25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Darbenin ilk halkası 17 Aralık

Bugün 17 Aralık. Geçtiğimiz yıl bugün Türkiye’nin seçilmiş hükümetine yönelik sözde yolsuzluk soruşturması adı altında kabineden bazı isimleri doğrudan hedef alan operasyon yapıldı. Peki!.. Siyasi tarihimize geçen 17 Aralık aslında tam olarak neydi?

17 Aralık 2014 Çarşamba 07:00 - Güncelleme:
Darbenin ilk halkası 17 Aralık

Gerçekten bir yolsuzluk soruşturması mı? Yoksa darbe mi? Bu sorunun cevabı TRT1’de yayınlanan “1’de Sabah” programında Köksal Akpınar’ın hazırladığı özel dosyada yer aldı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kadrosunda yer alan Celal Kara, 13 Eylül 2012, 21 Eylül 2012 ve 14 Şubat 2013 tarihlerinde TOKİ’de “bazı arazilerin usulsüz imara açılması”, Fatih Belediyesi’nde “Sit alanı olan bölgelere, inşaat için izin” ve Halk Bank üzerinden “İran’a kaynağı belirsiz para transferi ve altın kaçakçılığı” dosyalarından oluşan 3 ayrı soruşturma başlattı... Savcı Kara’nın imzası olan bu soruşturmalar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın haberi olmadan gizli bir şekilde yürütülüyordu. Kasım 2013 tarihinde paralel yapının yayın organı, “Eğitime Darbe Planı” başlığını atarak, hükümetin yıllarca dershanelerin dönüşmesi için yürüttüğü çalışmaların bir kez daha önüne geçebileceğini zannetti. Fakat bu defa hükümet kararlıydı ve dershanelerin dönüşmesi için yasayı Meclis’e gönderdi.

OPERASYONDAN 12 SAAT ÖNCE HAKAN ŞÜKÜR İSTİFA ETMİŞTİ

Paralel yapı dershanelerin dönüşümünü bahane ederek, tüm yayın organlarıyla hükümeti hedef alan yayın yapmaya başladı. Bu yayınlarını sürdürürken, Ak Parti’den paralel yapıya yakın olan bazı milletvekilleri de istifa ediyordu. Bunların arasında en dikkat çekici zamanlama ise İstanbul Milletvekili Hakan Şükür’den geldi. Eski Milli Futbolcu Şükür, 16 Aralık 2013 saat: 18.00 sularında uzunca bir metinle, istifa ettiğini açıkladı. Şükür’ün istifasından 12 saat geçmemişti ki, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Celal Kara ve memur suçlarına bakan Savcı Mehmet Yüzgeç tarafından 1,5 yılı aşkın süredir gizli yürütülen 3 soruşturmada sözde şüpheli olarak kodlanan isimlerin ev ve işyerlerine sabaha karşı operasyon yapıldı. Bu kapsamda, İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Oğuz Bayraktar, işadamı Ali Ağaoğlu, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan, İşadamı Nurullah Turanlı’nın da aralarında olduğu 81 şüpheli sabah saat 05’te gözaltına alındı....

GÖZALTI KARARLARINI BİLE UYAP’A GİRMEMİŞLERDİ

Tüm Türkiye, İstanbul Çağlayan’da sözde rüşvet, kara para aklama ve imar yolsuzluğuna ilişkin 3 ayrı soruşturma dosyasından ancak gözaltılar ile birlikte haberdar oluyordu. Çünkü savcılar, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı’ya bile haber vermedikleri gibi, soruşturma dosyasını ve 16 Aralık gecesi alınan gözaltı kararlarını Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP)’a dahi girmemişlerdi. Operasyonla birlikte soruşturmanın hukuk normları içinde yürütülmediği ise sonradan anlaşılıyordu. Aslında 2013 Haziran itibariyle üç soruşturmadaki teknik ve fiziki takip tamamlanmıştı ancak herhangi bir işlem yapılmamış 17 Aralık tarihi adeta beklenmişti. Öyle ki, operasyonun koordinatör savcısı Zekeriya Öz, soruşturduğu iş adamı Ali Ağaoğlu’nun parasıyla Dubai’de tatil bile yapmıştı.

1,5 YIL SORUŞTURMAYI GİZLEDİLER, BİRKAÇ SAAT İÇİNDE SÖZDE DELİLLERİ SERVİS ETTİLER

Asıl ilginç olan ise 1,5 yıl boyunca gizli yürütülen soruşturma da teknik ve fiziki takip yapılarak elde edilen tüm sözde deliller, kara propaganda malzemesi olarak kullanılmak üzere operasyonun üzerinden birkaç saat geçmeden basın ile paylaşılmasıydı. Operasyonu yapanların sözde delillerin sağlamlığına çok güvendikleri soruşturmayı yürüten savcının açıklamalarından anlaşılıyordu. O halde neden geniş bir basın desteğini arkalarına almak istemişlerdi? Aslında cevabı çok basit: işi ne kadar çabuk bitirirler, seçilmiş iktidarı ne kadar çabuk alaşağı ederlerse o kadar çabuk yeni oyunlarını oynayacaklar, kendi iktidarlarını kuracaklardı. Bir kısım medyanın kara propagandası sayesinde, Türkiye’de büyük bir yolsuzluk yapılmış gibi lanse ediliyor, alttan altta asıl hedefin dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan olduğu hissettirilmeye çalışılıyordu. 2’si bakan çocukları olmak üzere 24 kişinin tutuklandığı 17 Aralık’taki üç soruşturma dosyası kapsamında medyada linç kampanyası devam ediyordu.

SÜLEYMAN ASLAN’I ÜNİVERSİTE’NİN REKTÖRÜ DOĞRULAMIŞTI

Özellikle Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evindeki ayakkabı kutularında bulunan 4,5 milyon EURO ise operasyonun sembolü haline getiriliyordu. Oysa 4,5 milyon EURO’nun tüm karşılığını Süleyman Aslan mahkemede belgelemişti. Aslan mahkemede, Makedonya’daki Balkan Üniversitesi ve Çorum Osmancık Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin yapımı için paranın kendisine getirildiğini, hatta gelen paranın bir kısmının Makedonya’ya gönderildiğini ispatlamıştı. Fakat Aslan’ı yargılayan mahkeme, tüm delilleri yok sayıp tutuklanmasına karar verdi. Süleyman Aslan’ı doğrulayan en önemli açıklama ise Uluslararası Balkan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şinasi Gündüz’den geldi. Gündüz o dönem Doğan Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada bugüne kadar üniversiteye yapılan bağışların hepsinin yasal denetimden geçtiğini ve yasa dışı bir paranın kendilerine gelmediğini belirtiyordu. Ayrıca paranın Makedonya’ya transferi için Süleyman Aslan’dan yardım isteyen üniversitenin mütevelli heyeti Başkanı Ak Parti Milletvekili Hüseyin Bürge’de Aslan’ı doğrulamıştı.

SÜLEYMAN ASLAN HALKA BANKASI’NA 3,5 MİLYAR DOLAR KAZANDIRDI

Bu tanık ifadelerine rağmen Süleyman Aslan ile ilgili kara propaganda bitmek bilmedi. Aslan’ın Halk Bankası genel müdürlüğü sırasında mal varlığında herhangi bir değişiklik olmadığı da belirlenmiş olmasına rağmen bir kısım medyanın linç kampanyası devam etti. Oysa Süleyman Aslan Türkiye’nin İran ile olan altın ticaretinden Halk Bankası’nda görev yaptığı süre içinde bankayı zarara uğratmamış, aksine bu ticaretten 3,5 milyar dolar komisyon getirisi sağlamıştı.

SAVCILAR EXCEL DOSYASININ İSMİNİ RÜŞVET OLARAK DEĞERLENDİRDİ

Gözaltı sürecinde yaşanan hukuksuzluklar sadece Süleyman Aslan’ın yaşadıklarıyla sınırlı değildi. Soruşturmada sözde şüpheli olarak geçen Reza Zarrab’ın bilgisayarındaki bir excel dosyasını CAG ismiyle kaydetmesi savcılar tarafından Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a verilen rüşvet olarak algılanıyordu. Halbuki CAG, İran’da ticaret yapılan bankadaki Credit Institute departmanının ortak çalıştığı, Dubai’de de temsilciliği olan Capital Alternatives Group (kepıtıl alternativs grup) adlı şirketin kısaltılmış ismiydi. Bir başka tuhaflık ise şüphelilerin çıkarıldığı mahkemede yaşandı. Gözaltı işlemlerinin ardından mahkemeye çıkan Reza Zarrab’a hakimin “kaçak altın ticareti yaptığını ve neden hiç KDV ödemediğini” sormasıydı. Altın ticaretinde ÖTV ve KDV’nin olmadığını bilmeyen bir hakim tarafından Zarrab’a tutuklama kararı veriliyordu.

SAVCILARIN DOSYALARI SORUŞTURMA YETKİLİLERİ YOKTU

17 Aralık 2013’teki soruşturmanın en dikkat çekici yanı ise, yasal prosedürler içinde gerçekleştirilen belediye meclisi kararlarının, genel yetkili savcılar yerine, Terörle Mücadele Kanunu 10. madde ile görevli özel savcılar tarafından yürütülmesiydi. Oluşturulmaya çalışılan baskıya rağmen Hükümetin ve o zaman başbakan olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dirayetli duruşu ve ardı ardına alınan önlemlerle soruşturmanın üzerindeki sis bulutları dağılmaya başlayınca, soruşturmayı yürüten savcıların aslında en baştan beri hiçbir yetkisinin olmadığı da ortaya çıkıyordu.

YARGI ÖRTÜSÜYLE HÜKÜMETİ YIKMAYA ÇALIŞTILAR

Sonuç olarak 17 Aralık 2013 tarihinde başlatılan soruşturma; hükümeti, yargı örtüsüyle yıkmaya yönelik bir darbe planının başlangıcıydı. Siyasi hayatımızda kırılmaya vesile olan 17 Aralık 2013 tarihi,sözde “yolsuzluk ve rüşvet” adı altında yürütülen soruşturma ve daha sonradan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alacak ilerleyecek olan planın birinci halkasıydı.

17 ARALIK PARALEL YAPININ VARLIĞINI ORTAYA ÇIKARDI

7 Aralık soruşturması kendi mecrasında ilerledi. Bugün tutuklananların hiçbiri ceza evinde değil. 3 ayrı soruşturmada 8 ayrı suçlama yapıldı. Savcıların hayallerinde kurguladığı bir soruşturma dosyası olarak kaldı. Dosyayı devraldıktan sonra aylarca her türlü etkiden ve aynı zamanda paralel yapının gayri yasal dinleme faaliyetlerinden uzak olmak için cep telefonunu bile kapatarak çalışmalarını sürdüren savcı Ekrem Aydıner 17 Aralık soruşturmasındaki 53 kişi hakkında takipsizlik kararı verdi. Dosyada adı geçen 3 bakan ile ilgili iddialar ise bugün Meclis Soruşturma Komisyonu’nda soruşturuluyor. 17 Aralık, Evet, Darbe planının ilk halkasıydı belki ama aynı zamanda bu ülkede yargı ve emniyet başta olmak üzere birçok alanda yasadışı yöntemlerle çalışan paralel bir yapılanmanın olduğunu da ortaya çıkaran unutulmayacak bir gün olarak da tarihteki yerini aldı.