19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Ege'nin Unutulan Rodos Ve İstanköy Türkleri

Dünya kamu oyunda Yunanistan’daki Türk Varlığı’nın Batı Trakya ile sınırlı olduğu algısı vardır.

İZMİR/STAR27 Eylül 2014 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Ege'nin Unutulan Rodos Ve İstanköy Türkleri

Bununla birlikte Rodos ve İstanköy (Kos) ağırlıklı olmak üzere Onikiada’da yaşayan ve sayıları 6.000 civarında olan bir Türk nüfus da bulunmaktadır. Yunan makamları, 1923 yılında Lozan Barış Andlaşması imzalandığında Onikiada’nın İtalyan yönetimi altında bulunduğu gerekçesiyle söz konusu soydaşlarımıza “azınlık” statüsü tanımamıştı.

Rodos ve İstanköy (Kos) Adaları 1912 yılında İtalya tarafından ilhak edilmiştir. Daha sonra,1947 yılında Paris Barış Andlaşması uyarınca Yunanistan’a devredilmişlerdir.
Bu yazı, Rodos ve İstanköy Türklüğü’nün Güncel Sorunları konusunda Türk ve Dünya kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Bunlar arasında, Vatandaşlık Sorunu, Eğitim ve Türkçe Öğrenme Hakkı Sorunları, Din ve İbadet Sorunu, Osmanlı Türkleri’nden Kalan Kültür Mirasın Korunması Sorunu, Vakıflar Sorunu, Nefret ve Baskı Ortamı Sorunu gibi konular sayılabilir.

Vatandaşlık Sorunu
Rodos ve İstanköy Türkler’in çoğunluğunu,1573 yılında Rodos’un fethinden sonra ağırlıklı olarak Karaman Beyliği’nden yerleştirilen Türkler ile 1897’de Girit’ten göç eden Türkler oluşturmaktadır.
Rodos ve İstanköy Türkleri,1912’de İtalya’nın Yunanistan adalarını işgal etmesi ile cemaat olarak kabul edilmiştir.1947’de ise adalar Yunanistan’a verilmiştir. Geçen süreç içinde Türkler’in pek çoğu, kültürel kimliklerinin kabul görmemesi, şiddet ve nefret ortamını yaratılması, iş kurma ve gayrimenkul satın almalarına izin verilmemesi gibi nedenlerle Türkiye’ye göç etmiş bulunmaktadır.
1950’den sonra adadan ayrılan bu kişilere Rodos’a dönmeyeceklerine dair belge imzalatılmıştır. Adada kalan Türkler ise vatandaşlıktan çıkarılma korkusu ile uzun yıllar adadan ayrılamamıştır. Bu kişiler adadan ayrılmak istediklerinde önce yabancılar şubesine giderek Yunanistan’a tekrar giriş vizesi almak durumunda kalmışlardır. Bu durumdaki kişilere yalnızca 30 gün süre ile adadan ayrılmalarına izin verilmiş bulunmaktaydı. Ege adaları vatandaşları olarak tanımlanan Türkler ise beş yıl süreli olarak verilen pasaportları ile adadan ayrılabilmişler, ancak bu kişilerin pasaportlarının bitiş süresine kadar adaya dönmemeleri halinde başka bir ülkenin vatandaşlığına geçtiğine karar verilmiştir. Böylelikle vatandaşlıkları sona erdirilmiştir. Pasaportlarının uzatılması için müracaat eden Türkler’in ellerinden pasaportları alınmış,bu kişilere vatandaşlıklarını kaybettikleri bildirilmiştir. Bugün vatandaşlıktan çıkarılan kişilerin sayısının binlerce olduğu tahmin ediliyor. Buna ek olarak Rodoslu olan ve halen Yunan nüfus cüzdanına sahip olan kişilerin dahi, Rodos Belediyesi’nde bulunan kayıtlarının silindiği söylenerek bu kişilere yeni nüfus cüzdanı verilmemektedir.

Eğitim ve Türkçe Öğrenme Hakkı

Rodos’ta Türkçe eğitim veren son okullardan biri olan Süleymaniye Medresesi’nin adı, 1972 yılında Rodos 13. Şehir İlkokulu olarak değiştirilmiş ve o tarihten itibaren ise Türkçe eğitim tamamen yasaklanmıştır. Bugün Rodos’ta yaşayan Türkler devlet okullarına gidiyor, ancak din derslerinden muaf tutuluyorlar. Devlet okullarında eğitim gören Türk çocukları, bugün Türkçe’yi çok az derecede konuşabiliyorlar. Bu okullardan mezun olan çocukların adalarda mesleklerini yerine getirme konusunda da belirsizlik yaşanıyor. Bugüne dek Rodos’ta hiçbir kamu kuruluşunda Türkler’e görev verilmemiş bulunmaktadır.

Din ve İbadet
Rodos Türkleri, İslam Cemaati İdaresi tarafından temsil ediliyordu. Adaları,1912’den sonra işgal eden İtalya, yerel kararname ile Rodos’ta bulunan müftülük makamını tanımıştır.Bu durum uzunca bir süre Yunan Hükümetleri’nce de sürdürülmüştür. Ancak 1990 yılında cemaat idare heyetinin süresinin dolmasının ardından yerine yeni kişiler atanmamıştır. Müftü Süleyman Kaşlıoğlu’na naiplik eden İhsan Kayserili’ninde 1990 yılında vefatının ardından müftülük makamı resmen kimseye verilmemiştir. Bu nedenle bugün dini anlamda da, adalardaki Türk azınlığı temsil edilmemektedir.

Osmanlı Türkleri’nden Kalan Kültür Mirasın Korunması Sorunu
Osmanlı Türkleri’nden kalan kültür mirasımızın bakımı ve tamirlerine izin verilmemekte, tamirler göstermelik olmakta ve eserler zamanın tahribatına bırakılmaktadır.
Örneğin Rodos adasında ünlü Süleymaniye Medresesi yıkılmak istenmişti.
Günümüzde ise Türkiye’deki Ege Üniversitesi’ne koşut olarak yaratılan Ege Üniversitesi’ne devredilmek istenmektedir. Süleymaniye Medresesi, Türk çocuklarına ilk, orta ve lise eğitimi vermek üzere 1876 yılında inşa edilmiş tarihi bir binadır. Yunan hükümeti, Süleymaniye Medresesi’nin altında bulunan eski St. Jean Kilisesi’nin ortaya çıkartılmasını bahane ederek medresenin temelini kazmaya başlamış ve bu okulu kapatmıştır. Aslında bu medrese, Rodos Türkleri’nin kurmuş oldukları Evkaf Dairesi’ne aitti, ancak daha sonra medreseye yasal bir kılıf bulunarak Yunanistan Kültür Bakanlığı el koymuş bulunmaktadır. Süleymaniye Medresesi’nin yıkımı, derneğimizin ulusal ve uluslararası düzeyde yapmış olduğu girişimler sonucu durdurulmuştu.
Rodos’ta bulunan camiler ise tadilat gerekçesi ile kapatılmış bulunmaktadır. Bugün yalnızca İbrahim Paşa Camii ibadete açıktır. Süleymaniye Camii’nin açılması için yapılan müracaata camiinin UNESCO tarafından tarihi eser olarak vasıflandırılması nedeni ile ibadete açılamayacağı cevabı verilmişti. Daha sonra başlatılan restorasyon çalışmaları onlarca yıl sürdürülmüş, çalışmalarında ise Osmanlı Desenleri değiştirilmişti. Caminin müze olacağı bildirilmektedir.Benzer şekilde Ali Hilmi Paşa Camii, Kıbrıs Evi olarak kullanılmak üzere Rodos belediyesi tarafından restore edilmiştir. Murat Reis Külliyesi’nde bulunan müftü evi ise yıktırılarak yerine konservatuar binası yapılmıştır.

Vakıflar Sorunu
İtalyan Yönetimi’nce, Evkafa(Vakıf) ait malların bir komisyon tarafından idare edilmesi kararlaştırılmıştı. 1947 yılında adaların Yunanistan’a geçmesinin ardından ise bu doğrultuda,517/1947 sayı ve tarihli bir yasa çıkartılmıştır. Bu yasada şöyle deniyordu: “Adalarda yürürlükte bulunan karar ve kararnameler, Yunan yasalarına aykırı olmamak koşulu ile gerekli kanunlar çıkarılıncaya kadar geçerlidir.” Ancak adalarda baskı ve yok etme siyaseti uygulanmaya başlamış ve ilk olarak cemaat ve vakıf yönetimini denetlemek için hükümet murahhasası atanmıştır.
1965 yılında Cemaat Başkanı Sadettin Nasuhoğlu’nun ölümünün ardından cemaat ve vakfa ait değerli eser ve taşınmazlar, satış ya da hibe yoluyla azınlığın elinden alınmıştır.
1970 yılından ise Katalipsis olarak bilinen kanunda şöyle dendi: “On yıl içerisinde tapu dairesine bildirilmeyen taşınmaz mal ve mülkler hazineye intikal eder.” Bu hüküm gerekçe gösterilerek adalarda Türklere ait mallar gasp edilmiş ve Vakıflar sorunu çözülememiş bir sorun olarak bugüne dek gelmiştir.

Bugün, Rodos ve İstanköy’deki vakıflar yüzde 0,6 oranında emlak vergisine tabidir. Başka bir deyiş ile Rodos ve İstanköy’de yaşayan Türklere ait vakıflar gayrı menkullerinden ticari kuruluşlar ile aynı oranda emlak vergisi alınmaktadır. Bu da, uygulamanın ne kadar ayrımcı olduğunu gösteriyor. Diğer yandan Yunan hükümetleri, Evkaf Dairesi’ne sürekli masraflar yaptırarak elindeki arazileri ve malları sattırmakta, Evkaf Dairesi güçsüzleştirilmektedir. Yunan Hükümetleri bu uygulamayı, ne yazık ki bazen kendilerine verilen emanete ihanet eden kişileri Vakıf Yönetim kurullarına atama yaparak gerçekleştirmektedir.

Nefret ve Baskı Ortamı
Geçmişten günümüze değin Rodos ve İstanköy’de Türklere karşı nefret ve baskı ortamı sürdürülmüştür. Kıbrıs Hareketi sırasında birçok Türk’ün işkence gördüğü, bir Türk’ün de öldürüldüğü biliniyor. Bugün için nefret ve baskı ortamı azaltılmış gibi görünüyor.Bununla birlikte Rodos ve İstanköy’de baskı ortamı yerel basında yer alan haberler ile sürdürülüyor. Örneğin 2000 yılında kurulan tarihinde Rodos Müslümanları Kardeşlik ve Kültür Derneği Rodos Müslümanları Kültür Derneği için yerel gazeteler “Ankara’nın ajanı” yazmışlardı. Rodos ve İstanköy’de nefret temelli saldırılar da yaşanıyor. Kabapınar Kadın Cem Evi,İstanköy Belediyesi tarafından yıktırılarak yerine park yapıldı. İstanköy’de ise Cezayirli Gazi Hasan Paşa Camii ve Lonca Camii, sprey boya ile boyandı. Geçtiğimiz 23 Aralık 2010 tarihinde de Rodos Müslümanları Kardeşlik ve Kültür Derneği’ne kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce saldırı düzenlenmiştir. Gazeteler yansıyan bilgilere göre saldırganlar dernek kapısı önündeki paspasa benzinle ıslatılmış bez parçalarını yakarak atmışlar,alevlerin etkisi ile dernek camlarından kimileri kırılmıştır.

Özet olarak şu söylenebilir; Yunanistan’a göre Rodos ve İstanköy’de Türkleri, yalnızca Müslüman Yunan vatandaşı olarak görülüyor. Türklere yönelik asimilasyon politikaları ne yazık ki devam ediyor. Bugün Türklerin dini, kültürel, ekonomik ve eğitim alanında yaşadığı sorunlar giderek çözümü zor bir boyut kazanmış durumdadır.

Sorunların çözümü için Yunanistan’a baskı yapmak gereklidir.Bunların bir kısmı adalarda yaşayan Türkler tarafından bile yapılabilir. Söz gelişi,İslam Cemaati ve Müftülük makamının iptal edildiğine dair her hangi bir kararname yoktur. Bu nedenle hukuki yolu kapanmamış olan bu iki makamın yeniden oluşturulması için harekete geçmek gerekli olmaktadır. Ancak bunun için öncelikle adalarda yaşayan Türkler’in eyleme geçmesi zorunludur.

Bu bağlamda bir genelleştirme yapılırsa Yunanistan’da yaşayan Türkler’in birçok sorunları vardır. Bunları kısaca şöyle özetlemek olasıdır;

• Yunan hükümetleri, Batı Trakya, Rodos ve İstanköy’de yaşayan Türkleri, Türk kimliğiyle kabul etmiyor. Etmediği için de bu kimliklerini öne çıkaranları değişik araçlar kullanarak cezalandırıyor, korkutuyor.
• Türkçe öğrenim hakları da ellerinden alınmıştır. AB yurttaşları olan Türkler ana dillerini öğrenemiyor.
• Osmanlı Türklerinden kalan kültür miraslarının korunması amacıyla kurulan vakıflar, Yunan hükümetlerince yozlaştırılmıştır. Eserlerin bakım ve onarımlarına izin verilmiyor. Onarımı yapılıyor diye gösterilenler ise aslında tam bir göz boyamadır.
• Türkler, doğrudan iş yeri açamıyorlar. Yakın zamanlara değin mutlaka Yunan ortak bularak iş yapmak zorunda kalmışlardır.
• Yunanistan’da yüksek öğrenim yapmış Türklere, yedek subay hakkı verilmiyor.
• Yunanistan’dan Türkiye’ye gelip de bir yıl süre ile dönemeyenler, Yunan vatandaşlığından siliniyordu. Bu şekilde Yunanistan, Türklerin mallarına el koyuyordu. Şimdiye değin atmış bin civarında Türk’ün ıskat edilmiş olduğu belirtilmektedir.

Özetle, Türk-Yunan dostluğunun sürekli ve kalıcı olma durumu, Yunan hükümetlerine bağlıdır. Ayakları sağlam yere basmayan dostluk söylemleri kimseyi yanıltmamalıdır. Bir temel gerçeğin Yunan hükümetlerince kabul edilmesiyle barış kalıcı olabilir. O da barışın karşılıklı menfaat ilişkileri üzerine kurulmasından geçmektedir.

prof. Dr. Mustafa Kaymakçı
Rodos, İstanköy ve Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı