13 Mayıs 2024 Pazartesi / 6 Zilkade 1445

Bir ittihatçı subayın portresi

İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ ÜYESİ, MEHMET ALİ OKAR'IN BALKAN SAVAŞLARI'NI VE İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ'NİN İÇ YAPISINI ANLATAN HATIRATI, İTTİHATÇI SUBAYLARIN NASIL BİR HAYAL KIRIKLIĞI İÇİNDE, BALKAN COĞRAFYASINI TERK ETTİĞİNİ ANLATIYOR.

FATMA AYDIN ATAŞ9 Ocak 2014 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Bir ittihatçı subayın portresi
Hatıratlar resmi tarih bilgilerinin dışında bir dünyaya götürür bizleri. Resmi tarih metinlerinin soğuk ve sıkıcı cümleleri ile yazılmış metinlerinin uzağında, yazıldığı dönemin sosyal, siyasal ve kültürel kodları ile ilgili detaylı bilgiler sunar. İş Bankası Yayınları'ndan çıkan, Osmanlı Balkanları’nın Son On Yılı da Mehmet Ali Okar’ın bir Osmanlı Subayı ve İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi olarak, yaşadıklarını anlatıyor. Okar 1934 yılında, Balkan Savaşlarına ait anılarını, çocukları ve torunlarının okumaları ve öğrenmeleri için Osmanlıca kaleme almış. Dedesinin anılarının, sadece aile içinde bilinmesine gönlü razı olmayan torun Ahmet Mesut Okar, çocukluğunda defalarca dinlediği bu anıları, latinize ederek yayınlamaya karar vermiş. Çeviri yaparken dilin yapısına dokunmamış. Kitap, oldukça yalın ve akıcı bir dile sahip. Günlük yaşantıya ait olayların da kaleme alındığı anılar, yüz yıl önce Balkanlar’da yaşananları anlamak için oldukça önemli bilgilere yer veriyor. Balkanlar’daki Osmanlı Ordusu’nun yapısını, orduda görevli askerlerin eğitim durumlarını, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluşunu, nasıl faaliyet gösterdiğini anlatan hatırat, İkinci Meşrutiyet’in ilanına sebep olan olaylar ve Osmanlı egemenliği altında yaşayan Balkan halkları hakkında da bilgiler veriyor. 1.Balkan Savaşı’nı kaybeden Osmanlı Ordusu’nun nasıl geri çekildiğini, askerlerin yürüyemeyecek hale geldiklerinde, hendeklere girip ölümü beklediklerini okurken içiniz dağlanıyor. Okar 1934’te kaleme almaya başladığı anılarının ancak Balkan Savaşları’na kadar olan bölümünü yazar. Anılarının tümünü yazamadan, 17 Temmuz 1935’te Ankara’da geçirdiği bir enfarktüs kriziyle 55 yaşında hayata veda eder.
ORDUDAN DAĞLARA GİDEN YOL
Mehmet Ali Okar 1880’de Selanik’te, Ömer Avni Bey’in oğlu olarak dünyaya gelir. Atatürk ile mahalle arkadaşıdır. İkisi de aynı dönemde, Harbiye okulunda okur. 1902 yılında diploma alır ve teğmen olarak, Üçüncü Ordu’ya tayin edilir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 18. üyesi olarak, etrafındaki genç subayları ve köylüleri, gizlice cemiyete üye yapmak için çaba sarf eder, başarılı da olur. Manastır, Selanik, Prizren ve Yanya bölgelerinde ilk filizlerinin atıldığı İttihat ve Terakki’nin üyeleri, birbirlerini tanımak için “Hilal” parolasını kullanır. Üye olacak genç subaylar, gece yarısı gözleri bağlanarak yemin ettirilmeye getirilir. Yemin edecekleri odada gözleri açılır. Odada kırmızı gömlek giymiş, yüzleri siyah maskeli iki kişi, masa üzerinde ise, Kur’an’ı Kerim, tabanca ve hançer bulunur. Bu odada yemin ettirilen kişi artık İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üyesi olur. Bu işlem köylüler için de aynı şekilde tekrar edilir. 31 Mart Vakası olmadan önce, 21 Mart’ta iki tane Türk subayı öldürülür. Mehmet Ali Bey bu olayı soruşturmak üzere görevlendirilir. Katilleri kendine has usuller ile yakalayınca bu olayın, bölgede karışıklık çıkması için bir planlandığı, aslında 31 Mart’ta yapılması gereken bu olayın, tarih yanlış anlaşıldığı için 21 Mart’ta gerçekleştirildiğini ortaya çıkarır. Bu olaylar sırasında, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden genç subay arkadaşları ile Osmanlı Ordusu’ndan ayrılıp, silahlanarak dağlara çıkar. İkinci Abdülhamid’in tahttan indirilmesi ve ikinci Meşrutiyet'in ilan edilmesinden ardından ordudaki görevine geri döner. Balkan Savaşı bozgunun ardından, Garp Ordusu askerleri İstanbul’a nakledilmeye başlanır. 1912’de Gülcemal vapuru ile İstanbul’a gelir. Selanik’te bıraktığı ailesinden o güne kadar haber alamayan, Okar, erkek kardeşinin eşini ve çocuğunu İstanbul’a getirdiğini ve Zeyrek civarında Demirhun Mahallesi'ne yerleştiklerini öğrenir. Bir gün pejmürde kılıklı, saçı sakalı birbirine karışmış, ayaklarında tabanları parçalanmış, sadece konçları kalmış, asker çizmeleri olan bir adam kapıyı çalar. Mehmet Ali Bey’in eşi kapıyı açar; “Biz Muhaciriz, kimseye el uzatacak halimiz yok; özür dilerim size yardımda bulunamayacağım” der. Adam; “Ben sadaka istemeye gelmedim. Sizleri bulmak benim için en güzel varlıktır” deyince eşi daha dikkatli bakar ve karşısındaki adamın eşi Mehmet Ali Bey olduğunu anlar. 16 Mart 1915’te Ayestafanos Tayyare Mektebi’nin depo zabitliğine, iki ay sonra da kıta komutanlığına getirilir. Havacılık eğitimi almak üzere Almanya’ya gönderilir. Aldığı uçuş eğitiminden sonra, Fransız hatlarının gerisinde yapılan keşif uçuşlarına bizzat katılır. İstanbul’a döndüğünde havacılık okulunun müdürlüğüne getirilir. İstanbul işgal edilince emekliliğini ister ve milli mücadeleye katılmak için Anadolu’ya geçer.
KAYSERİ'DE ESRARENGİZ BİR MANİFATURA DÜKKANI...
Anadolu’da direnişin başladığı sırada, Kolağası Mehmet Ali Bey rahatsızlanır. Doktorlar, miyokart enfarktüsü teşhisi koyarlar ve emekli olup istirahat etmesini önerirler. Mehmet Ali Bey, emekli olmak yerine ailesini de alarak Kayseri’ye gider ve orada bir manifatura dükkânı açar. Kumaş almaya gelenlere metre ile değil, toptan fiyatına satış yaptıklarını söyler. Kumaş almak için ısrar edenleri, elindeki tahta metre ile kovalar. Dükkâna gelip kovalanmayanlar da vardır ama onların da manifaturacıya benzer halleri yoktur. Manifatura dükkânı Kurtuluş Savaşının sonuna kadar açık kalır. Raftaki kumaşlar da ilk günkü halleriyle kalır. Ankara’da işlerin ters gitmesi halinde bazı gizli bilgilerin taşınırken başına bir şey gelmesin diye, bu dükkânda muhafaza edilmiş olması uygun görülmüş olabilir. Bu sadece bir tahmin. Ama Mehmet Ali Okar’ın savaş bittikten sonra Selanik’e çok benzediği için Buca’ya yerleşmiş olması bu olasılığı güçlendiriyor.
GÖZÜPEK AVCI KUŞU: OKAR
Buca’ya yerleşen Okar, burada belediye başkanı seçilir. Çocukluk arkadaşı Mustafa Kemal, Buca belediye başkanı olduğunu öğrenince, evinde ziyaret eder ve kendisinin Meclis’e milletvekili olarak girmesini ister. Okar bu teklifin kendisini onurlandırdığını ancak gücünün üzerinde bir görev olduğu için yapamayacağını söyler. Bir süre sonra Okar’ın Çoruh Milletvekili olduğu bilgisi gelir. Böylece Ankara’ya taşınır. 21 Haziran 1934’te Soyadı Kanunu Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer. 12 Aralık 1934 akşamı Çankaya Köşkü’nün sofrasına davet edilenler arasında Mehmet Ali Bey de vardır. Atatürk, kendisine bir soyadı seçip seçmediğini sorar. Kendisine henüz bir soyadı seçmeyen Mehmet Ali Bey’in soyadının ne olacağına Atatürk karar verir. Ortalıkta görünmeyi hiç sevmeyen, o yüzden adı sanı fazla duyulmamış gözü pek bir avcı kuşu olan “Okar”ın adını, cebinden çıkardığı bir pelür kâğıda dolmakalemiyle yazar. Kağıtta;“ Mehmet Ali, oldu Okar” imzasının altına da, “Hayırlı olsun” diye not düşer.

Osmanlı Balkanları'nın Son On Yılı
Mehmet Ali Okar
İş Bankası Yayınları