‘Uzun Adam’ı devirmek ‘Yeni Türkiye’nin ipini çekmek!

0
23.03.2014


‘Uzun Adam’ı devirmek ‘Yeni Türkiye’nin ipini çekmek!

28 Şubat Süreci’nin en kötü etkilerinden biri de kadim kültürümüze ve bu kültürün geleneğine ait bilgilerin edinilme biçimi üzerinde gözlenebilir belki. Fakat toplumun genlerine işlemiş haytalık, Devlet’in ideolojik aygıtlarını bu meselede tufaya getirdi! Hayta çocuklardık çünkü ve kadim kültürümüze ait bu bilgiler edinilmeye devam etti. Belki biraz edinme yaşı, biraz edinme biçimi etkilendi. Mesela bu neviden “Necasetten taharet” olmazsa “namaz” olmaz, dahası namaz kılamazsın bilgisini edindik. Bu bilgi bize namazı, namazın kılınabileceği bir mekânda, namazı kılabilecek bir temizlikte eda etmek gerektiğini öğretti. Yani, bedeni ve namaz kılınacak mekânı, namaz kılınabilecek bir hale getirmek Devlet’in görevi değil bir defa! Bu biline dedik, bildik. “Hadesten taharet” de “necasetten taharet” de birey olarak kendi görevimiz olduğunu da belledik. Başka şeylerin de bellenmesi gerekiyordu. Onları da büyüyünce belledik!

Hemen şunu belirtelim: Tasfiye edildiği söylenen, ama aslında bir algı operasyonu olan Ergenekon bizim önemli necasetlerimizden biriydi. Fakat işte Ergenekon tasfiye edildiği söylenen derin devlet değildi. Derin Devlet denilebilecek ve şu an başında Ejder olarak adlandırılan büyük işadamının bulunduğu üst yapı için kullanılsa bu adlandırma daha doğru olabilir. 2006 yılının ortalarında yönetme ayrıcalıklarına son verilen bu baronlar konseyinin oluşturduğu üst yapı ise halen etkinliğini sürdürüyor. Halen etkinliğini sürdürüyor, çünkü medyanın yüzde 90’ını halen üst yapı, yani Yaşlı Kurt kontrol ediyor. Üst yapı halen etkinliğini sürdürüyor, çünkü bir marjinal sol örgütün yüzlerle ifade edilen STK’da etkinliği devam ediyor. Bu marjinal sol örgüt 28 Şubat Süreci’nde de etkin olduğu STK’ları harekete geçirerek “sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemlerini “hükümet gitsin” eylemlerine dönüştürmüştü. O örgüte ihale de örgütün “manevi lideri” vasıtasıyla verilmişti. Dönemin muktedir vesayet sahiplerinin en önemlisini oluşturan cihet-i askeriye ile örgüt liderinin bir araya gelmesini ise liderin hısımı bir Danıştay mensubu sağlamıştı. 28 Şubat Süreci dedik de aklıma geldi, aslında bu sürecin fitili Kale Planı denilen ve günümüzün diliyle çözüm süreci olarak adlandırılabilecek plan MGK Toplantısı’nda ele alınıp yürürlüğe konulma iradesi gösterilince ateşlendi gibi geliyor bana. MGK’dan sonra plan Bakanlar Kurulu’ndan da geçmiş olmasına geçmişti. Fakat Başbakan Süleyman Demirel idi. Demirel’in ise üst yapının etki alanında biri olduğu çok bilinen bir sır idi. Kale Planı, Başbakan Tansu Çiller zamanında uygulamaya konulmuş, ama planı uygulayacak saha elemanları dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ifadesiyle “Planı yanlış anlamış öküz herif” denilebilen personelden oluşuyordu. Kale Planı hazırlandı, aradan neredeyse iki yıl geçtikten sonra uygulamaya konuldu, ama bu arada hem planın hazırlanmasında irade sahibi olanlardan, hem de planın uygulanmasında irade göstermesi kesin olanlar birer birer öldürüldüler. Planla ilgili ilk infaz edilen kişi dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis idi. Sonraki infazları hatırlayabilirsiniz belki. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Devlet eski Bakanlarından Adnan Kahveci, MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abbas infaz edilen devletin tepe noktalarındaki kişilerdi.

‘One minute’

Hükümet ve Başbakan Erdoğan için bardağı taşıran damlalardan biri “one minute” idiyse, diğeri de Mavi Marmara’nın Gazze’ye yardım ulaştıracağım, ambargoyu deleceğim diye ayak diremesiydi. Hatırlayanlarınız olacaktır “one minute” olayından sonra 28 Şubat Süreci’nin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “bunun faturası, bunun cevabı ağır olur” anlamında cümleler kurmuştu. Demirel, hem Başbakanlıkları döneminde, hem Cumhurbaşkanlığı döneminde üst yapının etki alanında bir siyasetçiydi. Halen de öyledir. Zaten öyle olduğu için Mehmet Haberal Ergenekon Davası’ndan gözaltına alınınca Esenboğa Havaalanı’na kadar giderek yolcu etmiştir Haberal’ı.

“One minute” olayında doğrudan konuya dâhil edilemeyen Hizmetçiler, Mavi Marmara’nın yola çıkma ısrarından sonra topa girmek zorunda kaldılar. Hizmetçiler en tepe noktadan olaya müdahil olarak İsrail’i kayıran, İsrail’i haklı gösteren açıklamalar yaptılar. Üstelik Mavi Marmara’nın ısrarla Gazze ambargosunu delme girişimi tam da MİT’in başına yeni bir Müsteşarın atandığı döneme rastlamıştı. Hizmetçilerin bir kısmı Mavi Marmara’yı eleştirirken, bir kısmı da yeni atanmış MİT Müsteşarı’na saldırıyordu. Hatırlayın o günleri, o günlerde medyanın yaptığı yayınları. Üstelik Hizmetçilerin en büyük gazetesinde ısrarla İran aleyhine yapılan haber ve yorumları hatırlayın.

MİT krizi-okyanus ötesi

Sonrası ise çorap söküğü gibi geldi. 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı, bir önceki Müsteşarı, Müsteşar Yardımcısı üzerinden bir darbe teşebbüsü içine girdiler. Gerekçe ise 1990’ların başında merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın dirayetiyle MGK Kararı olarak çıkan Kale Planı sonrasında yaşananlar gibi, Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla başlatılan Oslo Süreci’nde yer alan unsurların Oslo’daki görüşmelerde yaptıkları, söyledikleriydi. Oslo’da yer alan unsurları bertaraf ederek talimatı veren Başbakan ve bütün bunlara onay veren Cumhurbaşkanı’nı da derdest etmek istediler. Fakat yine dirayet devredeydi ve bunu başaramadılar.

MİT üzerinden darbe teşebbüsünün yapıldığı yılın teşrinlerinde okyanus ötesinde etkisi günümüze kadar devam eden çok önemli bir toplantı yapıldı. Toplantının başkanlığını Ejder’in yaptığı bilmesi gerekenler tarafından biliniyor. Ejder’in başkanlığında yapılan toplantının tek gündem maddesi Başbakan Erdoğan’ın Başbakanlığından kurtulmak ve Türkiye’de icra edilecek eylemlerde yer alacak kitlelerin kanaat önderleriyle mümkünse yapılacak yeni ittifaklardır. İttifakın yeni bir üyesi vardır artık ve biz bunları kendi adlandırmalarıyla Hizmetçiler olarak tanıyoruz. Hemen ardından 2013 yılının Şubat ayının sonlarına doğru bu kez İstanbul’da yine Ejder’in başkanlık ettiği toplantıya ise 30 civarında büyük işadamı katılmıştı. O toplantıda ise Ejder toplantıya katılanlardan bağlılık ve saf belirleme istemişti. Toplantının mihverinde bulunan soru cümlesi şöyle basitleştirilebilir: “O adamla mı birliktesiniz, yoksa benimle mi?” O adamla kastedilenin Başbakan Erdoğan olduğunu anlıyorsunuz herhalde! Ejder’in başkanlığındaki bu toplantıya muhafazakâr bilinen 6-7 civarında büyük işadamı da katılmış. Onlar da bağlılıklarını belirtmişler Ejder’e.

Sonrası ise hızlandırılmış bir film gibiydi sanki. Arada yine bir okyanus ötesi toplantısı var, ama bu toplantıda Ejder yok. Ejder’in, Ejder’in eniştesinin, üst yapının daha önceki yıllarda yürüttüğü operasyonlarda çok ciddi katkılarda bulunmuş ve şapkasını hiç kaptırmamakla övünen bir zatın “selam ve taleplerini” götürmek üzere görevlendirilmiş bir büyük işadamları heyetiyle yapılmış okyanus ötesindeki toplantı. Toplantıda alınan kararların Mayıs ayı sonrasında uygulamaya konulduğuna hepimiz şahit olduk. ABD gezisi öncesinde meydana gelen Reyhanlı’daki bombalı saldırıları da bu toplantıya yazmamız gerekiyor mu bunu doğrusu kestirebilmek pek mümkün değil. Daha sonra ortaya çıktı ki, Reyhanlı bombalamalarıyla ilgili görevlendirilen savcı 10 gün boyunca araştırma için Reyhanlı’ya gitmekte üşenirken, 1 Ocak’ta yine o bölgede MİT TIR’ına yapılacak baskından saatler önce baskın bölgesine gelmiş ve TIR’ın gelmesini beklemişti. Üstelik yanında ciddi bir kolluk kuvvetiyle birlikte yapmıştı bunu.

TÜRGEV etkisi

Reyhanlı bombalamalarının hemen ardından Gezi olaylarını yaşadı Türkiye. Gezi olaylarının hemen ardından 3 Temmuz’da Mısır’da askeri darbeyi neredeyse canlı yayın olarak izledik. Mısır’da General Sisi’nin adamlarının sabah namazı kılan Müslümanları, Cuma namazından çıkan Müslümanları otomatik silahlarla taramasını izledik. Kurtlar Medyasındaki Hizmetçilerin de gezide ölenler için döktükleri gözyaşlarının çok azını bile Mısır’da namaz kılarken katledilen Müslümanlar için akıtmadıklarına şahit olduk. Peşinden ise bardağı taşıran bir başka damlanın olduğu daha ortaya çıktı. TÜRGEV, Türkiye’nin değişik şehirlerinde yurtlar inşa ediyordu. TÜRGEV’in yurt inşa etmesinin bardağı taşıran damlalardan biri olduğunu ise ancak darbe teşebbüsünün engellenmesiyle öğrenebildik. Yurt inşa edilmesi demek Hizmetçiler için eleman devşirdikleri alanın daraltılması anlamına da geliyordu aynı zamanda. Eleman devşirilen alanlarla ilgili rahatsızlıklarını aslında 4+4+4 olarak formüle edilen yeni eğitim anlayışının uygulamaya konulmasıyla kıyısından köşesinden başlattıkları yeni eğitim sistemi eleştirilerinden hareket ederek anlamamız gerekiyordu, ama anlamadık. Vakıf Ağabey gibi birtakım insanların devşirilmesi de bununla sekteye uğrayabilirdi çünkü. Bu ise Hizmetçiler için feda edilebilecek bir mevzi değildi.

17 Aralık’ta İsrail ve ABD’li neoconların saldırısına maruz kalmış, ABD Kongresi’nde yaptırım uygulanması için imza bile toplanmış olan Halkbank’ı dosyaya ilave etmekle aslında niyetin yolsuzluk soruşturması olmadığı, hedefin doğrudan Yeni Türkiye olduğu açığa çıktı. 24 Aralık’ta Fethullah Gülen’den gelen mektup Türkiye Cumhuriyeti’nin en tepe noktasına iletilmiş olmasına rağmen, ertesi gün ikinci darbe teşebbüsü uygulamaya konuldu. 25 Aralık’ta yapılmak istenen, ama gerçekleştirilemeyen operasyonun bir özelliği ve Yeni Türkiye’nin ipini çekmeye dönük bir yönünün olduğu ortaya çıktı:

-Türkiye’nin en büyük projeleri arasında yer alan İstanbul’a üçüncü köprü,

-Yine Türkiye’nin en büyük projelerinden biri olan İstanbul’a üçüncü havaalanı,

-Özelleştirilen HES’lerle ilgili,

-Marmaray’la ilgili işadamları gözaltına alınmak istenmişti. Tabii buna bir de TÜRGEV’in yönetiminde yer alan Başbakan Erdoğan’ın çocuklarını da katmak gerekiyor. Başbakan Erdoğan ile görüşen Taksim Platformu Gezi eylemleri olarak anılan eylemlerin sona erdirilmesi için neler talep etmişti bir hatırlamakta fayda var:

-İstanbul’a üçüncü köprü yapılmasın.

-İstanbul’a üçüncü havaalanı yapılmasın.

-HES özelleştirmeleri iptal edilsin.

-Kanal İstanbul yapılmasın.

-Nükleer santral yapılmasın.

Taksim Platformu’nda hangi grupların yer alacağı 2012 teşrinlerinde okyanus ötesinde Ejder’in başkanlığında yapılan toplantıda kararlaştırılmış, masaya oturulduğunda nelerin talep edileceği de karar altına alınmıştı. 1 Ocak tarihi itibariyle MİT’e karşı bir operasyonla uyandık. İstihbarata karşı yapılan operasyonları ekonomik cephede operasyonlar takip etti. Ziraat Bankası’nın Bosna’daki “0 faizli kredileri” ifşa edildi. Bununla da yetinilmedi, Türkiye’nin Somali’ye yaptığı nakit para yardımları ifşa edildi. Şubat ayının ikinci yarısında şok bir gelişmeyle “bu kadarı da olmaz” dedirten gelişmelere şahit olduk. Ejder ile Yaşlı Kurt’un Hizmetçileri binlerce kişiyi 3 yıl boyunca dinlemiş, kaydetmiş ve bu kayıtlarını bir yerlere “servis etmişler”di. Her şeyin üstüne tüy diken gelişme ise Devletin tepe noktalarının kullandıkları kriptolu telefonlar da dinlenmiş ve kayıtların servis edilmesinin ortaya çıkması oldu.

Bunların hepsi birer “vatana ihanet” girişimiyken Yaşlı Kurt’un denetimindeki Hizmetçiler bütün hatlarıyla “vatana ihanet” kavramını itibarsızlaştırma yayınlarına başladılar. Hem Ejder, hem Yaşlı Kurt, hem de Hizmetçiler yeni bir dil geliştirmişlerdi. Bu dilin ise enine boyuna incelenmesi gerekiyor. Bu dil bizim hayatımızı doğrudan etkileyecek çünkü. O dil çok yamuk bir dil çünkü!

MİT üzerinden darbe teşebbüsünün yapıldığı yılın teşrinlerinde okyanus ötesinde çok önemli bir toplantı yapıldı. Ejder’in başkanlığında yapılan toplantının tek gündem maddesi, Başbakan Erdoğan’ın Başbakanlığından kurtulmak ve Türkiye’de icra edilecek eylemlerde yer alacak kitlelerin kanaat önderleriyle mümkünse yapılacak yeni ittifaklardı...

[email protected]