15 Mayıs 2024 Çarşamba / 8 Zilkade 1445

Bir ideoloji biyografisi; doğum günü ile ölüm arasında islamcılık

YAKIN ZAMANDA MEDYADA GENİŞ YER BULAN İSLAMCILIK TARTIŞMASINDA, BU AKIMIN İKTİDARLA BİRLİKTE SON BULDUĞUNU İDDİA EDEN MÜMTAZ’ER TÜRK ÖNE BU TEZİNİ SAVUNAN BİR KİTAP KALEME ALDI.

EYYÜP AKYÜZ14 Şubat 2013 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Bir ideoloji biyografisi;  doğum günü ile ölüm arasında islamcılık

Gazete okurları muhakkak hatırlayacaklardır geçen yaz basında bir ‘İslamcılık’ tartışması yaşandı. Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç, 19 Temmuz 2012 tarihinde ‘İslamcılığın Seyri’ başlıklı bir yazı yayınlamıştı köşesinde. Sonra aynı konu üzerine iki yazı daha okuduk Bulaç'tan. Bu yazıların ardından yine Zaman Gazetesi yazarlarından Mümtaz’er Türköne, ‘İslamcılığa Ne Oldu?’ adını taşıyan bir yazı kaleme aldı. Ali Bulaç’ın aksine, ‘İslamcılık öldü’ diyordu yazısında. Ali Bulaç’ın bu yazılarının uzun soluklu bir tartışmaya yol açacağını eklemeyi de unutmuyordu Türköne. Nitekim dediği gibi de oldu. Ömer Lekesiz’den İbrahim Kiras’a, Hayrettin Karaman’dan Etyen Mahcupyan’a kadar pek çok isim bu tartışmaya müdahil oldu. Şükür ki sonunda esaslı bir tartışmaya şahit olduk. İslamcılık tartışması boyunca görüş belirten yazarların, tezlerini sunarken konudan uzaklaşmamaları ve seviyeyi düşürmemeleri ülkemiz aydın profili açısından hakikaten sevindiriciydi.  

 

POLEMİKTEN DOĞAN KİTAP

 

Evet, ‘İslamcılık mevta oldu’ diyordu yazısında Türköne. Büyük bir iddiaydı bu. Derken tartışmalar derinleşti. Ali Bulaç ve Hayrettin Karaman hemfikirdi: ‘Biz İslamcıyız ve işte buradayız, demek ki İslamcılık sapasağlam ayakta!’ diyorlardı. Diğer taraftan Etyen Mahcupyan, Mustafa Akyol ve Levent Köker gibi isimlerden liberal eleştiriler de geliyordu konuya. Her birine teker teker cevap vermek gerekiyordu kuşkusuz. Daha da önemlisi ‘İslamcılık öldü’ gibi büyük bir tezi gerekçelendirme zorunluluğu doğuyordu ki gazetedeki köşeyi aşan bir tartışmaydı söz konusu olan. Ayrıca gündem her gün değişiyordu ve köşe yazarları gündemi yorumlamalıydılar. Tüm bunlara ek olarak böyle bir konunun kalıcılığını da önemseyen bir yazar için kitap çıkarmak vacip oluyordu. Kapı Yayınları’ndan çıkan Doğum ile Ölüm Arasında İslamcılık kitabı da işte bu düşüncelerle ortaya çıkmış.

 

HER MÜSLÜMAN İSLAMCI MIDIR?

 

Türköne’yi İslamcılık tartışmasına iten asıl etken Ali Bulaç’ın İslamcılık tanımı olmuş. Ali Bulaç’ın “Her Müslüman potansiyel, bittabi ve bizzarure İslamcıdır. Değilse bu Müslüman’ın ‘din algısı’nda sorun var demektir” ifadesi tahrik etmiş yazarı. Sonra da bir müslümanın İslamcı olmak zorunda olmadığını açıklamaya çalışmış. Bunu yaparken de yakın tarihimizde İslam dünyasıyla yaşanan etkileşimleri hatırlatıyor; Mısır’ın ülkemize siyasal ve kültürel etkilerinden bahsediyor Türköne. Mısır sinema ve musikisinin Türkiye’yi çepeçevre sardığı 1930’lu yıllara götürüyor okuru. Türk musikisinin o yıllarda yasaklanmış olması bir arayışa sürükler toplumu. Meydan bomboştur. Fırsattan istifade Mısır musikisi radyo ve sinema ile ülkemizi adeta istila eder. Bugünkü arabesk müziğin temeli de bu şekilde atılmış olur. 1960 darbesi de Nasır’ın 1953’teki darbesinin kopyasıdır. Dini hayatta da karşılık bulur bu etkileşim. Seyyid Kutup’tan çeviriler yayınlanmaya başlanır 60’larda. Yoldaki İşaretler kitabı dilimize çevrildikten sonra Türkiye İslamcılığının referans aldığı eser olur. Esas itibarı ile bugünün İslamcılığının kurucusu da Seyyid Kutup’tur Türköne’ye göre.

 

TERCÜME İSLAMCILIK

 

Seyyid Kutup, Mevdudi, Hasan El-Benna gibi radikal aydınlardan tercümeler yapılmaktadır 60’lı yıllarda. Bu tercümelerin ne kadar sıkıntılı olduğu da örneklerle ortaya konuluyor bu kitapta. Yoldaki İşaretler kitabından üç ayrı pasajı karşılaştırıyor yazar. Netice şaşırtıcı. Bırakın birbirine benzemeyi, tamamen zıt fikirler barındırıyor bu çeviriler. Çelimsiz doğan bir ideolojidir bu yüzden İslamcılık Türköne’ye göre. Yine de Türkiye'deki İslamcılığın Seyyid Kutup İslamcılığından çok daha ümitvar olduğunu ifade ediyor. Bir tarafında Bediüzzaman, diğer tarafında Necmeddin Erbakan'ın olduğu Türkiye İslamcılığının bir fikir akımı olarak çok daha gerçekçi olduğunu ve sonunda başardığını, iktidara geldiğini görüyoruz.

 

İSLAMCILIK ÖLDÜ MÜ GERÇEKTEN?

 

Mümtaz’er Türköne’nin İslamcılık uzmanı olduğunu söyleyelim unutmadan. Siyasi İdeoloji Olarak İslamcılığın Doğuşu kitabını hatırlayacaktır bu konuya ilgi duyan okurlar. İşin garibi İslamcılığın doğuşunu da, rahmetli oluşunu da -yazara göre- kendisi yazmış oldu. İslamcı çevreden arkadaşları olsa da kendisinin hiçbir zaman İslamcı olmadığını belirtmekten çekinmiyor Türköne. Türk milliyetçisi olduğu gençlik yıllarından başlayarak kendi kişisel hayatından örneklemelerle İslamcılık akımının yaşam serüvenine ışık tutuyor.

İslamcılık, muhalif bir duruşu simgeliyor Türköne’ye göre. Sosyalizm, komünizm, faşizm gibi ideolojiler olmasaydı belki de varlığına hiç gerek duyulmayacak bir akım. Ulaşabileceği en son nokta ise iktidar. İşte o son noktaya gelince de “devleti İslamileştirmek” ilkesi, yerini “iktidarda kalma” mücadelesine bırakıyor. İslamcılık, iktidar olunca da sessiz sedasız bir şekilde yok oluyor. Bu sessiz vedayı kimsenin ruhu duymuyor. Kimilerinin İslamcılığın varlığını sürdürdüğünü sanmasının nedeni de budur, diyor yazar.

 

İMAM-HATİPLER MİADINI DOLDURDU!

 

Kitapta değinilen konulardan biri de yıllardır tartışılan İmam-Hatip okulları. Kimilerince gericilik vesikası; kimilerine göre ise dindarlığın son kalesi olan İmam-Hatipler... Mümtaz'er Türköne'ye göre misyonunu tamamlamış bu okullar. Çarpıcı bir teşbih ile gerekçesini açıklıyor yazar. Bir zamanların moda traktörü John Deere'ye benzetiyor İmam-Hatipleri. Ektiği ekinlerin yeşerdiğini ve fakat modern hayata uyum sağlayamadığını, her gün yenilenen yollara uyum sağlayacak yeni ve güçlü bir araca ihtiyaç olduğunu dile getiriyor Türköne. Ayrıca bugün devlet tekelinde olan din eğitimi ile dinin sevdirilemeyeceği, bu nedenle din eğitiminin sivil topluma bırakılması gerektiği tezini de öne sürüyor. Son düzlükte yazara verelim sözü: “İslamcılık zaten bir iktidar talebiydi. İktidarı teslim aldı, görevini tamamladı ve kendini şaşalı biçimde feda etti. Cenazesi ise devlet töreniyle kaldırıldı.”

İslamcılık bitti mi bilemiyorum; ama İslamcılık tartışmaları pek biteceğe benzemiyor. Bekleyip göreceğiz.

 

Doğum ile Ölüm Arasında İslamcılık

Mümtaz’er Türköne

Kapı Yayınları