25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Komiser Cafer ile alakam yok ama Servet Abi aynı bana benziyor

Şehir Tiyatroları’ndaki 50’nci yılında Cibali Karakolu oyununda rol alan usta oyuncu Zihni Göktay, meğerse ta 11 yaşından beri Komiser Cafer’i canlandırmak istiyormuş! Ulan İstanbul dizisinde ‘Servet Abi’ rolünde izlediğimiz Göktay ile kendisini alkışlamaktan alyansını kaybeden izleyiciden İETT denetim kartına çok özel bir söyleşi...

İnci Döndaş15 Kasım 2014 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Komiser Cafer ile alakam yok ama Servet Abi aynı bana benziyor

-Tiyatroda 50 yıldır sahnedesiniz. Bir ömür... Nasıl geçti?

Şarkının ‘Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım’ mısrasındaki gibi... Şöyle bir baktım da 22’si müzikal olmak üzere 82 oyunda rol almışım. 22 de filmde rol aldım. ‘Bir muhasebesini yapayım’ dedim de o kadar şeyi nasıl ezberlemişim ben! Mesleğe başladığımdan beri önemli roller oynadım. Biliyor musunuz genelde kendi yaşımdan büyük insanları canlandırdım.

-Niye öyle oldu?

Bilmiyorum, herhalde bende öyle bir karakter yapısı var. Jön havası olmadığı için pudralarla yaşlandırıldım.

-Karşı çıkmadınız mı hep yaşlıları mı oynayacağım diye?

Ben onu kabullenmiştim. Define Adası’nda 14 yaşında Jim vardır, onu bile oynadım.

-Hem televizyonda hem tiyatroda pek çok karakteri canlandırdınız. Onlar arasında sizde iz bırakanlar kimlerdi?

Birincisi 28 yıl oynadığım Lüküs Hayat’taki Külhanbeyi Rıza. Karakterime tamamen ters biri! Ben öyle maganda, maço değilim. Cibali Karakolu’ndaki Komiser Cafer’i de sevdim. Ben hayatımda Pirelli Takvimi’ne bakmayacak kadar zamparalıkta gözü olmayan biriyim.  37 yıldır mutlu bir evliliğim var. Ama bu Cafer, yanar döner, zampara ve sevgilisi var! Pembe Konağın Gelinleri oyununda yedi ayrı karakter oynamıştım, onlardan biri de yaşlı antikacıydı. Diğer altısı ise konağa gelen damattı. Tam beş yıl oynadım. O karakterleri de sevdim.

-Lüküs Hayat denince akla gelen tek isimsiniz... Oyun artık devam etmiyor.

Hastalandım, ameliyatlar oldum sonra ara verdim iki yıl kadar. Aslında bu kadar ara vermemin başka sebepleri de vardı çünkü nekahat devresi   7-8 ay sürüyordu. Dönebilirdim, istediğim piyesi oynamak için ama... Artık onu seçmeye hakkım olmalı diye düşünüyorum. İpe un serdiler. Erhan Yazıcıoğlu Genel Sanat Yönetmeni oldu. Geçen yaz Ayvalık’tayken beni telefonla aradı ‘Küskünlük filan yok, yeter dinlendiğin derhal görev başına. Seyircin de seni bekliyor. Lüküs Hayat’a bir nokta koyalım. Senin rüyan olan Cibali Karakolu konulacak programa’ dedi. Zaten Lüküs Hayat’ta herkes değişti 28 yılda, bir ben kalmıştım. Sıkılmıştım. Bu oyun yıllar önce de oynanmıştı. Komiser Cafer’i Nejat Uygur canlandırmıştı. Muammer Karaca’nın yazdığı oyundaki politik meseleler, espriler o güne aitti. Üç perdelik oyuna 45 günde hazırlandık. Esprileri günümüze uyarladık.

-Üç perdelik müzikal oynayacak enerjiyi nereden buluyorsunuz?

Vallahi bilmiyorum. Geçen gün, benim kalp ameliyatımı yapan doktorlarım geldi oyunu seyretmeye, onlar da aynı şeyi söyledi. ‘Biz sana kuvvet iğnesi yapmadık’ dediler. Sahne perisi sanırım. Çok seviyorum işimi... Bu tiyatro benim mabedim, daha çok zaman geçireyim, üç cümle daha fazla söyleyeyim ama faydalı olsun istiyorum.

-Neden bu oyunda bu denli  yer almak istediniz?

Bir kere Muammer Abi (Karaca) çok sevdiğim sanatçıydı. Ben yedi yaşımdaydım, bu oyun sahneye konulduğunda. Babam beni götürmüştü izlemeye ama yaşımdan dolayı beni tiyatroya almadılar. Oyunu 11 yaşımdayken izleyebildim. Muammer Abi uzun yıllar oynadı Cibali Karakolu’nu; 1955, 1958, 1964’te üç kez izledim. Aynı bizim Lüküs Hayat gibi Muammer Abi’nin zamanında Cibali Karakolu’nu defalarca izleyenlerin sayısı çoktu.Lüküs Hayat’ı 11 kez izleyen vardı!

-Peki ilk izlediğinizde ne düşündünüz?

Politik espriler, göndermeler hoşuma gidiyordu. Bir de oyunun içindeki entrika cazip geldi. Polis üniformasından dolayı da sevmiş olabilirim, sonuçta küçük bir çocuktum. O zamanlar TOMA yoktu. Gaskonyalı Toma vardı bildiğimiz, tavernacı, Latin Amerika müziği yapıyordu. Ataköy’de sahneye çıkıyordu. İstanbul bir buçuk-iki milyon nüfuslu şirin bir şehirdi, lahmacunu tanımıyor, dürüm nedir bilmiyordu İstanbul’da yaşayanlar. Alafranga yemekler de yapılıyordu mutlaka ama hünkar beğendi, yaprak sarması, lahana sarma, kapuska gibi tencere yemekleri pişirilirdi. Tost ilk kez yapıldığında hadise çıktı! ‘İki dilim ekmeğin arasına peynir koyup makinede bastırıyorlarmış’ diyenler Fatih’ten Taksim’e gitti, makineyi görmeye. Herkes kolesterol ve damar sertliğinden bihaberdi. Lahmacun ilk kez oval iki kapaklı kutularda satılmaya başlanmıştı. Sonra kebapçılar açıldı. Tiyatro kültürü de bununla pararel gitti. Yemek çoğaldıkça tiyatro kültürü azaldı.

-Mutlaka rol almak istediğiniz başka bir oyun var mı?

Umur Bugay’ın yazdığı bir oyun var: Komşu Komşu. Bunun dizisi yapılmıştı, 40 bölüm oynamıştık. Akif Başeğmez adlı aşırı katarakt bir adam var, onu oynamak isterim.

Beni çok alkışlayınca alyansı kaybolmuş

DİLE kolay 50 yıl... Zihni Göktay tiyatroda geçirdiği süre içinde pek çok anı biriktirmiş izleyicisiyle. İşte        onlardan birkaçı... 
 
LÜKÜS Hayat’ı izlemek için yer bulamayan bir çift görmüştüm. Kadın hamile, karnı burnunda, bebekleri olunca uzun süre tiyatroya gelemeyeceklerini söylüyordu. Bunu tesadüfen duydum, iki sandalye ilave ettirdim salona, oyunu izlediler. O bebek şimdi 21 yaşında! Geldi elimi öptü. ‘Sen annenin karnındayken izledin bu oyunu’ dedim.” 
 
Oyun bitti, giyindim, tam tiyatrodan çıkıyorum bir tartışmaya şahit oldum. Bir kadın fuayede “Nasıl olur, feneriniz yok mu, arayıp bulmak zorundayız” diyordu. Nedenini sordum, kadın döndü bana “Sizin yüzünüzden!” dedi ve devam etti: “Oyun sırasında sizi o kadar çok alkışladım ki alyansım parmağımdan fırladı, koltukların arasına düştü ve bulamıyorum.” Depolardan gaz lambası çıkardık, koltukların arasını çalı süpürgesiyle süpürererek bulduk.” 

TAYFUN Türkili vardı, basın halkla ilişkiler şefimiz, Allah rahmet eylesin. Bir gün geldi ‘Ya Zihni, çok enteresan bir şey var Allah aşkına benim odaya bir gel’ dedi. Odasına gittik, bir delikanlı oturuyor. Tayfun gence dönüp ‘Şimdi Zihni amcana anlat konuyu’ dedi. Kız istemeye gitmişler, kayınpeder adayı ‘Sen önce bana Lüküs Hayat oyunundan sekiz kişilik yer bul, ondan sonra kızı iste’ demiş. Delikanlı da bilet bulamayınca çare olarak Tayfun’a gelmiş. Bilet değil davetiye verdik.  Evlendiler, el öpmeye geldiler!”

 

Diziyi izleyen gençler beni keşfetti
 
-Ulan İstanbul  dizisinde Servet Abi rolündesiniz. 

Bir A4 kağıdı senaryoyla bu karakter başladı. Sevildikçe dizideki rolü arttı. 
 
-Peki neden bu kadar sevildi?

Sağduyu... Halkın hislerine tercüman oluyor. Seyirci koltuğunda otururken aklında geçirip de söyleyemediği şeyleri Servet pencereden söylüyor. Bütün sosyal çarpıklıkları eleştiriyor. Adamın çoluk çocuğu olmadığı için, karısıyla da arası iyi değil galiba, kendisini kitaba, dergiye araştırmaya vermiş. Mevlana’dan da konuşuyor, Schopenhauer’dan da. 
 
-Siz Servet’i sevdiniz mi?
 
Çok sevdim. Çünkü Servet, Zihni Göktay. Ben de bir yanlışlık görünce pencereden veya balkondan müdahale ediyorum. Geçen birisi geldi, traktörde elindeki megafonla satış yapıyor. Ben de ezber yapıyorum. Uzun süre gitmeyince ‘Bu senin aleti Atatürk tarla için getirdi, sokak arasında sürmek için değil. Sen bu kadar bağırırsan ben çalışamam ki’ dedim. Servet Bey’i oynarken doğaçlama yapıyorum, bazı şeyleri ben kullanıyorum. 

-Gelen tepkiler nasıl?
 
Ben çarşı pazar dolaşmasını seven biriyim. Metrobüs, vapur, çift katlı otobüs, metro, otobüsteyim. Bu vasıtaların hepsi bana yıllardır bedava. O zaman İETT Genel Müdür Yardımcısı olan Mümin Kahveci, benim otobüsle seyahat ettiğimi söylediğim bir röportajı görmüş, bu denetim kartını vermişti.  Şimdi de 65 yaşı geçtiğim için bedava. Halkın arasında gezerken gençlerin benimle tanıştığını gördüm. Orada Carlos ya da Yaren veya Ferdi’nin hatrına diziyi izlerken beni de keşfettiler! 68 yaşımdayım, genç seyircim oluştu.