‘Stratejik Derinlik’ nasıl okunur?

Dr. Murat Yeşiltaş / Sakarya Ünv. Ortadoğu Araş. Merk.
30.08.2014

Ahmet Davutoğlu Başbakanlık Başmüşavirliği görevini kabul ettiğinde kendisine yakın isimler, “Türkiye büyük bir ‘bürokrat’ kazandı, ama Türk kamuoyu da büyük bir ilim adamından yoksun kaldı!” yorumunda bulunmuştu.


‘Stratejik  Derinlik’ nasıl okunur?

Muhtemelen göreve başladığı günlerde yakın çevresi Davutoğlu’nun aktif siyasete dahlini bürokrasi ile sınırlı kalacağını tahmin etmekteydi. İlmi çalışmalara dönme ve akademik hayatla bağını koparmama saikiyle hareket eden ve önce Dışişleri Bakanlığı sonra da Başbakanlık görevlerini devralması, bir beşer olarak “Tarihin içinde akmakta olma hissinin” heyecanlandırdığı Davutoğlu’nu yeni bir misyonla karşı karşıya bırakmıştır. Bu tarihin içinde akma hissinin Davutoğlu için son derece önemli bir zihni arka plan oluşturduğunu söylemek gerekir ki, onun ilmi ve tefekkür dünyasını bir kenara bırakarak salt bir siyaset zemininde ele almayı da imkansızlaştırır. 2001 yılında yayınlanan Stratejik Derinlik kitabı böylesi bir tartışmayı yapmak için iyi bir başlangıç olabilir.

Stratejik Derinlik Davutoğlu’nun en popüler kitabı olsa da zihni dünyasını anlamak için yeterli değildir. Davutoğlu’nun söz konusu kitabında Türkiye’ye yönelik coğrafi tanımlamalarının felsefi arka planını doğru anlaşılmadıkça mekan tasavvurunu doğru tanımlayamayız. Bu nedenle Stratejik Derinlik’i okumanın yolu farklı dönemlerde de olsa Davutoğlu’nun düşünce dünyasını şekillendiren gelişmelere ve bu bağlamda ortaya koyduğu üç ana metne odaklanmaktan geçer.

Zihniyet

Birbirinin devamı olacak şekilde bir üçleme bağlamında ele alınırsa şayet, Davutoğlu Alternatif Paradigmalar adlı eserinde, varoluş idraki ile siyasi idrak arasında karşılaştırmalı bir zihniyet ilişkisi kurma çabası taşır. Bu çerçevede, varlık-bilgi-değer temelli zihniyet parametreleri ile hukuk-ekonomi-siyaset yapılanmaları arasındaki etkileşimi anlamaya yöneldiğini söylemek rahatlıkla mümkündür. Davutoğlu’nun Medeniyet Dönüşümü başlıklı ikinci eserinde ise, Alternatif Paradigmalar eserinde kurguladığı ben-idraki kavramını, konjonktürel kimlik tartışmalarının ötesinde, varoluş idrakini tarihi ve siyasi idrak ile bütünleştiren içkin bir kimlik bilincini ifade etmek için geliştirdi. Söz konuşu her iki metinde de varoluş, tarihi ve siyasi idrak arasında tutarlı bir bağ olduğunu iddia etti ve bu üç idrak alanın bir kimlik bilinci etrafında kurulduğunu ortaya koydu. Stratejik Derinlik’de ise bunu biri tarih diğeri de coğrafya üzerinden ortaya koyarak “stratejik zihniyet” dediği kavramsal çerçevenin temeli olduğunu savundu. Bir bütün olarak bakıldığında ise her üç eserinde de bir analiz çerçevesi olarak medeniyet kavramına yönelerek yukarda bahsedilen üç idraki, bütünleştirici bir soyut düzlemde buluşturdu.

Yine birbirinden koparılamayacak bir biçimde Alternatif Paradigmalar’da “ben-idraki” anlayışı ekseninde tahkim edilmiş bir “öznenin”, Medeniyet Dönüşümü’nde uluslararası sistemdeki medeniyet ekseninde yaşanan dönüşümlerin, Stratejik Derinlik’de ise siyasal arenada sahneye giren “siyasi bir öznenin” ve bunun devlet politikasına yöneltilmiş stratejik bir çerçevenin inşa edilmesi söz konusudur. Davutoğlu’nun hepsinde de tarihsel olarak zihinsel dönüşüm ile ekonomi-politik dönüşüm arasındaki etkileşimi anlama ve anlamlandırma çabası vardır.

Davutoğlu’nu böylesi bir düzlem içinde ele aldığımızda, farklı dönemlerde de olsa “yüzleşme”, “hesaplaşma” ve “restorasyon” kavramlarının onun sosyal bilimler düşüncesini ve siyasal tasavvurunu yoğurduğunu söylemek mümkündür. Örneğin Medeniyet Dönüşümü’nde medeniyet ekseninde bir yüzleşmenin muhasebesi yapılırken, Alternatif Paradigmalar’da felsefi derinliğe inen bir meydan okumayla entelektüel bir hesaplaşma söz konusudur. Stratejik Derinlik’de ise Türkiye’nin merkezde olduğu bir “restorasyonun” tarihsel arka planıyla birlikte geleceğe dönük yeni bir stratejik zihniyetin inşa edilme çabası vardır. Bu nedenle Stratejik Derinlik, daha önce inşa ettiği “dünya görüşüne” yaslanarak Türkiye’nin aksiyolojik kabiliyetini yeniden kurmaya çalışan bir siyasi dinamizm ortaya koyma arayışında olan kurucu bir “politika” metni olarak karşımıza çıkar. Hiç kuşku yok ki, Stratejik Derinlik 1990’lar boyunca küresel sistemin değişimine intibak etme arayışında olan Türkiye’nin “restorasyonuna” rehberlik etme saikiyle yazılmıştır. 

Yenilenme

Davutoğlu’nun medeniyet ünitesi ekseninde kurguladığı “ben-idraki”nin Türkiye siyasetindeki karşılığını Stratejik Derinlik’de inşa etmeye çalıştığı “stratejik zihniyet” oluşturmaktadır. Zihniyet, ben-idraki ekseninde tahkim edilmiş siyasal bir tasavvur, strateji ise bu tasavvurun devlet eylemini yönlendiren siyasi çerçevesini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, ben-idraki Stratejik Derinlik’de yeni bir siyasi anlayış etrafında inşa edilecek siyasi bir öznenin devletin yönelimine kaynaklık edecek formu için kurucu bir dünya görüşüdür ve Türkiye’nin stratejik zihniyetinde tarihsel olarak yaşadığı kırılmaların ve “radikal” kopuşun ihyasına yöneliktir. Bu stratejik zihniyet tıpkı medeniyet muhasebesinde merkeze aldığı kavramsal kurguda olduğu gibi Türkiye özelinde de siyasi elitleri ve toplumun yeni bir yönelime taşıyacak bir çerçeve sunma arayışındadır. Dolayısıyla Davutoğlu, Türkiye’nin tarihi ve coğrafi esnekliğini ifade etmek için kullandığı “stratejik derinliğin” öncelikle, Osmanlı-Türkiye diplomasi sürekliliğinden bir kopuşa neden olan erken cumhuriyet dönemi ve sonrasında yerleşik hale gelmiş “stratejik zihniyetin” değişim geçirmesiyle mümkün olacağını savunur. Bu nedenle Stratejik Derinlik, Türkiye’nin medeniyet ve tarihsel birikiminden tevarüs edilen “aksiyolojik kabiliyetin” devlet eylemini şekillendirmesi amacını taşır.

Stratejik Derinlik’in buradaki pozisyonu ise nettir; Siyasal paradigmasını ve dış politika anlayışını seküler-modernist bir söylemden yola çıkarak ulus-devlet merkezinde inşa eden Cumhuriyetin yönetici seçkinlerinin Türkiye’nin iç siyaset, bölgesel politika ve uluslararası konumuna dair kurguları Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistemin dönüşümüne intibak etmek için kurucu bir temel sağlamaz. Bunun yerine Davutoğlu Stratejik Derinlik aracılığıyla yeni ve daha esnek bir stratejik zihniyet inşasıyla, küresel sistemin dönüşümüne intibak edilebileceğini ve böylece Türkiye ölçeğinde bir “restorasyonun” mümkün olacağını düşünür. Sınırları daha esnek, politikası daha kuşatıcı, daha genel ölçekte ise daha esnek bir ulus-devlet modeli sunan Stratejik Derinlik; a) seküler-milliyetçi teritoryal (ülkesel) devlet kimliği karşısında ulus-devlet ötesine yayılan yeni bir tarih ve coğrafya tahayyülünü, b) Batı merkezli medeniyet düzenine eklemlenmiş Batıcılık anlayışı karşısında İslam medeniyet ve tarihini Avrupa-merkezli tarih anlayışı içinde eritmeyi kabul etmeyen “çoğulcu bir uluslararası düzenin” varlığını ve c) geleneksel dış politika söyleminde hâkim ilkelerden biri olan “savunmacılık” karşısında yeni bir aktivizm inşa eder. Söz konusu üç değişim alanı Stratejik Derinlik’i bir dış politika metninin de ötesine yerleştirmeye gerekli kılar.

Bu arka plan dikkate alındığında, Stratejik Derinlik’in üç temelde bir yenilenme önerisi: zihniyet değişimi, yeni bir stratejik teori ve yeni bir jeopolitik yönelim. Davutoğlu eski paradigmanın coğrafya ve tarih tasavvurunun kaynaklık ettiği Türkiye tasavvurunun, yaşanan kimlik bunalımın sebebi olarak ortaya koymaktadır. Bu durum, Davutoğlu’na göre büyük ölçüde Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişte yaşanan “radikal kopuşla” meydana gelmiştir. Kendisinin “kimliksiz seçkinlerin” tercihi olarak tanımladığı bu durum aynı zamanda Türkiye’nin tarihsel jeopolitik hinterlandından ve kimlik hafızasından da bir kopuşa neden olmuş ve pasif bir stratejik zihniyetin yerleşmesine kaynaklık etmiştir.

Türkiye köprü mü?

Dolayısıyla Stratejik Derinlik’de ortaya koyulan yeni zihniyetin amacı, “eski paradigmanın” neden olduğu medeniyetsel kopuşu yeni bir zaman ve mekan tasavvuru boyutunda tamir etmek ve Türkiye’nin uluslararası sistemde yeniden konumlandırmak için bir zemin oluşturmasını sağlamaktır. Daha açık bir ifadeyle, Davutoğlu’nun hedefi toplumsal ve tarihsel olarak seçkinler düzeyinde oluşturulmuş çok yönlü jeopolitik ve jeokültürel bunalımı aşmaktır. Bu anlamda Davutoğlu için asıl konu, medeniyet ekseninde hakim paradigma tarafından mekan ve zamana dair tarihsizleştirme vasıtasıyla oluşturulan “sahte benliğin” yerinden edilmesidir.

Stratejik Derinlik’in zihniyet dönüşümünü tamamlayacak ikinci önemli yön ise yeni bir stratejik teori ve jeopolitik yönelim ortaya koymaktır. Türk dış politikasının geleneksel pasif ve edilgen yapısının Türkiye’nin gerçek potansiyelini yansıtmaktan oldukça uzak bir duruşu ihtiva ettiğini dolayısıyla uluslararası sistem içerisinde Türkiye’nin pozisyonunu kendi inisiyatifi ile belirleyememesi problemi doğmasını hedef alan Davutoğlu, küresel siyaset içerisinde özgün bir duruş sahibi olmanın ancak Ankara merkezli bir yaklaşımla gerçekleştirilebileceğini belirtir. Dolayısıyla Türkiye’nin “eksen”, “kenar”, “cephe” veya “köprü” ülke gibi küresel aktörlerce betimlenen kategorik bir jeopolitik tanımlamayı reddeder ve “merkez ülke” kavramı etrafında yeni bir jeopolitik tahayyül ortaya koyar.

Stratejik Derinlik böylece iç bütünlük ve tutarlılık ekseninde medeniyet temelli yaklaşımıyla birlikte bütünü kuşatmanın, mücavir alandaki bölgeler için dinamik bir siyasa ortaya çıkaracağını iddia etmektedir. Bu açıdan sadece Türk dış politikasının zihni temelinde bulunan korkulardan arındırılmasını ve bertaraf edilmesine yönelik bir dönüşüm değil aynı zamanda Türkiye’nin kendisiyle irtibata geçen tüm yapılar Türkiye’nin bu yeni jeopolitik yönelimiyle değişime uğrayacaktır. Burada “yayılmacılık” ekseninde inşa edilmiş jeopolitik bir yönelim değil, entegrasyon boyutunda gerçekleşecek siyasal ve toplumsal bir proje söz konusudur. Böylesi bir zihni ve teorik arka plan Davutoğlu’nun dünyasını anlamak için önemlidir. Bu nedenle, Davutoğlu’nun siyaset anlayışına arka plan oluşturan siyaset tecrübesi değil, büyük ölçüde ilmi-tefekkür dünyasıdır ve Başbakan olarak “yeni misyonu” yeni dönemde de söz konusu düşünce dünyasından ayrı olmayacaktır.

[email protected]