Yeni sürüm “tehlikenin farkında mısınız?”

0
3.09.2012

“Tehlikenin farkında mısınız?” türünden kampanyalarla dindar ve muhafazakâr insanları bir tehdit olarak topluma kabul ettirmeye çalışan “muhayyel Kemalist özneler”in savlarının daha incelikli, daha girift versiyonları bunlar...


Yeni sürüm “tehlikenin farkında mısınız?”

MURAT GÜZEL/ Yazar

Bülent Somay, Çokbilmiş Özne adlı kitabında da yer alan ve kendi biyografisinden yola çıkarak 2000’lerin başında, AK Parti iktidarının hemen öncesine tekabül eden bir dönemde yazdığı “Bir Garp Mukallidi Züppe’nin İtirafları” başlıklı yazısında Türkiye’deki popüler siyasal kültürde şu üç figürün birbirinden ayırt edilebileceğini savlamıştı: “Garp mukallidi züppe”, “muhayyel Kemalist özne” ve “yobaz”. Nietzsche’nin terimlerini kullanan Somay’a göre “Garp mukallidi züppe” Dionysosçu bir tavırla tüm hal ve hareketlerinde, Batı’yı taklidinde aşırılığın temsilcisi iken “muhayyel Kemalist özne” bir tür Apolloncu’lukla, kendiyle çatışma içindeki bir “denge”yi gözetir. Somay, “yobaz” olarak nitelediği üçüncü toplumsal figürü ise (belki de yetiştiği ortamlarda bu figürle kastedilen kesimlerle fazlaca karşılaşmamasından dolayı) psikanalitik çözümlemelerinin peşinen dışında tutmayı, deyim yerindeyse “keşfedilememiş bir kıta” olarak bırakmayı yeğlemişti. Bu figür için Somay’ın analizinin benimsediği şey tam da laikçi bakışın “gerici” sıfatına varan bir küçümsemedir.

‘Muhayyel Kemalist özneler’

Bana kalırsa, Somay’ın “Garp mukallidi züppe”nin bakış açısından psikanalize dayalı olarak yaptığı bu toplumsal tipoloji tasnifi, bazı önemli düzeltmeler yapılması kaydıyla halen geçerliliğini koruyor. Belki bu düzeltmelerin başında Somay’ın “yobaz” diyerek analizinden “peşinen” dışladığı “muhafazakâr-dindar çoğunluk” yazının yazılma dönemlerine nazaran daha belirgin ve kamusal görünürlülüklerinin daha da artmış durumda olması geliyor. (Yeri gelmişken bizim de kabul eder göründüğümüz bu tespit temel bir varsayıma, dindar ve muhafazakârların daha önce yoğunluklu bir şekilde herhangi bir kamusal görünüme sahip olmadığı varsayımına dayanıyor. Hâlbuki bu varsayım da epey tartışmalı, yani ‘kamusal görünüm’ kişisel tercihlerle, niteliklerle alakalı sahip olunan bir şey değil. Toplumsal olarak bazı iktidar- baskı mekanizmalarıyla kurulan sosyal bir mekân kamu. O kamuya kimin girip girmeyeceği, orada neyin görülüp gösterilip neyin görülüp gösterilmeyeceğine dair bir kavganın sürdüğü bir alan.) İkinci önemli düzeltme Somay’ın o yazısında bu üç toplumsal tipolojiye dair dile getirdiklerinin sadece psikanalizin sınırları içinde kalması dolayısıyla gerekli. Sözgelimi muhafazakâr-dindar insanların kamusal görünürlük kazanmalarına muhayyel Kemalist öznelere nazaran daha şedit tepkileri, Somay’ın onlara nazaran bu tür konuları daha umursamaz gördüğü “Garp mukallidi züppe”lerin verdiğini tespit edebiliriz.

Yaşam tarzı tekelleri

Somay’ın yazısının yayınlandığı günden bugüne ülkede ne değişti? Öncelikle şu: Garp mukallidi züppelerin muhafazakâr Kemalist özneleri iki de bir dövmekte kullandığı “dindarların hakları”, “başörtüsü” vb. sopaları; bizatihi sözü edilen mazlum ve mağdurların, bu tür meşrulaştırıcı-savunmacılara ihtiyaç duymaksızın kendi haklarını kendi mücadeleleri neticesinde kazanmaları ve ülkedeki baskıcı ve dışlayıcı toplumsal, siyasal ve ekonomik güç örüntülerini “geri dönmemecesine” değiştirmeye, demokratikleştirmeye girişmeleri neticesinde işlevsizleşti. “Garp mukallidi züppeler” bu duruma kendi iktidarlarının bu demokratikleşme süreçlerinden azade kılınması şartıyla tahammül edebilirlerdi. Ancak süreç “züppelerin” dokunulmaz gördükleri kendi iktidarlarını da aşındırdıkça, dünün sopaları olan muhafazakâr-dindarlara bu kez “muhayyel Kemalist özneler”in yaşam tarzları vb. üzerinden dile getirdikleri korkular, kuşkular sopa haline dönüştürülerek vurulmaya başlandı.

Başörtülülerin araba ya da cip kullanmalarından tutun da muhafazakâr-dindar insanların sadece garp mukallidi züppelerin yaşayabileceği zengin muhitlere taşınmalarına, ülkenin ürettiği zenginliklerden pay talep etmelerine kadar birçok farklı “örneği” fırsat bilen züppelerin alt-orta sınıflardan üst-orta sınıflara geçen dindar ve muhafazakârları küçümseme, aşağılama, suçlama edimleri bir anda fark edilecek ölçüde arttı.

“Tehlikenin farkında mısınız?” türünden kampanyalarla dindar ve muhafazakâr insanları bir tehdit olarak topluma kabul ettirmeye çalışan “muhayyel Kemalist özneler”in (şimdiki adlandırılmalarıyla “ulusalcı”ların) savlarının daha incelikli, daha girift ve dolambaçlı yollardan dile getirildiğine şahit oluyorduk bugünlerde. Ulusalcı savlara nazaran daha incelikli, daha ikna edici, daha baştan çıkarıcıdır bu savlar, çünkü tarihin görüp görebileceği en tartışmacı, en polemikçi sınıftır “burjuvazi.”

Akıl çelici tezler...

“Dünün mazlumlarının, bugün iktidara gelince zalimleştikleri” iddiası bu polemiklerin dayandığı en önemli yapı taşını teşkil eder. Akıl çelicidir, çünkü özellikle Türkiye’de modern siyasal zihinler iktidar ile zulmü, iktidar ile kibirlenmeyi hep bir arada düşünmeye, özdeşleştirmeye meyyal zihinlerdir. Muhalefette mazlum ve mağdur olan iktidara gelince zalimleşir bu ülkede, gadre uğratır dün gadre uğrayanlar. İktidar, intikamcıdır bu anlayışa göre!

Politik görüşü ne olursa olsun, bizim Somay’ın tasnifine uyarak ekonomik konularda alabildiğine saf ve muhayyelliği ölçüsünde belirsiz bir tavra sahip Kemalist öznelerden ayırt etmek için benimsediğimiz biçimiyle “Garp mukallidi züppeler”den mürekkep Türk burjuvazisinin tarihsel gelişimi bakımından Batılı sınıfdaşlarına nazaran daha devlete bağımlı olduğu söylenebilir. Devletin malı Türk burjuvazisinin denizidir. Bu denizin plajlarını halk basınca vatandaş denize giremez!

İki kez suçludur Müslüman, muhafazakâr, dindar artık ne derseniz deyin  “aşırı egemen”lerin gözünde hep “o mahut”, “o mazbut” kişiler! Suçludurlar, çünkü onlar kendilerine “aşırı egemen”lerce biçilmiş sınırların ötesine geçmişlerdir. En liberal, en çoğulcu yazarlarımız bile “çoğulculuk” dedilerse, “farklılıklarımızı koruyalım” dedilerse bu elbette sahip olunan farklılıkların toplumsal işaretlerinin de korunmasını anlamına gelirdi; cipe binmek sözgelimi bu açıdan bir farklılık işaretiydi, muhafazakar kadınlar da cipe binerse burjuvazinin kadınlarının cipe binmesinin ne farkı kalacaktı ki? 

Suçludurlar, çünkü aşırı egemenlerin zihnindeki Müslüman, muhafazakâr, dindar siluetlerine de halel getirmektedirler. Haminnelerinin, paşa dedelerinin muhafazakârlığından, dindarlığından uzaktır bu kişiler. Bundan büyük ayıp olur mu, bundan büyük suç olur mu?

Handiyse “Bize bir peygamber gelecekse bunun melek olması gerekmez miydi?” sorusunu yönelten Mekkeli müşriklerin halet-i ruhiyesidir Türkiye’deki “aşırı egemenler”in yaşadığı ruhsal girdap. Ne demişlerdi müşrikler, hatırlayalım: “Bu (Hz. Muhammed) da yemek yiyor bizim gibi, çarşı pazarda geziyor!” Bu Müslümanlar, dindarlar, muhafazakârlar da onlar gibi cipe binince, hayat standartlarını yükseltince Müslüman, muhafazakâr ya da dindar olmamanın ne cazibesi kalıyor ki hem?

[email protected]