Ukrayna krizi sonrası yeni bir soğuk savaşa mı?

Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney/Yıldız Teknik Üniv. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı
26.04.2014

Bugün tarafları sıcak çatışmadan alıkoyan sadece caydırıcılığın soğuk mantığı değil küresel işbirliği alanlarının henüz değer yitirmemiş olması. Yine de Ukrayna bir şeyleri değiştirdi: Kriz, 1991 sonrası Avrupa güvenlik düzeninin temellerini ciddi bir biçimde sarstı; Soğuk Savaş sonrası oluşturulmuş Avrupa güvenlik düzeninin yeniden dizayn edilmesi ihtiyacını da ortaya çıkardı.


Ukrayna krizi sonrası yeni bir soğuk savaşa mı?
Rusya Federasyonu’nun Kırım’ı ilhak etmesi ve Ukrayna’da devam eden istikrarsızlık, Batı ile Rusya Federasyonu arasında yeni bir Soğuk Savaş mı yaşanıyor sorusunun sıkça sorulmasına neden oldu. Uluslararası İlişkiler uzmanları Ukrayna’daki olayların hızlı gidişatı karşısında söz konusu krizin hem Avrupa-Rusya hem de ABD-Rusya ilişkileri üzerindeki olumsuz etkisine bakarak, içerisine girdiğimiz dönemi Soğuk Savaş’ın yeni bir versiyonu olarak ilan etmekte aceleci davrandılar. Oysa Ukrayna meselesiyle birlikte üzerinde yoğunlaşmamız gereken temel mesele şu olmalı: bu aşamada Dünya’nın gerçekten yeni bir Soğuk Savaş’a girip girmediğini gösteren somut ipuçları Batı ile Rusya Federasyonu arasında süregelen gerilimli ilişkiler bütününde yer alıyor mu?
 
Soğuk hava dalgası
 
Bugün, Moskova-Brüksel-Washington ekseninde Ukrayna krizi üzerinden yaşanan gerginlikler olsa olsa Soğuk Savaş öncesi hissedebileceğimiz cinsten sopsoğuk bir havanın habercisi olabilir. Soğuk Savaş ile soğuyan ilişkiler arasındaki farkı sadece bölgesel dinamiklere bakarak ayırt etmek zor, çünkü her iki durumda da taraflar arası sıcak çatışma beklentisi düşüktür. Ancak bugün tarafları sıcak çatışmadan alıkoyan sadece caydırıcılığın soğuk mantığı değil küresel işbirliği alanlarının henüz değer yitirmemiş olması. Yine de Ukrayna bir şeyleri değiştirdi: Kriz, 1991 sonrası Avrupa güvenlik düzeninin temellerini ciddi bir biçimde sarstı; Soğuk Savaş sonrası oluşturulmuş Avrupa güvenlik düzeninin yeniden dizayn edilmesi ihtiyacını da ortaya çıkardı.
 
Rusya Federasyonu ile Batılılar Ukrayna krizinin başından itibaren aralarında tedbirli bir gerginlik siyasetini sürdürürlerken aslında gelecekte aralarındaki ilişki biçiminin nasıl oluşacağının da ipucunu verdiler.  Krizin Avrupa-Atlantik tarafı Ukrayna krizinin en zor anlarında zorlayıcı diplomasinin kendilerine sağlamış olduğu imkânlar çerçevesinde hareket etmeyi tercih etti, yani NATO ve ABD kara ve denizlerde bazı kuvvet hareketlilikleri gösterdi, Moskova’ya yönelik AB ve ABD menşeili yaptırım kararları alındı. Bu zorlayıcı diplomasi unsurlarına rağmen Washington da Brüksel de her seferinde Moskova’ya yönelik kuvvet kullanımında bulunulmayacağını açıklamıştı. Avrupa-Atlantik Dünyası  (NATO-AB ve ABD) Ukrayna krizi boyunca temel amaçlarını diplomasi yoluyla taraflar arasındaki gerilimi azaltarak ülkenin tamamında kalıcı bir barış tesis etmekle sınırlamış görünmekte. Bu sınırlanmış davranış biçimi (strategic restrain) karşı tarafta da yansımasını buldu. Kırım’ı ilhak eden Rusya Federasyonu Ukrayna’nın doğusu’ndaki Rusya yanlısı bağımsızlık taraftarlarının bazı şehirlerde başlatmış oldukları ayaklanmalara ilgili olarak Moskova’nın herhangi bir askeri müdahalede bulunmayacağı sözünü verdi. Kısaca soğuk, ama Soğuk Savaşta göremediğimiz derecede zoraki bir anlaşma havası hâkim uluslararası politikada.
 
Batının kar-zarar hesabı
 
Uluslararası toplum Rusya’nın Kırım’dan sonra bu kez de Ukrayna’nın doğusuna yönelik askeri bir müdahalede bulunacağı beklentisine girmişken AB, ABD, Rusya Federasyonu ve Ukrayna temsilcilerinden oluşan Dörtlü Cenevre’de biraraya geldi. Diplomatik görüşmeler sonucunda tarafların Ukrayna’nın geleceğiyle ilgili olarak bir federasyon formülü üzerinde anlaşmış olmaları oldukça dikkat çekicidir ve ancak yukarıda bahsettiğimiz çerçevede anlaşılabilir. Rusya ve Batı siyasi modelleri arasında bölünmüş Ukrayna sokaklarında federasyon fikrinin etkili olmasının zorluğunu bilen Batılıların bu aşamada Rusya Federasyonu’nun bu konudaki önerisini kabul etmiş olmaları aslında basit bir kar-zarar hesabına dayanmaktadır. Avrupa-Atlantik dünyasının belli başlı üyeleri gelecekte Ukrayna’da yaşanabilecek olası bir krizde ortaya çıkacak kendilerine yönelik maliyetin her hâlükârda minimum seviyede tutulmasını amaçlamaktadırlar.
 
Washington risk almaz
 
Tabii, Washington ve Brüksel’in böyle önemli bir konuda ortak hareket etmelerinin kendileri bakımından özel ayrı ayrı nedenleri var: Öncelikle bilinen gerçek, AB üyesi ülkelerinin pek çoğu enerji ve ticaret alanında Rusya’ya ciddi oranda bağımlılar ve bu bağımlılıkları yüzünden Kırım’ın ilhak edilmesi sırasında Moskova karşında tepkilerini sınırlı mahiyetteki yaptırımlarla kısıtlamak zorunda kaldılar. Elbette ABD-Rusya ilişkisinde bu çeşit bir bağımlılıktan söz etmek zor fakat Washington’un da Rusya ile olan ilişkilerinde özen göstermek zorunda olduğu başka hususlar var. Obama Yönetimi küresel düzeyde karşı karşıya kaldığı bazı önemli güvenlik konularında (Suriye’nin geleceği meselesi, İran nükleer görüşmeleri meselesi, ABD askerlerinin Afganistan’dan çekilmesi sonrası ülkenin geleceğiyle ilgili güvenlik meseleleri gibi) Moskova ile işbirliği yapmanın getireceği yararları düşünmek zorunda.
 
Sözün özü, Washington Ukrayna krizi nedeniyle küresel boyutta önem verdiği güvenlik problemlerinin çözümünde değerli bir ortak, işbirlikçi olarak gördüğü Rusya’nın desteğini asla kaybetmek istemez.
 
Rus hakimiyet inşası
 
Rusya Ukrayna krizi esnasında sürdürdüğü iddialı politikası sonucunda şimdilik kazançlıymış gibi görünmektedir. Avrupa-Atlantik dünyası bugün Kırım’da ilhak sonrası vukuu bulmuş örtülü Rus hâkimiyetini artık kabul etmiştir. Dolayısıyla, Moskova yönetimi Kırım sonrası uluslararası ilişkiler ortamında Ukrayna’daki gerilimi daha fazla tırmandırmanın gereksiz olduğunun daha da ötesi kendi lehine olmadığının farkındadır. Soğuk hava dalgasının ciddi bir fırtınaya dönüşmeyecek şekilde tutulmasının Rusya açısından başka bir önemi daha var:
 
Batı’yla yaşanacak olası bir krizde Moskova-Avrupa ticareti ve doğal gaz sevkiyatının sekteye uğraması AB ülkelerini zorlayacağı kadar Moskova’nın da hidro-karbon gelirlerini olumsuz etkileyecektir. Bu da Rusya’nın asla tercih etmeyeceği bir durumdur.
 
Sonuçta, akılcı düşünüldüğünde ilgili tarafların aralarındaki gerilimi belirli bir seviyenin üzerine çıkarmaları bugünün koşullarında hiç de rasyonel bir girişim olmayacaktır. Bu nedenle, gerek Rusya Federasyonu gerekse Avrupa-Atlantik dünyası Kırım’ın ilhakı sonrasında Ukrayna’da gerilimi Moskova’nın federasyon fikri üzerinden anlaşarak çözme eğilimine yönelmişlerdir. Rusya bu pazarlık sürecinde eğer başarılı olabilirse, Ukrayna’daki federal birimlerin otonomisi üzerinden Ukrayna’nın geleceği üzerinde belirleyici bir aktör haline gelebilecektir.
 
Sinyaller ve tahminler
 
Avrupalılar ise özellikle Orta ve Merkezi Avrupa ile Baltık ülke vatandaşlarının 1991’den bu yana var olan saldırgan Rusya konusundaki endişelerini yatıştırmak için İttifak çerçevesinde Moskova’yı doğrudan hedef almayan bazı yeni güvenlik düzenlemelerine gitmeyi tercih edeceklerdir. Bu gözden geçirme dönemi AB için de geçerli olacak, Brüksel uluslararası ilişkilerde bir süredir bende varım diyen iddialı Rus siyaseti karşısında bugüne kadar uygulamakta olduğu Avrupa Ortaklık İlişkileri (EaP ) ile Yeni Komşuluk Politikalarını muhtemelen revize edecektir.
 
Soğuk hava dalgası Avrupa semalarından ne kadar sürede uzaklaşır bugün için söylemek zor, ancak gözümüzü Washington’a çevirdiğimizde ABD-Rusya ilişkilerinin geleceği konusunda daha net tahminlerde bulunabiliriz.Washington Rusya’nın Ukrayna için öne sürmüş olduğu federasyon formülüne onay vererek bir bakıma Moskova ile gelecekte önemli güvenlik konularında yeniden işbirliği yapabileceğinin sinyalini vermiş ve böylece Rusya ile yakın ya da uzak bir gelecekte yeni bir Soğuk Savaş yaşamak istemediğini belli etmiştir.