26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Canım Aliye, ruhum filiz

CANIM ALİYE, RUHUM FİLİZ İSMİYLE YAYIMLANAN OSMANLICA MEKTUPLAR, EŞ VE BABA OLAN SABAHATTİN ALİ’YE VE RUH DÜNYASINA YAKINDAN BAKMAMIZI SAĞLIYOR.

ZEYNEP DELAV13 Şubat 2014 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Canım Aliye, ruhum filiz


Sabahattin Ali’nin mütebessim yüzünün altında her zaman acı çeken bir kalbi vardır. Eşi Aliye Hanım’a yazdığı mektubun birinde “Herkes beni keyfi yerinde, daima gülen biri sanır. İşte bunun için yazılarım çok dertlidir. Hayatımda gösteremediğim teessürümü yazılarımda gösteriyorum” diyerek yaşayamadığı için yazdığının izahını yapar.
Yazdığı bütün kült eserlerde sıklıkla karakterlerinin iç dünyasını inceleyen Sabahattin Ali, elimizde tuttuğumuz mektuplarıyla, kendisine bakmamız için yüreğinin odalarında büyük bir pencere açtığını hiç tahmin edemezdi herhalde. Canım Aliye, Ruhum Filiz ismiyle yayımlanan Osmanlıca mektuplar, eş ve baba olan Sabahattin Ali’ye yakından bakmamızı sağlıyor.
Daha önce, Hep Genç Kalacağım isimli kitapta, Ali’ye ait mektuplar yayımlansa da Canım Aliye, Ruhum Filiz’de var olan bütün eksiklikler Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali’nin desteğiyle tamamlanarak, orijinal Osmanlıca mektuplarla birlikte okuyucuya sunulmuş.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında küçük bir çocuk olan Sabahattin Ali, babasının Çanakkale Harp Reisi seçilmesiyle dört yıl boyunca savaşın kalp atışlarıyla yaşamış.
Babasının ağır askerlik hayatı, sık sık intihara teşebbüs eden annesinin psikolojik rahatsızlığı, kardeşinin kekemeliği arasında sağlam gibi görünen Sabahattin Ali, ruhunda o dönemde başlayan, etkisini ilerleyen yıllarda daha fazla hissedeceği silinmez izlerle baş başa kalmıştır. Böyle kırık dökük bir çocukluğun ardından talihsizlik peşini bırakmamış. Edebiyat çevrelerinin çok iyi tanıdığı, daha sonra şair Arif Damar’la evlenen Nahit Hanım’a olan karşılık bulamadığı aşkı ve yine ona yazdığı aşk mektupları nerededir bilinmez. Ardından Ayşe Hanım’dan aldığı red cevabı Ali’nin iyice içine kapanmasına neden olur. Kendisini tamamen okumaya ve yazmaya verir.
İçindeki sevilme isteğini, annesinin bıraktığı hasarın onarımını Aliye Hanım’da bulmuştur diyebiliriz. Annesinin kendisine karşı sevgisiz hali, hayal kırıklığına uğradığı iki ayrı aşkından sonra yüreği Aliye Hanım’da adeta sükûn bulur. Yalnız ona inanan bir kadının zenginliğiyle daha güçlüdür artık zira hayat ona göre yine zordur ama bu zorlukların insanı yaşam karşısında anlamlandırdığını düşünür.
ÜLKESİNİ HEP ÇOK SEVMİŞ
Sabahattin Ali kötülük karşısındaki dik duruşlu başkaldırıyı her şeyin üstünde tutar. Anadolu insanına yakından bakarak edebiyata yeni bir boyut kazandırmıştır. Ezilen insanların acılarını, güvensizliklerini dile getirmiş, aydınlar ve kentlilerin Anadolu insanına karşı küçümseyen, üstten bakan tavrını sürekli eleştirmiştir. Ali’nin öykülerine bakınca ahlâk değerlerini, horlanmış, ezilmiş, sömürülen kadınlara neden saygıyla, sevecenlikle yaklaştığını daha iyi anlıyoruz.
Ülkesini hep çok sevmiştir. Ülkesini sever gibi sevmiştir sevdiklerini de. Eşini, kızını. Böyle bir sevgiyi yazıya, metne, öyküye aktarımının ilk isimlerindendir diyebiliriz Sabahattin Ali için. Eşine ve kızı Filiz’e olan düşkünlüğünü hasta olunca merak ettiği ateş seviyesini dahi mektuplarında en ince detaylarıyla takip etmesi mektuplarda fazlasıyla dikkat çekiyor. Okula başladıktan sonraki dönemde ise dersleri ve sınıf içi tutumuyla yakından alâkadardır.
1937 yılında askere gidişiyle hayatı iyice zorlaşır. Bunu yine mektuplarında eşine kilo kayıplarını, zor günler geçirdiğini yazmasından anlıyoruz. Ardında bıraktığı biricik eşi ve küçük kızı için sürekli endişelidir. Eşi Aliye’yi teselli etmekte ve onun üzüldüğüne üzülmektedir. Kendisini dışarıda tutarak insanların olası kötülüklerinden muhafaza ederken, eşini ve kızını da bu yönde telkin etmektedir. Hayat mücadelesi verirken en çok dikkat ettiği şey ise, Aliye’nin maddi açıdan asla mağduriyet yaşamamasıdır.
MARKOPAŞA DERGİSİ VE AZİZ NESİN HAKKINDA ENDİŞELERİ
Mektuplarında bir diğer dikkat çeken nokta hayatına ve yapıp ettiklerine dair en ince detayları dahi eşiyle paylaşıyor olması. Öyle ki çalışmalarının bütün süreçlerinden eşine de bütün ayrıntılarıyla bahsediyor. 1946 yılında Aziz Nesin ile çıkardıkları Markopaşa dergisini ise oldukça önemsiyor. Dönmek istediği halde “Şimdilik işleri tek başına Aziz Nesin’in üzerine bırakmama imkân yok. Henüz siyasi bakımdan da, mizah seviyesi bakımından da kontrole muhtaç. Hiç olmazsa dört nüshayı ben çıkaracağım” diyerek gecikme sebebini açıklıyor. Sağduyulu, sezgili ama her durumda umutlu olan Sabahattin Ali’nin Canım Aliye, Ruhum Filiz’de gün ışığına çıkan mektupları, mektubun yazınsal bir tür olması sebebiyle geçmiş yıllardan bu yana en kalıcı haberleşme aracı olup, aynı zamanda önemli bir belge, belki tarihi bir kaynak olduğunu tekrar hatırlatıyor bizlere. Her şeyin bu sanal ortamda anında tüketildiği bir zamanda mektubun okuma ve yazma konusunda ne kadar değerli olduğunu bir kere daha anlıyoruz.

Canım Aliye, Ruhum Filiz
Sabahattin Ali
Yapı Kredi Yayınları
160 Sf. 10.00 TL