Türkiye neden Ukrayna olmaz?

Prof. Dr. Fırat Purtaş/Gazi Ünv. Öğretim Üyesi MEKAM Genel Sekreteri
19.04.2014

Sanal ortamdaki kan gövdeyi götürüyor algısına rağmen hayatın normal akışında seyretmesi, hükümetin yönetim başarısı kadar Türk toplumunun sağduyusunu da göstermektedir. Ukrayna senaryosu için rol paylaşanların figüran olarak gördükleri ve kullandıkları Türk halkının feraseti Türkiye’nin istikrarı ve geleceğinin garantisidir.


Türkiye neden Ukrayna olmaz?

Ukrayna’da Meydan’ın ülkenin seçilmiş yönetimini devirerek iktidarı ele geçirmesi, Türkiye’de de halkın yüzde 48’inin oyunu alarak ülkeyi yöneten ve bir güven oylamasına dönüşen 30 Mart yerel seçimlerinden aynı oranda başarıyla çıkan hükümeti, demokratik yöntemlerle değiştiremeyeceklerini anlayan muhalif grupları, Ukrayna benzeri bir senaryonun Türkiye’de de uygulanabileceği konusunda cesaretlendirmektedir. 2013 yazında çevre sorunları üzerinden kitleleri sokağa dökmeyi başaran kesimlerin 30 Mart seçimlerinin ardından bu defa yolsuzluk gibi daha etkili bir silahı kullanarak hedefine ulaşmayı deneyeceği tahmin edilmektedir. Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerine evrilen yerli ve yabancı ittifakın gözünün kararmışlığı, Türkiye’de siyasetin şekillenmesinde belirleyici en geniş taban olan sessiz çoğunluğu ürkütmekte ve içine sokulmaya çalışılan belirsizlik yerine ülkenin istikrarı ve kalkınması adına iktidara daha fazla sahip çıkmaya yöneltmektedir. 

Ukrayna’nın sonuna bak!

Ukrayna’da yolsuzluk ve rüşvet kaynaklı yönetim sorunu Yanukoviç iktidarının tutunamamasında en temel faktör olmuştur. Meydan’dan iktidara yürüyen grubun ilk iş olarak hapisten çıkardığı eski Başbakan Timoşenko’nun, yolsuzluk nedeniyle hüküm giymiş bir tutuklu olması ise Ukrayna’daki fasit daireye işaret etmektedir. 2004 yılındaki Turuncu devrimden on yıl sonra ikinci bir darbeye sahne olan Ukrayna’daki gelişmeler, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından çok partili demokrasiye geçen Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemindeki yıllarını hatırlatmaktadır. On yılda bir siyasete yapılan müdahalelerle şekillenen Türk demokrasisi ise günümüzde Ukrayna’dan hem tecrübe hem de karekteristik olarak çok farklı bir yerdedir.

Doğu ile Batı arasında sıkışmış ve dış politikası Rusya ile AB arasında gidip gelen Ukrayna’nın, tüm eski Sovyet cumhuriyetleri örneğinde olduğu gibi, 1991 yılı sonunda kazandığı bağımsızlıktan günümüze çözemediği en büyük sorunu yolsuzluktur. Rusya Federasyonu başta olmak üzere tüm eski Sovyet cumhuriyetlerinde yöneticilik halka hizmet aracı olmaktan çok kişisel zenginliği artırma aracı olarak görülmektedir. Ülkeyi demir yumruk ile yöneten Putin dahi kendi atadığı valilerin ve diğer üst düzey yöneticilerin rüşvet ve yolsuzluğuna engel olamamaktadır. Sovyet sistemini çökerten ve imparatorluğu parçalayan yolsuzluk hastalığı günümüzde tüm eski Sovyet cumhuriyetlerini tehdit etmektedir. 

Bolşevik devriminin ardından 1918’de bir yıl civarında süren bağımsızlık tecrübesine sahip olan Ukrayna’nın günümüzdeki sınırları İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında Yalta’da çizilmiştir. Daha savaş başlamadan Almanya ile Sovyetler Birliği’nin anlaşarak Polonya’yı paylaşmaları üzerine Sovyetler Birliği’nin işgal ettiği Polonya toprakları, Yalta’da  İngiltere ve ABD’nin de onayı ile Ukrayna’da kalmıştır. Ancak Batı Ukrayna’da yaşayan insanların bu paylaşıma itirazları 70 yıldan sonra güçlü bir şekilde duyulmakta, Polonya cephesi üzerinden Batı ittifakı bu kez Ukrayna’nın tamamı üzerinde egemenliğini kurmaya çalışmaktadır. Küçük Rus (Malaya Rus) olarak adlandırdıkları Ukrainleri, 1654’de kanatları altına alan ve son yirmi yıldır kaybetmemek için “her türlü fedakarlığa” katlanan Rusya ise tercihini savunmadan çıkarak saldırıya geçme yönünde kullanmıştır. Slav kardeşliği hatırına yirmi yılı aşkındır sürdürdüğü uzlaşmacı tavrını terk eden Rusya, 1954 yılında kağıt üzerinde Ukrayna’ya bıraktığı ancak hiçbir zaman terk etmediği Kırım yarımadasından başlayarak Avrasya’da sınırları yeniden çizmektedir. 

8 Aralık 1991 tarihinde SSCB’nin ölüm fermanı niteliğindeki Belovejsky Anlaşması’na imza atan üç liderden biri olan Ukrayna’nın ilk cumhurbaşkanı Leonid Kravçuk, leh kökenli yurttaşlar için Ukrayna’nın Polonya’dan daha yaşanılır bir ülke olacağını vaat etmişti. Kravçuk, Rus Çarlığı içerisinde 1815-1917 yılları arasında yaşadıkları bir asra iki büyük isyan sığdıran Lehlerin devrimci ruhunun Ukrayna’nın kaderi üzerindeki etkisinin farkındaydı. Başta ABD olmak üzere Batı dünyası ile bağlantılarını kullanarak demokratik söylemler maskesi altından aşırı milliyetçilik yapan Ukraynalı isyancıların ülkeyi sürükledikleri yer ortadadır. Ne yeni devrimin kahramanı Timoşenko’nun ne de Batı yanlısı bir başka ismin salt Rusya karşıtlığı ile ülkede neyi değiştireceği belirsizdir. Nitelikli iş gücünün yarısının Rusya, geri kalanının da Avrupa, ABD ve Kanada’da çalıştığı Ukrayna’da Kırım’ı kaybettikten sonra dahi en temel sorun ülke bütünlüğünün korunması meselesidir.

Ukrayna denkleminde; tarihin rövanşı, aşırı milliyetçilik, Rusya’ya yönelik Batı politikaları ve en önemlisi de başarısız yönetimler gelişmeleri belirleyici faktörlerdir. Rusya’nın ve AB’nin müdahaleleri ise Ukrayna’daki toplumsal kutuplaşmayı daha da derinleştirmektedir. Türkiye’ye baktığımızda ise ülkenin değişiminin ve dönüşümünün temel dinamiği olan, tüm çeşitliliğiyle birlikte birbiriyle barışık bir toplum; vatanına ve milletine hizmet etmeyi, değer üretmeyi ve kardeşliği önceleyen bir yurtseverlik anlayışı; Batı ittifak sisteminin bir üyesi olarak komşularıyla ve yakın çevresiyle işbirliğine dayalı bir dış politika konsepti; yaşam standartlarıyla birlikte yükselen ve büyüyen Türkiye’nin mimarı olan başarılı bir yönetim ilk göze çarpanlardır. Ukrayna senaryosunu Türkiye’de sahneye koymayı planlayanların görmek ve göstermek istemedikleri bu unsurlar aynı zamanda ülkede yönetenler ile yönetilenlerin, devlet ile milletin uyumunun sonucudur. Bir bakıma elde edilen seçim sonuçları da bunun tezahürü olmuştur.

Kutuplaştırıcı retorik

Başbakan’ı toplumu bölen ve kutuplaştıran retoriğiyle eleştirenlerin bu alanda yürüttükleri tüm kara propagandalar, büyük zorluklardan ve krizlerden birbirine kenetlenerek daha güçlü bir şekilde çıkan Türkiye halkını birbirine daha da yaklaştırmaktadır. Türkiye’de sosyal medya başta olmak üzere tüm basın yayın araçlarını kullanarak yürütülen propaganda çabalarına rağmen toplumun geniş kesiminin yolsuzluk iddialarına itibar etmemesinin temel nedeni AK Parti hükümetlerinin gerçek hayatın her alında istifade edilen somut icraatlarıdır. Sanal ortamda Türkiye’de kan gövdeyi götürdüğü algısına rağmen, hayatın normal akışında seyretmesi hükümetin yönetim başarısı kadar, Türk toplumunun sağduyusunu göstermektedir. Ukrayna senaryosu için rol paylaşanların figüran olarak gördükleri ve kullandıkları Türk halkının feraseti Türkiye’nin istikrarı ve geleceğinin garantisidir. 

[email protected]