18 Nisan 2024 Perşembe / 10 Sevval 1445

Prof. Dr. Mustafa Şentop: HDP, minderden kaçıyor

TRT Türk’te yayınlanan Manşetten programında Alper Altun’un gündeme dair sorularını yanıtlayan Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Şentop, HDP’nin 6-7 Ekim’de yaşanan olaylardan ders çıkarmayıp halkı yeniden sokağa çağırmasını eleştirdi. “HDP, minderden kaçıyor.” diyen Prof. Dr. Şentop, HDP’nin çözüm süreci konusunda sorumluluklarını yerine getirmediğini ifade etti.

stargazete.com31 Ekim 2014 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Hükümetin çözüm sürecinin başarıya ulaşması noktasında kararlılığını ve azmini dile getiren Şentop, sürecin,  bölgede çetelerin, terör örgütlerinin ve teröristlerin faaliyetlerine göz yummak anlamına gelmediğinin altını çizdi. “Çözüm süreci konusunda ne kadar kararlıysak bölgede asayiş ve kamu düzeninin sağlanması konusunda da o kadar kararlıyız” dedi.
 
TÜRKİYE’DE BÖYLE BİR SÜRECİ BAŞLATABİLMEK KOLAY DEĞİLDİ
 
Alper Altun(A.A): Diyarbakır’da dün bir astsubay, eşiyle birlikte alışveriş yaparken şehit edildi. Ne zaman çözüm sürecinde bir kararlılık gösterilse ve ilerleme sağlansa ardından bu tip saldırılar gerçekleştiriliyor. Hükümet, çözüm sürecini baltalamaya yönelik bu saldırılar karşısında nasıl bir hamle yapacak?
 
Prof. Dr. Mustafa Şentop(M.Ş): Hem Yüksekova’daki hem de dün Diyarbakır’da gerçekleşen hadise bugüne kadar benzerlerini çok görmediğimiz bir hadise. Genelkurmay yaptığı açıklamada saldırıyı haince ve kalleşçe olarak tanımladı.  Çözüm süreci konusunda kararlılığımız devam ediyor. Çözüm sürecinden kastettiğimiz şey silahların devre dışı kalması, bölgede yıllardır yaşanan sorunların çözülmesi yönünde adım atmak. Türkiye’de böyle bir süreci başlatabilmek kolay değildi. Dünyada yaşanan benzer olaylar karşısında ancak yüzde 18 civarında çözüm süreci benzeri bir süreci başlatmak mümkün olmuş. Yüzde 82’sinde terörü sona erdirecek bu tür süreçler başlatılamamış. Bu konuda hükümetimizin, devletimizin kararlılığı var.  
 
Fakat çözüm süreci bölgede bu tür çetelerin, terör örgütlerinin ve teröristlerin faaliyetlerine göz yummak anlamında, asayiş, kamu düzeni ihlallerinin göz ardı edilmesi, dikkate alınmaması anlamında bir süreç değil. Çözüm süreci bugüne kadar çok büyük bir dikkat ve titizlikle sürdürüldü. 6 Ekim’den itibaren başlayan olaylarla birlikte bu sürecin yeni bir boyut kazandığı kanaatindeyim. Çözüm sürecini temel ilke ve çerçeveleriyle birlikte kararlılıkla sürdürme niyetimiz ve azmimiz devam ediyor. Ama orada asayiş, kamu düzeniyle ilgili tedbirleri alma konusunda kararlılığımız var. Hukuki tedbir bakımından eksiklik varsa yapılacak. İç güvenlik reformu meclise geldi. Güvenlik güçleri de gerekli tedbirleri alacaklar.
 
HALK, ÇÖZÜMDEN YANA
 
Sürecin asıl muhatabı bölgedeki insanımız. 6 Ekim itibarıyla başlayan olayların büyük zararları oldu. Ama bu sürecin bölgede çok önemli bir etkisi de oldu. Orada yaşayan vatandaşlar çözüm sürecinden büyük bir memnuniyet duyuyorlar. Yakınlarını kaybetmelerine rağmen sürecin devamlılığına dair taleplerini bize iletmeye devam ediyorlar.
 
Halk, HDP ve onunla birlikte bölgede hareket eden güçlere karşı,  gerçek yüzlerinin tanınması sebebiyle nefretle muamele gösteriyor. Gerçek yüzleri göründü. Bu karışıklıkları kimin yaptığı belli. HDP, yine halkı sokağa davet etti. Ben bölgede yaşayan insanımızın bu tür olaylara karşı daha dikkatli olacağı kanaatindeyim. Halk da bu tür olaylarla HDP’nin gerçek yüzünü görmüş oldu.
 
HDP, SORUMLULUKLARINDAN KAÇIYOR
 
HDP ve bölgede onunla birlikte hareket eden unsurların yükümlülüklerini yerine getirmesiyle ilgili bir süreç başlamıştı. Burada temel mesele artık adım atması gereken tarafın HDP ve onunla birlikte hareket eden unsurlar olduğu noktasıydı. Tam kendi yükümlülüklerini yerine getirme noktasında adım atmaları beklenirken burada minderden kaçma, sorumluluğu taşımaktan kaçma gibi bir tavır içerisine girdiler. Yaptıkları açıklamalardan da bunu görüyoruz. Her olay milletimizin gözü önünde gerçekleşiyor. Bu süreçle ilgili sorumluluklarını yerine getirmeyen, sorumluluklarından kaçan kesimin kimler olduğu açıkça ortada.
 
YASALARDAKİ BOŞLUKLAR ADİL HUKUKÇULARLA KAPATILABİLİR
 
A.A: Türkiye, maden kazalarının önüne nasıl geçecek?
 
M.Ş:  Soma’daki hadiseden sonra mecliste konuyla ilgili düzenleme yaptık. Daha önceki sisteme göre işleyişi daha tedbirli ve kontrollü hale getirecek düzenlemeler yapmıştık. Bu düzenlemeler yürürlüğe girdi ama şirketlerin bu yasaya uyum konusunda tedbirler almadığını, bu konuda sıkıntı ve sorunla yaşadığını tahmin ediyoruz. Kazayla ilgili başlatılan adli ve idari soruşturma tamamlanmadı. Öncelikli meselemiz mahsur kalan vatandaşlarımızın sağ salim kurtarılması. Ondan sonra da kazaya sebebiyet veren şeyler tespit edilecek. Bu bizim için de yol gösterici bir nokta olacak. Küçük maden ocaklarıyla ilgili daha sıkı bir denetleme, inceleme yapılacaktır.
 
A.A:  Şirkete yönelik bazı iddialar var. İşçi ailelerinden gelen açıklamalara göre torba yasadan sonra şirket, yemek vermeyi, ulaşımı kesmiş. Şirket kendi maliyetlerini düşürmek için bu tür uygulamalar yapmış. Yasadaki boşluklardan faydalanmak diye bir tabir var. Bu aslında Türkiye’nin değil dünyanın sorunu. Boşluğu olmayan bir yasa yapmak mümkün değil mi? Bir hukukçu olarak nasıl değerlendirirsiniz?
 
M.Ş: Burada,  yasadaki boşluktan yararlanma değil de işçilerin zor durumunu kötüye kullanma söz konusu.  Sizin sorunuz da önemli bir konu. Boşlukları olmayan bir kanun düzenlemesi yapılabilir mi? Bu, herhalde bütünüyle mümkün değil. Çünkü kanun düzenlemelerini yaparken içinde bulunduğunuz şartlara, verilere göre düzenleme yapıyorsunuz. Hâlbuki yaptığınız düzenleme geleceğe yönelik uygulanacak. Dolayısıyla düzenlenen o şeyle ilgili yeni gelişmeler olabiliyor, öngörülemeyen bazı durumlar ortaya çıkabiliyor. Bu bakımdan kanunun bütün boşlukları kapatabilecek şekilde yapılması mümkün değil. 19. YY’ın başında hukukçular bunu yapmak istemişler ama bu hiçbir zaman yapılabilir bir şey değil.
 
Kanunlar, hukuki düzenlemeler elbette önemlidir ama uygulayıcılar, yargıda karar vericiler de önemli.  Nihayetinde hukuku üreten, ortaya koyan onlardır. Hukukçular iyi oldukları, adaleti temsil ettikleri takdirde bu boşlukları doğru kapatabilirler.
 
BÖLGEDEKİ SORUN IŞİD’DEN İBARET DEĞİL
 
A.A: Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, Türkiye’nin rızası ve yardımıyla, ABD’nin desteği olmasaydı peşmergelerin Kobani’ye geçmesi mümkün değildi şeklinde açıklama yaptı. Türkiye, neden böyle bir destek verdi?
 
M.Ş: Buradaki temel mesele IŞİD’in Kobani’yi kuşatması. Bu çatışmaların temelinde yatan ana sebebi Irak’taki asayiş problemidir. Irak’ta bir devlet kontrolü uzun zamandır yok. Benzer bir tablo Suriye’de de ortaya çıktı. Yaptığı açıklamada Suriye,  Türkiye’nin peşmergelere geçişine izin vermesi ve peşmergelerin Suriye’ye girmesini egemenliğin ihlali olarak değerlendirdi. Ama senin egemenliğin var mı ki? Egemenliğin varsa Kobani’de bu çatışmalar niçin yaşanıyor?
 
Esad, kendi vatandaşlarına terör estiriyor. Egemenliği olmayan bir bölgede cereyan eden hadiseler. O bölgede Suriye’nin egemenliği olsaydı bunlarla karşılaşmazdık. Biz de hemen sınırımızın dibinde gerçekleşen IŞİD ve PKK uzantısı bir örgüt ile karşılaşma ihtimalimiz olmazdı.
 
Bölgedeki sorunun sadece IŞİD’le ilgili boyutu yok. Yaşanan sorun çok boyutlu. IŞİD’in sınırımızın hemen yakınında operasyon gerçekleştiriyor olması elbette başlı başına bir sorun. Ama bununla bağlantılı olarak Suriye’nin kuzeyinde Suriye’den farklı bir devlet yapılanmasına dönüşebilecek kantonlardan bir bölge oluşturulmaya çalışılıyor. Türkiye, bu kadar yakın bir bölgede oluşabilecek, kendisi için tehdit teşkil eden bir yapılanma konusunda elbette kendi kararını kendisi verecektir. Burada biraz da Suriye devletinin tahrikiyle bir bölge oluşturulmaya çalışılıyor. Suriye sınırlarının kuzeybatısıyla kuzeydoğusunda yoğunlaşan bir Kürt nüfusu vardı. Ara bölgeler Arapların yoğunlukta yaşadığı bölgelerdi. Burada PYD’nin önce bölgedeki Arapları tasfiye ederek kanton bölge oluşturmaya çalıştığını geçtiğimiz günlerde yaşanan süreçte gördük. Daha sonra kendisinden farklı düşünen Kürtleri tasfiye ettiler. Sonuç itibarıyla burada Suriye devletinin de desteğiyle özel bir siyasi yapılanma oluşturuluyor. Türkiye’nin ÖSO ya da peşmergenin geçişine izin vermesinin sebebi Türkiye’nin bölgeyle ilgili çok boyutlu değerlendirmeleridir.