26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Sultanların şehirleri

ALMAN ARKEOLOG VE ORYANTALİST FRİEDRİCH KARL KIENITZ’IN YAZDIĞI SULTANLARIN ŞEHİRLERİ OSMANLI’DAN MİRAS KALAN ŞEHİRCİLİK GELENEĞİMİZİ, BİR BATILI GÖZÜYLE VE OBJEKTİF BİR BAKIŞLA ANLATIYOR.

AYŞEGÜL YILDIRIM KARA 11 Aralık 2014 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Sultanların şehirleri

Anadolu binlerce yıllık kültür ve medeniyetin izleriyle dolu bir coğrafya. İnsanlık tarihi boyunca birbirinden farklı kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve dünya mirasına önemli eserler bırakmış bir merkez. Son köklü misafiri ise Osmanlı Devleti. Osmanlı’nın etkisi altına aldığı ve Osmanlı etkisi altına girdikten sonra büyük gelişme kaydeden bir diğer toprak parçası ise Balkanlar… Eski Yunan medeniyeti sınırları dışında kalan birçok Balkan şehri… İşte Avrupa’nın güneydoğu ucu ile Anadolu topraklarındaki Türk etkisi üzerine yazılmış bir kitap Sultanların Şehirleri. Alman arkeolog ve oryantalist Friedrich Karl Kıenıtz’in salt tarihi bilgi ve belgelerden yola çıkarak kaleme aldığı bir eser değil üstelik. Yazarın bu topraklar üzerine yaptığı yirmi yıllık seyahatlerinden edindiği gözlem ve bilgileri de içeriyor.

Kitap, Anadolu’da Türk hâkimiyetinin başladığı dönem olan 1071 Malazgirt savaşı ile 1922 Türkiye cumhuriyetinin kurulduğu yıllar arasında Osmanlı coğrafyasını detaylı bir şekilde incelerken, Anadolu’nun milattan önceki tarihine de yer veriyor.

Bu süreçte Türk hâkimiyetine giren ve medeni bir yaşam alanı kurulan hemen her bölgeyi tarihi özellikleri ile okuyucuya aktarıyor. Şehirlerin yerleşim ve yaşam tarzı, hâkim olunan ve etkileşim kurulan kültürler hakkında bilgi veriliyor. Köy ile şehir arasındaki farklar, şehirlerin kuruluşu, şehirlerin kendine has özellikleri, atlattığı badireler, ortaçağ boyunca Hıristiyan kökenli yakıp yıkma ve yağma dönemleri, Moğol istilaları ve ardından Müslümanların yağmalanan şehirleri yeniden ihyası, şehirlerin önemli mimari eserleri ve bu eserlerin hikâyeleri kitapta kendine ayrıntılarıyla yer buluyor.

TÜRKLER BATIDAKİ İZLERİNİ KEŞFEDİYOR

Kitabın ilk basımı 1972 yılında Almanya’nın Münih kentinde gerçekleştiriliyor. Kitabın yazıldığı dönem ile basıldığı şehrin Türkler açısından anlamı büyük. Münih demografik olarak Türklerin en yoğun bulunduğu Alman şehirlerinden biri. Almanya’ya çalışmaya giden gurbetçi ailelerin Almanlarla en fazla etkileşimde bulunduğu şehirlerin başında geliyor. Kitabın basım tarihi ise Almanya’nın göçmen politikasını değiştirmeye başladığı yıllar... Böyle bir dönemde yayımlanan bu kitap, Türklerle ilgili olumsuz yargıların yer aldığı bir ortamda farklı bir bakış açısı oluşturuyor. Kitabı Türkçe’ye kazandıran M. Haydar Cümbüş de o yıllarda Almanya’da çalışan bir Türk vatandaşı. Kitabı büyük merakla ediniyor ve okuduktan sonra Türkçe’ye çevirmesi gerektiğini düşünüyor. Çevirmenin bu kitabı Türkçe’ye kazandırmak istemesindeki ana saik, Türk insanına yalnız kendi yaşadığı memleketinde değil, memleketine uzak gibi görünen birçok toprak parçasında kendilerinden, Türklerden izler olduğunu anlatmak istemesi. Ve bunu batılı bir yazarın dilinden aktarmayı önemsemesi... Artık eskisi gibi aktarılanlarla yetinmeyip,  bizzat yerinde ziyaret edilerek dünya kültür ve medeniyetlerine tanıklık ediliyor. Hatta dünyanın birçok ünlü müzesinde sergilenen Osmanlı topraklarından toplanan eserlerin sayıca çokluğu biz Türkleri şaşırtıyor. Kendi kültür ve medeniyetlerimize ait eserlerin nasıl da hoyratça yuvasından koparılıp bambaşka toprakların değeri haline geldiğine şahit olmak insanı üzüyor.  

OSMANLI ŞEHİRLERİNİN YÜKSELİŞİ

Sultanların Şehirleri üç ana bölümden meydana geliyor. İlk bölüm, yazarın “ay yıldızlı bayrak altındaki şehirler” olarak nitelediği Selçuklu ve Osmanlı şehirlerinin yükselişi ve altın çağını anlattığı giriş kısmı ile başlıyor. Bu bölümde ayrıca Mezopotamya’dan Dalmaçya kıyılarına kadar olan coğrafyaya genel bir bakış atılıyor. İkinci bölüm, “geçmiş zamanın mirası” adını taşıyor ve Anadolu’da Hititlerden Yunanistan’daki Miken medeniyetine, Bizans şehirlerinden Venedik deniz hâkimiyetine, İspanya’da Endülüs saraylarından Transilvanya’daki şehirlerin kuruluşuna kadar kadim uygarlıklardan ve bu uygarlıkların günümüze kalan izlerinden bahsediliyor. Üçüncü bölümde ise daha çok Osmanlı hâkimiyeti altındaki önemli şehirler ve şehirleri ilgilendiren dönemsel olaylar detaylı bir şekilde aktarılıyor. Bursa’dan Bosna’ya, Konya’dan Yanya’ya, İstanbul’a kadar pek çok şehir, tarihi ve kültürel özellikleri ile anlatılıyor. İslam şehircilik ve mimarisi hakkında önemli bilgiler veriliyor.

MÜSLÜMAN ŞEHİRLER BOZULMADAN ÖNCE…

Friedrich Karl Kienitz’a göre, İslam dünyasının en büyük imarcıları Türkler... Kitabın ilerleyen bölümlerinde ise “ay yıldızlı bayrak altında şehirler” olarak nitelediği şehirlerin İslam dünyası ve kültürü tarihinin en önemli parçalarından olduğunu vurguluyor.

Yazar kitapta yer yer İslam şehirlerinin niteliklerinden de bahsediyor. Müslüman şehirlerinin en belirgin özelliğinin ibadethane ve camiler olduğunu belirtiyor. Akabinde Bir Osmanlı şehrinde olmazsa olmaz olan eserleri sıralıyor. “bir dizi müştemilat, camiye bitişik okul, öğrenim yerleri, ilim ocakları ve hastaların bakımı için binalar bulunuyordu. Ve yine orada bütün el zanaatkârları, esnaflar, aynı meslek grupları bir arada, yan yana hizmet veriyorlardı. Gelip geçici seyahat eden tüccar ve mallarına, han ve kervansaraylar konaklama imkânı sağlıyorlardı. Böyle saraylar ve üstü kapalı çarşılar ekseriya bir paşanın ya da sultanın kendisinin vakıflarıydı… Umuma hizmet veren birçok hamam şehirlerde eksik olmazdı. Sokaklarda her yerde çok sayıda umuma ait çeşmeler vardı. Müslümanların bu dünyada en çok değer verdiği şeylerden biri iyi bir akan sudur.”

Yazar kitapta tarihin derinliklerinden bugüne kadar taşıdığı şehirlerin günümüzdeki hallerine de değiniyor. Bursa’nın ve İstanbul’un bazı semtlerinin tahribata uğramadığını, zamanın gerisinde, hâlâ eskiyi yaşadığını vurguluyor. Yazarın dikkat çektiği nokta ise bozulmadan günümüze ulaşmış bölgelerin bile modern kirlilikten payını alması oluyor. Kitabın yazıldığı tarihler düşünüldüğünde özellikle günümüz İstanbul’unun yaşadığı siluet ve tarihi panoramanın bozulması sorunlarının henüz var olmadığı görülüyor. Devasa gökdelenler şehrin o sihirli görünümünün böğrüne saplanmış hançerler gibi henüz arzı endam etmiyor. Friedrich Karl Kienitz 1970’li yıllarda değil de günümüzde yazsaydı “Sultanların Şehirleri”ni bambaşka bir sonuca bağlar ve bambaşka çıkarımlarda bulunurdu muhakkak. Belki de eli varıp da hiç yazmazdı, kim bilir?

Sultanların Şehirleri

Friedrich Karl Kıenıtz

Tercüme: M. Haydar Cümbüş

Yeditepe Yayınları