesini gerekçe gösteriyor. Oysa yok olup giden şey Türkiye değil, CHP’nin ayağının altındaki zemindir. İttihat ve Terakki’nin iki büyük fantezisinin (“birleşme” ve “ilerleme” fikirlerinin) geniş kitleler tarafından sahiplenilmesiyle birlikte CHP’nin ayaklarının altındaki zeminin kaybolduğuna tanık olmak bir çelişki değil, siyasetin neden-sonuç ilişkileri içerisinde ilerlediğinin bir göstergesi. İşte bu yüzden iyimser olmak gerek. Siyasetin yerçekimi kanunu bunu gerektiriyor: Nedenler ortadan kalkınca sonuçlar da ortadan kalkar. Bu konuya aşağıda yeniden geleceğim.
 
CHP ve inşaat artıkları 
 
Mustafa Altunoğlu’nun CHP tabanını konu eden kapsamlı ve ciddi saha araştırmasına göre parti tabanı CHP’yi şu kavramlarla nitelendiriyor: “‘Sigorta’, ‘barikat’, ‘güvence’, ‘sığınak’, ‘garantör’, ‘bekçi’, ‘teminat’, ‘son kale’ ve ‘çimento’”. Dikkat edilirse bunların önemli bir kısmı, inşaat sektörüne ait kavramlar. Bu kavramlar, neredeyse 150 yıldan beri yeni bir toplum “inşa etme” gücünü ve yetkisini kesintisiz olarak kendisine vehmeden “toplum mühendislerinin” hayal gücünün ürünleri. Başka bir deyişle CHP’nin bedeninde varlığını sürdüren İttihat ve Terakki’nin sedasıdır bu kavramlar.
 
Sorun şu ki yüz yıla yakın ömründe CHP’nin ayağına dolanan şeylerin neredeyse tamamı, İttihat ve Terakki ile başlayan bu inşaat artıklarından oluşuyor: Alevilerin devletle olan ilişkisi; Dersim’de olanlar; Kürtlerin Cumhuriyet’le ilişkileri; dindarların devletle ilişkileri; köylülerin kent hayatı ile ilişkileri; Ermenilerin Türkiye ile ilişkileri; Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle ve Müslüman nüfuslarla ilişkileri… Üstelik bu inşaat artıkları yalnızca CHP’nin değil, Türkiye’nin ayağına da dolanıyor çoğu zaman. Çok partili döneme geçildiğinden bu yana CHP’nin kendini yenileme ihtiyacı, krizler şeklinde mütemadiyen kendini gösterdi. Kriz anlarında can simidi olarak görülen şu tespit, geçici olarak her defasında durumu kurtarıyordu: “CHP, Türkiye’nin gerçekliğiyle uyuşan yeni yapılanmalara girişmeli”.
Bu amaçla Türkiye’de İmam Hatipler açıldı; çok partili siyasal hayata izin verildi; bir zamanlar “yaratık” muamelesi gören siyah çarşaflı kadınlara rozet takıldı; dindar insanlar siyasete davet edildi; sağ ve muhafazakâr kimliğiyle birlikte Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bir figür cumhurbaşkanı adayı olarak gösterildi, vesaire vesaire… Oysa artık şunu teslim etmenin zamanı geldi: Bugün CHP’nin üzerinde bulunduğu buz tabakası her zamankinden çok daha ince. İttihat ve Terakki’nin ellerinde şekillenmiş olan bu buz tabakasının eriyip incelmesine neden olan şey, Türkiye’de modernleşmenin iki kavramsal zemininin CHP’nin tekelinden çıkmış olmasıdır: Birleşme (ittihat) ve ilerleme (terakki).
 
Köylüler terakkici oldu 
 
İlerleme fikrinin Türkiye’deki yükselişi ile Osmanlı İmparatorluğu’nun düşüşü arasında apaçık bir paralellik var. Bu bir tesadüf değil elbet. Avrupa’da bir kent ideolojisi olarak ortaya çıkan ilerlemecilik (terakkicilik) fikrinin Osmanlı elitleri tarafından modernleşme ideolojisi olarak benimsendiği zamanlarda Osmanlı nüfusunun neredeyse yüzde doksanı köylü idi. Bugün ise Türkiye nüfusunun yüzde doksanı şehirli, geri kalan yüzde onu köylü. On dokuzuncu yüzyılın evrimci düşüncesinin Avrupa’da şekil verdiği ilerlemecilik fikri, insan türünün topyekûn gelişimi iddiasına dayanıyordu. Zamanla bu düşünce ulusların, ırkların, milletlerin, toplumların, sınıfların, bireylerin… ilerlemesi fikirlerine yerini bıraktı. Haliyle, ilerleme fikri rekabet düşüncesiyle birlikte anlamlı olmaya başladı. Bu düşünceye göre ulusların, ırkların, toplulukların, siyasi partilerin rekabeti, “en iyiyi” ortaya çıkaracaktı. Türkiye’de siyaset alanındaki rekabette CHP, ilerleme fikrini sonuna kadar kullanmaktan çekinmedi. Buna göre köylüler ve dindarlar eğitilmesi gereken, uluslararası rekabette “ilerleme” çıtasının altında kalan kesimlerdi. Bugün, önemli ölçüde şehirleşen nüfus, “ilerleme” fikrini neredeyse tamamen sahiplenmiş durumda. “Türkiye hem modern hem Müslüman olabilir” vurgusu dindar kesimler arasında ciddi bir karşılık bulduğunda CHP bir bacağını yitirdi. 
 
Kürtler ve ittihatçılık 
 
2013 yılının Mart ayının 21. gününde Diyarbakır merkez Bağlar ilçesindeki Newroz Parkı’nda, BDP’li Pervin Buldan’ın ve Sırrı Süreyya Önder’in sesiyle yankılanan Abdullah Öcalan’ın “birlik ve beraberlik” vurgusu, Türkiye’de 19. Yüzyılın ikinci yarısından beri siyasete enerji veren “ittihat” düşüncesinin nihai düzeyde hayat bulduğunun göstergesiydi. Kürtlerin Türkiye’den ayrılma düşüncesinden uzaklaştığının en güçlü işareti olan bu gelişme, yüz yıldan uzun süredir siyaset çarkının (bazen gizli bazen açık şekilde) en önemli motoru olan ittihatçılığın nihai amacına ulaştığını gösteriyordu. Buna bağlı olarak İmparatorluk zamanındaki acı tecrübelerin yarattığı “bölünme” korkusunun, siyasi söylem üretmede artık giderek zayıf bir materyale dönüşeceğinin alâmeti olarak da görmek gerekir bu gelişmeyi. İttihat düşüncesinin Türkiye’de milliyetçilerin ve (eğer bir fark varsa aralarında) ulusalcıların tekelinden çıkması, CHP’nin tam anlamıyla kötürüm olmasına yol açan bir gelişmeydi.
 
CHP’siz bir Türkiye
 
CHP’deki en önemli “istifa”, “huzursuzluk” ve “kopma” hareketleri başgösterdiği zamanlarda “ittihatçı” (birleşmeci) ve “terakkici” (ilerlemeci) düşünceler de Türkiye’de geniş toplum kesimlerinin dünyasında karşılık bulur. Bu bir tesadüf değil, siyasetteki neden-sonuç ilişkilerinin tıkırında işlediğinin göstergesi. Kürtler ittihatçılığı, dindarlar-köylüler terakkiciliği benimsediği oranda CHP can vermektedir.
 
Kabul etmek gerekir ki CHP’nin sorunu, partinin nasıl idare edildiği, kimler tarafından idare edildiği ile ilgili değil. Bugün itibariyle CHP misyonunu tamamlamış bir partidir. Parti, misyonu ile değil kemikleşmiş seçmen oylarıyla ayakta durmaktadır. 2013 yazındaki Gezi olaylarında boy gösteren gençlerin önemli bir kısmının CHP seçmeni olması, partinin seçmenine siyasal bakımdan bir şey vadetmediğinin en açık kanıtıydı. Tüm bunlara dayanarak partinin işi tadında bırakıp siyaset sahnesinden topyekûn çekilmesini beklemek safdillik olur elbet. CHP bu haliyle bir süre daha seçmenlerinin omuzundaki bir tabut olarak oradan oraya taşınacak gibi görünüyor. Gel gör ki CHP’siz bir Türkiye’de siyasetin ne kadar renkli, muhalefetin ne kadar imkânla donatılmış olacağını; buna bağlı olarak iktidarın kendini sürekli yenilemek zorunda kalacağını düşündükçe insanın içini ister istemez bir iyimserlik kaplıyor.