16 Nisan 2024 Salı / 8 Sevval 1445

Bilgi yığını mı manifesto mu?

Yazar ve eleştirmenlere Nobel Ödüllü Orhan Pamuk’un çıkar çıkmaz ‘çok satan’ yeni romanı Kafamda Bir Tuhaflık hakkındaki yorumlarını sorduk.

HALE KAPLAN ÖZ21 Aralık 2014 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Bilgi yığını mı manifesto mu?

Orhan Pamuk’un merakla beklenen romanı Kafamda Bir Tuhaflık ‘yeni çıkanlar’dan ‘çok satanlar’ listesine kısa sürede terfi etti. Nobel Ödüllü tek yazarımız Pamuk’un üzerinde altı yıl emek verdiği romanı, bir bozacının hayat hikayesine odaklı. İstanbul’un mekan olarak seçildiği romanda göç olgusu ve bir adım ilerideki ötekilerin İstanbul’u incelikli olarak işleniyor. 

Yayınlanmasının üzerinden biraz zaman geçmesini bekleyerek yazar ve eleştirmenlere Kafamda Bir Tuhaflık hakkındaki yorumlarını sorduk. Edebi kamu yorumunu yaptı, seveni-sevmeyeni “Romanı beğendiniz mi?” sorumuzu yanıtladı. Cevaplar, yeni romanın Orhan Pamuk yazını içindeki yerini gösterme çabası açısından değerli. Okura rehber olması ümidiyle aldığımız yanıtları paylaşıyoruz.

OKURU AVUCUNA ALMAK DERDİNDE 

Kafamda Bir Tuhaflık’la Orhan Pamuk önce kendisiyle barışık bir anlatıcı olarak çıkıyor karşımıza. Daha ‘sahici’ olmaya çalışıyor. Türkiye’nin 1950 sonrası değişimine, dahası İstanbul’un dönüştüğü bu duruma bir insan/aile öyküsünden yola çıkarak bakıyor. Kendisini bir İstanbul romancısı olarak tanımlamasının bakışı/yorum/algısı bu romanda daha ön planda. Yer yer bir sosyolog, bir iktisatçı, kültür tarihçisi gibi bakması ise bu kaygısından doğuyor, bence! Kurmacayı iyi bilen/kuran bir anlatıcı ile karşı karşıyayız gene. Ama dildeki tutumu, yalınkatlığı onu bir türlü özgün anlatıcı kılamıyor benim gözümde. Derinlik ve yoğunluk yok. Anlatısını bilgi yığıntısına dönüştürmesi ise bir zaaf olarak görünüyor, bence! Yer yer hayatımıza dokunuyor ama bu dokunuşta içtenlikli bir romancı tutumu yok. Yalnızca tespit, yazıya geçme var. Sanırım ‘Stendhal’vari bir roman yazmaya kapı aralıyor bu kez Pamuk! Yıllar önce eleştirdiği, “dedim-dedi” romancılarına dönüşen tutumu ise bir ironi olarak çıkıyor karşımıza. (FERDUN ANDAÇ)

BİR MİSYON YAPITI

Kafamda Bir Tuhaflık, yoğun araştırma ve gözleme dayanan bir ‘’bilgi roman’’. Orhan Pamuk, bir seyyar boza satıcısının yaşamöyküsünü anlatırken fonda, İstanbul’un 1969-2012 zaman kesitinde heder edilişini de irdeliyor. Pamuk, konuya uygun yalın bir dil kullanmış. Yapıtta hem roman, hem de belgesel tatları var. Özel, öncü ve önemli; benim için yılın romanıdır. Kitabın Orhan Pamuk yazını içindeki yeri oldukça sübjektif bir sorudur. Romanın yazarı için bir misyon yapıtı olduğu kanısındayım. Orhan Pamuk’un bir İstanbulsever olarak manifestosudur.(SELÇÜK ALTUN)

İÇTENLİK HİSSETMEDİM

Orhan Pamuk’u anlamamak, fazla okuyamamak, “enteller” tarafından sahiplenilmiş bir ortak kanıdır. Oysa anlaşılmayacak hiçbir şey yoktur, olsa olsa okur sıkılabilir; sayfalar dolusu malumatfuruşluk, gözlemler, anaakım ataerkil kaynaklardan elde edilmiş bilgiler, mekâna, objeye, kente dair tasvirler vb. romanda ‘kurmaca’ olanı, edebi tadı bulmayı zorlaştırır, kurguyu yeknesaklaştırır. Minyatür sanatına, bekarete veya bozacılık tarihine ilişkin bilgi edinmek istersem, roman okumam ya da okuduğum ‘roman’ değildir. Pamuk’un, nedense tuhaf bulduğu bir bozacının hayatını anlayabilmek için giriştiği iki yıllık araştırma ve röportaj çalışmasının, melodramatik bir aşk hikayesi üzerine bindirildiği, fonda da yine resmi, sivil ve gündelik tarihe, yazarın çocukluğuna dair anıların tarihsel bir seyirle aktığı Kafamda Bir Tuhaflık’ı, diğerlerinden çok farklı bulmadığım gibi bir okuma hazzı ve de içtenlik hissetmedim. Hatta yoksullukta bir kahramanlık bulan, arayan ve zorla olduran geleneksel melodram inatçılığı, varoşları turistik bir gözle anlama çabası, sınıfsal ayrımcılığı, yine aynı klişelerle temsil edilen kadın karakterlerin geri planda özenle tutulması ve romanın tıpkı Müze’nin Kemal’i gibi siyasi açıdan kafası karışık, muhafakazar, patriyarkal, bireyci, tutunamayan Mevlut’ün romanı, yani önünde sonunda yine bir erkeklik anlatısı olması veçheleriyle de tipik bir Orhan Pamuk romanı diyebilirim Kafamda Bir Tuhaflık için...(HANDE ÖĞÜT)

BİZLERİN AŞİNA OLDUĞU BİR HİKAYE BU

İyi bir Orhan Pamuk okuru olduğum söylenebilir. Kendisine saygım iyi bir romancı olmasının yanı sıra okur sayısının bu kadar düşük olduğu bir ülkede, ‘Orhan Pamuk’la sınırlı hatırı sayılır bir okur kitlesine sahip olmasındandır aynı zamanda. Her ne kadar bu kitle ‘yazarına’ ve ‘kitapları’na ilgi duyanlar diye ikiye ayrılsa da ben kitaplarını okuyan tarafta olmayı tercih edenlerdenim.

Masumiyet Müzesi mekanları, karakterleri ve olayları ve bütün bunların zihnimize kazınmasına yardımcı olan objeleriyle kökleri İstanbul’dan beslenen bir aşk hikayesini konu ediniyordu. Romandaki ısrarlı cümlelerin gücü okuru metinden koparmaya yetmiyordu. Çünkü kitaba atfen açılacak olan müzede okur, adı geçen objelerle karşı karşıya geleceğinin bilincinde, yazarın zihnine kazıdığı cümlelerle anacaktı karakterleri bir kez daha. Kafamda Bir Tuhaflık’ta gene Orhan Pamuk’a özgü bir anlatı şöleniyle baş başayız. Bu kez Masumiyet Müzesi’nin devamı sayılabilecek ama tersi bir akışla. Pamuk, okuru üst sınıfın şaşaasından koparıp gecenin karanlığında İstanbul’a kök salmaya çalışan bir avuç alt sınıf insanın hikâyesine ortak ediyor. Taşradan İstanbul’a akan küçük insanların merkezden bir lokma koparma telaşıyla birlikte aktarılan toplumsal dönüşümün bir parçası olan bizlerin aşina olduğu bir hikâye bu. Orhan Pamuk’un romanda anlattığı hiçbir ayrıntı bana yabancı gelmedi açıkçası. O halde sorulabilir “Yazar bizi neden yabancı yerine koyup bu kadar açıklamalarda bulunuyor” diye. Bu sorunun iki yanıtı var: İlki, o açıklamalar Türkçe okuyanlara değil, yabancılara. İkincisi ise o açıklamalar yabancılara değil, Türkçe okuyanlara.(JAKLİN ÇELİK)

‘SAF VE DÜŞÜNCELİ’ OKUR İÇİN ÖNEMLİ

Orhan Pamuk’un her romanını ilgiyle okudum, Kafamda Bir Tuhaflık’ı da aynı ilgiyle okuyorum. Henüz bitirmedim. Orhan Pamuk, edebiyat açısından beni çoğunlukla doyuran bir yazar olmuştur. Dolayısıyla Nobel Ödülü’nü ölçü alıp -roman yazan biri olarak- bazı yorumlar yapmayı gereksiz buluyorum. Ancak  ‘saf ve düşünceli’ okur için Nobel Ödülü’nü almış bir yazarın yeni romanı tabii ki çok daha başka anlamlar taşıyacak, belki de heyecan verecektir. Sanırım eleştirmenler için de aynı şey geçerlidir ve Kafamda Bir Tuhaflık’ın Orhan Pamuk yazını içindeki yerini onlar belirlemelidir, fakat tuhaflık yapmadan...  (İBRAHİM YILDIRIM)

TAŞRAYA ULAŞMAMIŞ

Önemsediğim yazarların kitaplarını çıkar çıkmaz okumuyorum, biraz erteliyorum. Bunun nedeni şu: Kitabın bir yıl sonraya kalıp kalmayacağına bakıyorum. Güncel edebiyat mahfillerindeki dedikoduları dinliyorum. Tüm bunlardan sonra sükunetle okuyorum. Ayrıca şu an bir toplantı vesilesiyle Sivas’tayım. Öğrendim ki Pamuk’un kitabı yayınlanmasının 10’uncu günü itibariyle buraya ulaşmamış.(PROF. TURAN KARATAŞ)

ACELEM YOK BEKLERİM

Orhan Pamuk’un yeni romanını henüz okumadım. Yakın zamanda da okuyamam diye düşünüyorum. Çünkü benim bir okuma sıralamam var. Ancak aylar sonra Kafamda Bir Tuhaflık’a sıra gelir diye tahmin ediyorum. Ayrıca acelem yok, bu romanda ne yazdığını çok merak etmiyorum. Ama tabii görev gereği okuyacağım. (ENİS BATUR)

BİRAZ AYFER TUNÇ OKUMALI

@ Fatma_BARBAROS: ORHAN Pamuk, Batılılar’a Türkiye hakkında sosyolojik bilgi verme yükümlülüğü ile iyi roman yazma arasında her defasında kararsız kalıyor. Pamuk, Ayfer Tunç’un Dünya Ağrısı’nı en az iki kere okumalı. Sosyolojik olan her zaman derin olmuyor. Ama tersi her zaman doğru. (FATMA BARBAROSOĞLU)