20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

“Buraya çok çalışarak geldim”

ABD’de yılda 50 organ nakli yapan, bunun için bir eyaletten diğerine koşan Dr. Halit Yerebakan başarısının sırrını ‘çok çalışmak’ olarak özetliyor. Dünyaca ünlü Prof. Dr. Mehmet Öz’ün de asistanlığını yapan Yerebakan “Dr. Öz, beraber yürüdüğü insanlara kendi heyecanından da bir parça katıyor” diyor.

Fatma Karaman/[email protected]23 Aralık 2012 Pazar 07:00 - Güncelleme:
“Buraya çok çalışarak geldim”

Dr. Halit Yerebakan, ABD’de Columbia Üniversitesi New York Presbyterian Hastanesi Kalp Cerrahisi’nde kalp damar cerrahı olarak görev yapıyor. Henüz 30 yaşında olmasına rağmen başarılı kariyeri, ABD’deki organ bağışı hakkındaki çalışmalarıyla adından söz ettiren Yerebakan dünyaca ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Mehmet Öz’ün de asistanı.

Çocukken MIT’te (Massachusetts Institute of Technology) profesör olan babası gibi bir gün mühendis olacağının hayalini kuran Halit Yerebakan, İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanınca hayal kırıklığı yaşasa da sonra mesleğine aşık bir doktor olmuş. Bir e-postayla tanıştığı Mehmet Öz’ü mevkiye değil söze değer veren, disiplinli, çalışkan ve hala heyecanlı olarak tanımlayan Yerebakan’ın ilham veren hayat hikayesini dinledik.

-Mühendis olma hayalleri kurarken nasıl doktor oldunuz?

Nasıl armut dibine düşüyorsa ben de babam gibi mühendis olmayı hayal ederek büyüdüm. Üniversite sınavında başarısız olmam ailemde hayal kırıklığı yarattı. Hiç tecrübem olmamasına rağmen başvuruma olumlu yanıt alınca ilk işim kameramanlık oldu. Dört ayda bazı şeylerin değerini anlayacak kadar sıkıntı çektim. Üniversite eğitiminin önemini anlayıp tekrar sınava girdim. Tıp fakültesine başladıktan sonraysa mesleğime aşık oldum. Yıllar sonra o sıkıntıların arkasında babam olduğunu, tüm senaryoyu onun yazdığını öğrendim.

-Neden kalp damar cerrahisini seçtiniz?

Daha hekimliğin diğer branşlarını tanıyamadan birinci sınıfta verdiğim bu karar, aynı tıp fakültesine olan aşkım gibi bir anda gerçekleşti. Bir kalp ameliyatı izleme şansını yakaladım. Kalbi durdurulmuş bir hasta yapay bir mekanizmayla yaşamaya devam ediyordu. Bu durumdan hakiki anlamda büyülendim.

-Henüz 30 yaşında böyle parlak bir kariyere nasıl sahip oldunuz?

Allah “Ben çalışana veririm” diyor. Başarıyı elde etmenin en önemli unsuru çok çalışmak. Amacım hep iyi bir kalp cerrahı olmaktı. Tüm yaz tatillerimi dünyada kendini ispatlamış kalp cerrahlarının yanında staj yaparak geçirdim. Hep en iyinin peşinde koşarak bugünlere geldim.

-Mesleğinize neden Türkiye’de devam etmediniz?

Tıbbı bitirince Prof. Dr. Mehmet Öz beni hemen işe almak istedi ve ihtisasımı ABD’de tamamlamaya karar verdim. Fakat babam bunun bilinmezliğe yapılan bir yolculuk olacağını söyleyerek gitmeme engel oldu. Türkiye’nin nadir kalp nakli cerrahlarından olan Prof. Dr. Süha Küçükaksu’nun yanında ihtisasıma başladım. Öz’ün tekrar davetiyle ABD’ye geldiğimde tek amacım vardı: Bilgi ve tecrübelerimi arttırıp bir gün tekrar ülkeme dönmek.

ÖZ’ÜN ÜÇ GÜN YANINA YAKLAŞAMADIM

-Gelelim Mehmet Öz ile olan ilişkinize... Nasıl asistanı oldunuz?

2002 yılında tanıştım. Ona staj yapmayı arzu ettiğimi belirttiğim bir e-posta atmıştım. Columbia Üniversitesi’ne direkt başvuru yapmam gerektiği cevabı aldım. Kliniğe gidip gelmeye başladım. Dört gün kendisini uzaktan gördüğüm halde bir türlü yanına ulaşamadım. Bir e-posta daha yollayarak buraya onun için geldiğimi, ilgilenemeyecekse dönmeye hazır olduğumu yazdım. Kısa süre içinde ertesi gün için bir randevu verdi. Orada kalacağım sürede yapmam gerekenlere ilişkin program hazırlamıştı. Türkiye’ye dönüş vakti geldiğinde yanında edindiğim tecrübelerimi bir rapor haline getirip yanına da çok çalışıp bir gün onu geçtiğimde “Bu çocuğu ben yetiştirdim” diye benimle gurur duymasını sağlayacağıma dair not yazdım. 10 yıllık hoca-asistan hatta abi-kardeş boyutuna varan ilişkimiz böyle başladı.

-Hoca olarak nasıl biri? Size çok çektirdi mi?

Son derece demokrat, mevki değil söze değer veren, disiplinli, çalışkan ve hala heyecanlı. Bazen hiç uyumadığını bile düşünüyorum. Hızı ve temposuna yetişmek zor olsa da beraber yürüdüğü insanlara kendi heyecanından da bir parça kattığı için bizler de ne yoruluyor ne de ondan çekiyoruz.

ORGAN NAKLİ HALA BENİMSENEMEDİ

-Ödüllü organ nakli uzmanına nasıl dönüştünüz?

İhtisas tezimi kalp nakli hastaları üzerinde gerçekleştirdim. En büyük avantajım  Columbia Üniversitesi gibi ABD’nin bir numaralı kalp nakil merkezinde bulunuyor olmam. Geçtiğimiz sene üç ayrı araştırma ödülü kazandım.

-İnsanlar organ nakli konusunda sizce yeteri kadar duyarlı mı?

Türkiye’de tam benimsenmiş değil. Bunu başarana kadar da ülkemizde bu hizmetin sınırlı kalacağını düşündüğüm için elimden geldiğince katkı sağlamaya uğraşıyorum. Organ yetersizliklerinin medikal tedavileri hem maliyetli hem de hasta hayatı açısından sınırlı kalıyor. Organ yetmezliğinde hastaya iyileştirecek altın kural organ nakli yapmaktır. Uzun vadede karşılaştırıldığında organ nakli en ucuz yöntemdir.

-ABD’de bir eyaletten diğerine nakil için koşturduğunuzu duyduk.

Pozisyonum gereği her ayın 15 günü kalp nakli koordinasyon hekimliği yapıyorum. Bu çerçevede ABD’nin tüm doğu eyaletleri, Kanada ve organ nakli sistemine dahil olan Porto Riko’ya organ alımı için gidiyorum. Yılda 100 kalp ve 60 akciğer nakli gerçekleştiriyoruz. Bu süreçte çok yorulduğumuz bir gerçek ama insanların hayatlarının devamı için kalplerinin tekrar atmasında aracı olmak, tüm yorgunluğumuzu gideriyor.

KALP KRİZİNİN NEDENİ GENETİK KODLAR

-Sağlıklı bir yaşam için ne yapmalıyız?

Şekerden uzak durun! İnsanımız şekeri sadece beyaz şeker formatında tanıyor. Ama içtiğimiz sütten yediğimiz ekmeğe her şeyde şeker var. Fazla tuz tüketiminin de zararı aşikar. İnsanın kalp krizi geçirmesini sağlayan damar problemlerinin bile altta yatan en büyük sebebi bu iki zehir! Özellikle ince kabuklu sebze ve meyveler organik olmalıyken kalın kabuklularda bu şart değil. Örneğin portakal, mısır, muz, brokoli, bezelye, karnabahar organiğe gerek yokken elma, çilek, kiraz, üzüm ve havucun organik alınması gerekiyor. Süt üretiminde çok fazla hormon ve antibiyotik kullanılıyor, bu yüzden organik olanları tercih etmelisiniz. Daha uzun yaşamak ve hastalıktan ölüm riskini yarı yarıya azaltmak için günde 40 gram lif içeren gıda tüketin. Bunun için başlıca kaynaklar, muz, çilek, elma, şeftali, fasulye, bezelye, mısır, brokoli ve yulaf ezmesi.

-Sigara, alkol, stres, yanlış beslenme kalbin en büyük düşmanı. Peki, bilmediğimiz ancak karşı karşıya olduğumuz başka neler var?

Genetik kodlarımız... Saymış olduğunuz etkenler değiştirilebilir özelliğe sahip. Oysa kalp hastalıklarının büyük çoğunluğu değiştirilemeyen risk faktörleri sebebiyle meydana geliyor. Dolayısıyla kalp hastalıklarını, bireysel risk faktörleri olarak görmektense toplumsal risk faktörleri olarak algılamak lazım...

DOKTORUM BAK YİNE AYAKTAYIM

-Unutamadığınız bir hasta-doktor diyaloğu var mı?

İstanbul’a bir sünnet düğününe katılmak için gelen İzmirli bir beyefendi kalp krizi geçirince yollarımız kesişti. Felç geçirdi, bir aydan uzun süre uyutuldu, çok ağır enfeksiyonlar atlattı. Görme yeteneğini kısmi olarak kaybetti, kalbi üç defa durdu ve ellerimle yaptığım kalp masajıyla hayata tutundu. İki ay sonunda mucizevi olarak hayatta kaldıysa da onu tekerlekli sandalyede taburcu etmek benim için bir yıkım oldu. Bir yıl sonra yürüyerek ziyaretime geldi ve “Doktorum bak yine ayaktayım. Yaptıkların için minnettarım” dedi.