19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Yeni Türkiye’nin kültürel hamleye şiddetle ihtiyacı var

Herkes yeni Türkiye’den ve hedeflerinden söz ediyor. Siyasal ve toplumsal hedefler her zamanki gibi ön planda. Benim merakım ise her zamanki gibi ‘kültür’ ve ‘sanat’ alanından yana.

Gülcan Tezcan6 Eylül 2014 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Yeni Türkiye’nin kültürel hamleye şiddetle ihtiyacı var

Her daim en ‘hayati’ ve ‘acil’ mevzulardan sıra gelmesi beklenen kültür-sanat, son yıllarda birbiri ardına atlatılan badirelerin hemen hepsinin kilit noktasında dururken sanki üzerine düşünülmesi, kafa yorulması, proje üretilmesi, harekete geçilmesi hiç de elzem değilmiş gibi davranıldı, davranılıyor.

Bu yeni bir durum değil aslında. Öncelikler sıralamasında kültürün gerilerde kalması Demokrat Parti dönemlerine kadar dayanıyor neredeyse. Sağ iktidarlar kalkınma, gelişme, dış politika gibi başlıklara yoğunlaşırken ajandalarının bir kenarında not edilmiş olsa da kültürü hep sonraya bırakmayı alışkanlık haline getirmişler.

Gençlik yıllarında tiyatroyla hemhal olan ve şiir seven, şiir okuyan eski başbakanımız, yeni Cumhurbaşkanımız gibi yeni Başbakanımız da sanat ve medeniyet düşüncesiyle sıkı bağları olan bir isim. Kurucusu olduğu Bilim ve Sanat Vakfı (BİSAV) ile özellikle teorik anlamda kültürel hayatımıza değerli katkılar sağlayan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun öncelikleri arasında bu alanın da mutlaka yer alacağına inanıyorum.

Kültürel bir zemine oturmayan, fikri temelleri güçlü olmayan kalkınma hareketlerinin toplumu istenen noktaya taşıyamayacağı herkesin malumu. Osmanlı’dan kalan medeniyet bakiyesini yenileyip tazeleyerek yarına taşımamız gerekiyor. Sineması, tiyatrosu, sahne sanatları, yayın dünyası, müzeleri ve bu coğrafyadaki medeniyet birikimini dünya halklarının istifadesine sunacak projeleriyle yeni Türkiye’nin kültürel bir hamleye de şiddetle ihtiyacı var.

ARTIK DERDİMİZ BU OLSUN!

İki yıldır Türkiye’nin onur konuğu olduğu yurtdışındaki uluslararası kitap fuarlarına katıldım. Geçen yıl Londra’da, bir hafta kadar önce de Pekin’deki kitap fuarında Kültür ve Turizm Bakanlığı ve yayın dünyamızın çabalarına şahit oldum. Dünya ölçeğinde entelektüel kamuoyuna ulaşmanın yolu kitap fuarları, film festivalleri ve diğer sanatsal etkinliklerden geçiyor. Bu anlamda hem Türkiye’nin tanıtımı, hem de edebi zenginliğimizin dünya okuruyla buluşması için Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Ticaret Odası, Türkiye Yayınlar Birliği ve Basın Yayın Birliği’nin işbirliğiyle hazırlanan fuarlar büyük önem taşıyor.

Yayıncılarımız gittikleri ülkelerin yayın dünyasıyla işbirliği anlaşmaları yaparken, yazarlarımızın dünya ölçeğinde tanınmasına da zemin hazırlanmış oluyor. Fuarlar kapsamında düzenlenen panellerde yayıncılıkla ilgili sorunlar ve çözüm noktaları konuşulurken kültürel ortaklıklar da kuruluyor.

Kültürel bir zemine oturmayan kalkınma hareketlerinin toplumu istenen noktaya taşıyamayacağı herkesin malumu. Dolasıyla kültür ve sanat projelerine imza atmak ‘hayati’ ve ‘acil’ bir durum.

TEDA Projesi ciddi bir çeviri desteği olarak ülkemiz yazarlarının yurtdışına açılmasına katkı sağlıyor. Yunus Emre Enstitüsü yine Türk dili ve kültürünün dünyaya açılmasında etkin rol oynuyor. Ancak bundan sonraki süreçte medeniyet birikimimizin tüm zenginliği ve çeşitliliğiyle dünyaya açılabilmesi, bu alanda yönlendirici ve belirleyici olabilmesi için kuşatıcı bir kültür politikasına ihtiyaç var. Umalım ki Yeni Türkiye bu anlamda da yenilikçi bir bakışla yol almayı kendine dert edinsin.