Teknolojinin zaman ve uzam algısına yaptığıdır

Murat Güzel
9.02.2013

Geleneksel hiyerarşileri dağıtan, mesafe engelini ve sınırları aşan iletişim teknolojisinin modern bilincin zaman ve uzam algısında yaptığı dönüşümün hikayesini anlatıyor Kern.


Teknolojinin zaman ve uzam algısına yaptığıdır

880 ila 1918 yılları arasını kapsayan dönemde dünyada yaşanan teknolojik devrim, zaman ve uzam algılarımızı kökten değiştirdi. Yerel saat ve takvimlerin ortadan kalkışı, ulaşım hızının artmasıyla birlikte mesafelerin kısalması vb. gelişmelere yol açan bu önemli değişim beraberinde iletişim hızında da artışa yol açtı.

Titanic faciasının hâlâ hatırlanmasının birincil sebebi olarak zaman ve uzam deneyiminde bu kısa tarihsel aralıkta yaşanan muazzam dönüşümün etkili olduğunu ileri süren Stephen Kern, jeolojiden edebiyata, felsefeden popüler kültüre birçok farklı alanda bu dönüşümün izlerini sürüyor.

Titanic faciasının tarihte eşi görülmemiş bir şekilde, üstelik “eşzamanlı” olarak tüm dünyada duyulduğunu belirten Kern’e göre telsizler, telgraf operatörleri, gazeteler an be an bu dramdan haberdar olabilmişlerdi. Gemiyi batarken izleyen yüzlerce kazazede tanıklıklarını anlatacak, Titanic’in hikâyesi yine eşzamanlı bir ivmeyle bütün dünyada biliniyor olacaktı. Buharlı gemiler ve enerji kullanımıyla kısalan yolculuk süreleri değildi sadece, aynı zamanda iletişim süreleri de kısalmıştı. Enformasyona anında ulaşmaya dair artan imkânlar zamana ve uzama ilişkin modern bilinçlerde de önemli bir dönüşüme yol açmıştı.

Başta Bergson olmak üzere 20. yüzyılın başlarında en etkili felsefelerin zaman ve “süre”ye dair olması, yine en etkili romanların da James Joyce’un Ulyses’i ile Marcel Proust’un Yitik Zamanın Peşinde adlı eserlerinin olması pek şaşırtıcı gelmiyor bu yüzden.

Kültürel tarih çalışması

Kern fizikte Einstein’ın görecelilik kuramı, felsefede Bergson’un “süre” kavramı, psikiyatride Freud’un bilinç dışı zihinsel süreçleri, sosyolojide Durkheim’ın zaman ve mekânın sosyal göreceliliği yaklaşımı, resimde Picasso’nun kübizmi ve edebiyatta Proust’un yitik zamanı arayışı ile Joyce’un bilinç akışı tekniğine yoğunlaşarak kronolojik bir düzende olmayan bir kültürel tarih çalışmasına imza atıyor bu eserle.

Geleneksel hiyerarşileri dağıtan, mesafe engelini ve sınırları ortadan kaldıran iletişim teknolojisinin modern bilincin zaman ve uzam algısında yaptığı dönüşümün hikayesini yazan Kern’in ulaştığı sonuçlar modern hayatın gündelik üretimi süreçlerine dair de vukuf kazanmamıza el veriyor.

Zaman ve Uzam Kültürü, Stephen Kern, çev. Ali Selman, İletişim, 2013

Heidegger’e güzel bir başlangıç

20. yüzyılın en tartışmalı ve kuşkusuz en önemli düşünürlerinden olan Heidegger, entelektüel yaşamı boyunca, Varlık ve insan arasında kopmuş olduğuna inandığı ilişkiyi yeniden tesise çalışır. Bunun için de şimdiye dek Varlığa ve insana ilişkin sorgulanmadan kabul edilmiş varsayımları amansız biçimde eleştiriye girişir. Bu eleştirinin bir sonucu olarak Heidegger Varlığa, insanın sonluluğuna, sanata, teknolojiye, dile ve düşünmeye yönelik kavrayışımızın, radikal düzeyde değişmesine yol açar. Johnson’un kitabı Heidegger’in, düşünce dünyamızda gerçekleştirdiği bu özsel değişimi, onun temel eserlerini analiz etmek suretiyle takip etmeye çalışıyor.

Heidegger Üzerine, Patricia A. Johnson, çev. Adnan Esenyel, Sentez, 2013

Ortaçağda İslam-Batı rekabeti

Belçikalı tarihçilerden Henri Pirenne, Constantinus’dan Charlemagne zamanına kadar geçen sürede, Avrupa’nın evrilme sürecine yepyeni ve devrimsel bir bakış açısı getirmiştir. Pirenne’in iddiasına göre antikitenin yok oluşu ve ortaçağ batı uygarlığının kaçınılmaz çöküşünün ana saiki Germen istilalarından ziyade İslâm’ın önlenemez yükselişidir. Pirenne modern İslâm’ın, özellikle ortaçağ boyunca Avrupa dünyasına alternatif bir güç haline dönüştüğünü savunur. Ona göre İslâm’ın batıdan batının da İslâm’dan öğrenecekleri vardır.  Pirenne’nin handiyse klasikleşmiş eseri güncel birçok soruna da ışık düşürecek.

Hz. Muhammed ve Şarlman, H. Pirenne, çev. M. Önal Mengüşoğlu, Pınar, 2012

[email protected]