26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Nesrin Cavadzade: Kutluğ’un filminde kendimi bir dekor gibi hissettim

Bu hafta vizyona giren, Altın Portakal Ödüllü Kuzu filminin başrol oyuncusu Nesrin Cavadzade, filmde kendini yönetmene bıraktığını, onun kuracağı dünyaya bütün varlığıyla inandığını söylüyor.

SERDAR AKBIYIK20 Aralık 2014 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Nesrin Cavadzade: Kutluğ’un filminde kendimi bir dekor gibi hissettim

Nesrin Cavadzade ile ilk röportajımızı yedi yıl önce yapmıştık. Daha sonra yıllar içinde her filminden sonra konuştuk. Cavadzade, Türk sinemasının önemli kadın oyuncularından biri olduğunu hep kanıtladı. Daima rollerini başkalaştırdı, sorgulayıcı oldu. Kutluğ Ataman’ın Kuzu filminde yine tartışma yaratacak bir rolde izliyoruz Cavadzade’yi. Geçen hafta Annemin Sesi’nde bambaşka bir karakter olarak karşımıza çıkan oyuncu ile bu iki filmi ve çok daha fazlasını konuştuk. 

- Antalya Film Festivali’nde iki filminiz vardı. Daha önceki yıllarda da üç filmle festivale katıldığınız olmuştu. Bu size ne hissettiriyor?

İlk sene çok heyecanlıydım, geceleri uyuyamıyordum. Tamamen filmle nefes alıp veriyor gibiydim. Artık festivalle de yönetmenlerle de arama mesafe koyabiliyorum. Ben filmmişim, o karaktermişim, sanki görücüye ben çıkıyormuşum hissi kayboldu yıllar içinde. Filmin, yönetmenin dünyası olduğunu anladım. Sen en iyi ihtimalle onun bir hizmetkarı olabilirsin.

- Sinemanın aslında bir yönetmen sanatı olduğunu kabullenmekten de yola çıkarak, kamera arkasına yönelik bir düşünceniz, senaryo çalışmanız var mı?

Sinema-Televizyon Bölümü mezunu olmak, kamera arkasını biliyor olmak, kendi senaryo çalışmalarımın olması kararlarımı hep etkiledi tabii. Ama o kısma çok odaklı değilim. Bir noktadan sonra “Ben oyuncu olmak istiyorum” kararı çok net bir şekilde çıktı benim için ve o yoldan yürüdüm. Elbette ki bir tarafımla eleştirelim. “Ben olsaydım ne yapardım?” diye sormadan edemiyorum. Özellikle filmi ilk izlediğimde mesafe koyamıyorum. Mesela Kuzu’yu ilk Berlin’de, sonra Türkiye’de izledim. Ne kadar harika bir film olduğunu ikinci izleyişimde anladım.

- Kuzu’nun senaryosu size geldiğinde ne düşündünüz?

Bana ilk teklif geldikten sonra uzun süre Kutluğ ile buluşamadık. Senaryoyu kendi imkanlarımla buldum, okudum ve çok beğendim. Böyle çok uzun ve bir türlü harman olamayan enerjimiz oldu. Sonunda bir araya geldik ve birbirimize aşık olduk gibi bir şey. Sette de çok az konuştuk, garip bir sinerji oldu aramızda. Gerçek hayatta yakalayamadığımız sinerjiyi sette mükemmel bir şekilde yakaladık. Merkezinde kadının olduğu, kadın kahramanın sürüklediği film çok az yapılıyor ülkemizde. Kuzu’yu çok sert bir feminist senaryo olarak okudum en başından beri. Erkekler dünyasına sıkı bir ders veren çok güçlü bir kadın kahraman vardı ortada. Bir de ilk okuduğumda çok güzel bir ismi vardı filmin: Güneye Bakan Duvar. Sonra Kutluğ onu “Bu çok sanatsal” deyip Kuzu diye değiştirdi ama ben çok sevmiştim.

BİRBİRİMİZE AŞIK OLDUK

- Bazı rollere hazırlanmak gerekir, bazısında oyuncunun kendi içinde biriktirdiklerini kullanması yeterlidir. Bu rol hangisine daha yakındı?

- İlk defa kendimi tamamen Kutluğ’a bıraktım. Hiç bir şekilde direnişim olmadı. Onun kuracağı dünyaya bütün varlığımla inandım ve kendimi filmde dekor gibi hissettim. Kutluğ ‘Her şeyi gösteren oyunculuklar vardır. Şimdi üzülüyorum, şimdi kahroluyorum, şimdi çok mutluyum gibi... Bir de neredeyse satır okuyan oyuncular vardır. Sen bunların arasını bul’ dedi. Şunu çok iyi kavradım: Ben öne çıkan bir unsur olmamalıyım filmde, sadece hizmet eden, temsil eden biri olmalıyım.

Profesyonel oyuncular filmlerden etkilenmezler ama bazı filmler oyuncuların kişisel hayatları ile çakışır, onu etkiler. Bu filmden size ne kaldı, kişisel görüşlerinizi etkileyecek bir şeyler kaldı mı?

- Elbette kaldı. Çünkü ister istemez bir kadın oyuncu olarak, Türkiye’nin kadına bakış açısı ile uğraşmak, sarsmak, karşı çıkmak, direnmek, reddetmek gibi bir içgüdüm var. Kadınlar her gün öldürülüyor bu ülkede. Ayrımcılık en ufak şakalarda, günlük hayatta her an kendini belli ediyor. Medine karakteri üzerinden bunları da sormuş oldum hayata.

HALKLAR KADINDIR, SAVAŞLAR ERKEK

- Annemin Şarkısı filmineki karakter epey duygusal ve mücadele anlamında Kuzu’dakinin tam zıttı. Bir oyuncu olarak oradaki pasifliği nasıl algıladınız?

Ben yelpazemi genişletmeyi çok istiyorum. Kuzu’dan hemen sonraydı bu film. Arada televizyonda da çok sert bir kadını oynuyordum Görüş Günü Kadınları’nda. Bu yüzden Zeynep’i çok istedim. Yelpazenin öteki ucuna gidip başka bir şey deneyimlemek, daha yumuşak bir ton tutturmak, farklı bir oyun bulmak istedim.

- Bu filmdeki annenin özelinde baktığımız zaman, kadının dili siyasetten çok uzak. Kendi hayatını, çocuğunu, ailesini, tarihini koruyor. Bu bakış açısı bize başka bir şey öneriyor olabilir mi?

Elbette. Bence savaşla, iktidarla ilgili her şey erkeksidir. Toprağın kokusunu, ağaçların isimlerini bilmek, bir şeyi korumaya çalışmak, yaşamasını sağlamak kadınsıdır ve halktır. Bu öyküler çoğaldıkça barışı konuşmaya başlayacağız.