26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

İlle edep, ille edep!

Bazı arkadaşlar da sınırsız özgürlüğün getirdiği değerlerin eteğine tutunup trend devşirmeye çalışıyor. Söyledikleri, yazdıkları, yaptıkları ilk elde pek de insancıl gelebiliyor ortalama okura. Ama esas mesele şu ki barış dilini kurmanın yolu önce saygıdan geçer.

Gülcan Tezcan2 Ağustos 2014 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
İlle edep, ille edep!

İnsanın bir kez şirazesi kaymaya görsün, sapla samanı karıştırdığı yetmez, kaş yapayım derken göz çıkartır. Gezi sürecinden beri yükselen değerimiz sonsuz, sınırsız özgürlük. Özgürlüğün en basit tanımını bile umursamayan, alabildiğine bencil ve başına buyruk bir hayat tarzını savunur olduk nicedir. Herkes her şeyi yapabilir, söyleyebilir, yazabilir.

Kazara toplum, ahlak, değerler ya da aile gibi kavramlarla birlikte yaşamanın ölçüsü hatırlatıldığında ise hemen bir yaygara koparılıveriyor. ‘Özgürlükler elden gitti’, ‘Aman da ne kara günlere kaldık’, ‘Memleket memleket olalı böyle baskı görmedi’ çığlıkları arasında ölçüsüzlük mübah hale getiriliyor.

HEM DİRİYE HEM ÖLÜYE SAYGI

Bazı arkadaşlar da sınırsız özgürlüğün getirdiği değerlerin eteğine tutunup trend devşirmeye çalışıyor. Söyledikleri, yazdıkları, yaptıkları ilk elde pek de insancıl gelebiliyor ortalama okura. Sözgelimi Murat Menteş’in Ot dergisinde yazdığı ve Ertuğrul Özkök’ün de geçen hafta büyük bir ‘keyif’le köşesine taşıdığı yazısı... Bir yandan ‘ülkenin felakete gittiği’nin kabulü ve bunun sorumlusunun da ‘erkekler’ olduğu gibi bir çıkarımla -bir yandan kendince çok zekice bir buluşla- kuyunun etrafından dolanarak hasmına had bildiriyor. Öte yandan kurtulursak kadınlar sayesinde kurtuluruz gibi ‘naif’ ama en çok da feministleri mutlu edecek cümleler sıralıyor.

Erkek egemenliğinin, erkek bakışının hele de bizimki gibi ataerkil toplumlarda nasıl arazlara yol açtığı hepimizin malumu. Buna karşılık sözgelimi çözüm sürecinde annelerin ettiği duaların, çırpınışların, barıştan yana tavır almış olmalarının etkisini de kimse inkar edemez.

Ancak toplumdaki bütün sorunlar erkeklerin başının altından çıkmadığı gibi umudu kadınlara bağlayarak toplumu düze çıkaracak iyi niyetin sadece kadınlarda varolduğunu düşünmek de çok sağlıklı bir bakış açısı değil. Kötü giden bir şeyler varsa bu toplumun bütün bireylerinin gayreti ve iyi niyetli çabalarıyla düzelebilir. Yoksa bir gün kadınları kurtarıcı diye bekleriz, bir gün çocukları... Sonra da ateşi körükleyenleri alkışlayıp ne kadar da özgürlükçü olduğumuzdan dem vurarız.

Ama esas mesele şu ki barış dilini kurmanın yolu önce saygıdan geçer.

Hem diriye hem ölüye saygıdan... Bu dünyadan göçmüş birinin gidişini kendi karamsarlığına bağlayıp kendi kötücüllüğünü onun üzerinden onaylamak ne kadar insafa, iz’an’a sığar? Ayşe Şasa için “Besbelli biraz da umutsuzluktan hayata veda eden...” şeklinde bir cümle kurmak onu hiç tanımamış olmak anlamına gelir. O halde tanıtayım; Müslümanlardan ümidini bir an bile kesmeyen, etrafındaki herkese en zor zamanlarda bile gönlünün bütün genişliğiyle ümitvar olmayı salık veren bir gönül ehlidir Ayşe Şasa, böyle biline.