20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Eğitim şart!

30 yaş üstündeki herkes iki farklı toplumsal çağı beraber yaşadı.

Ertuğrul Fındık14 Eylül 2014 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Eğitim şart!

Yani hem cep telefonunun olmadığı günleri hem de onsuz yapamadığımız günleri; hem mektupla, faksla iletişim kurulan günleri hem de WhatsApp’le, Skype ve Face’le iletişim kurulan günleri... Hem kütüphaneye gidilen günleri hem de tek tuşla tüm bilgiye ulaşılan günleri... Fakat 30 yaşın altındaki nesil, iletişim çağının göbeğine doğdu. Tüm alışkanlıkları bu çağın kurallarına göre şekillendi. Yedi saniyelik videolarla kendini ifade edip, 140 karakterle konuşup, arkadaşının fotoğrafını ‘like’ eden bir nesil... Eşine zor rastlanır bir kırılma yaşıyoruz. Yakın zaman içinde tarih kitapları bugünleri bir devrin kapanıp yenisinin açıldığı günler olarak yazacak.

Bütün bu fırtına ve toz duman arasında yepyeni bir kuşak yetişirken eğitim-öğretim sistemi ne alemde? Açıkçası ben ÖSS-ÖYS döneminden itibaren 5+3, 8 yıl kesintisiz, 4+4+4 gibi birtakım eğitim sistemi denemelerini takip etmedim pek... En son TEOG diye bir şeyler duydum. Sanırım bir şeylerin kısaltması. Slm, mrb, nbr cnm diye konuşan bir nesil için kısaltmalardan vazgeçmemek iyi bir tercih; teknik detaylara hiç girmeyeceğim elbette...

Bana sorarsanız herkes çağın bu fırtınalı değişiminin farkında. İletişim biçimlerinin ahlaki değerleri, kolay erişilebilirliğin derinliği yok ettiğini hemen hemen herkes biliyor. Örneğin, Fatih projesi bunun bir göstergesi. ‘Çocuklara tablet verelim’ üst başlığında toplanabilecek politika, çocuğuna karşı çok müşfik davranan bir babanın politikası gibi. Üstelik EBA adı verilen ve Fatih projesiyle eşgüdümlü ilerleyen Eğitim Bilişim Ağı da fevkalade iyi niyetli bir oluşum.

BEBEKKEN TABLET KULLANIYORDU

Eğitimin yakın zaman içinde artık yukarıdan aşağıya olmayacağını ve aşağıdan yukarıya döneceğini öngörmek zor değil. Yani kim gerçekten öğretmen, kim öğrenci belli olmayacak. Çocukların eline, doğdukları ve yerlisi oldukları gezegenin bir parçası olan teknolojik bir aygıtı sıkıştırıp ‘sonradan’ bu dünyaya dahil olmuş ‘yaşlı’ öğretmenlerin de bu çocuklara bir şeyler öğreteceğini öngörmek aşırı saflık değil midir? Öğrenci bebekken tablet kullanıyordu, sen öğretmen olarak 30 yaşından sonra öğrenmişsin tabletin ne olduğunu; neyi kime öğreteceksin!

Diyelim ki aslolan içerik. Donanım sadece bir araç. İçerik ile ilgili de temel sorun yine öğretenlerin sonradan gördüğü şeyin, öğrenenlerin içine doğmuş olması. Yazılımlar, kullanılma sürecinde kendini geliştirmezse bir anlamı yok çünkü. ‘Sıkılan’ bir nesile aynı müfredat ile verdiğimiz ders sonuca ulaşmayacaktır.

Oysa bütün bunları konuşmamalıydık. Bakın ne güzel Fatih projesi ile çocuklarımızın eline tablet bilgisayarlar geçiyor, eğitim artık elektronik tahtalarda hem daha eğlenceli hem daha kolay. Buna itirazım yok.

Bir ‘sabır’ süreci olan eğitimi sürecini ‘sıkıcı’ hale gelen teknolojiyle yapıyor olmak, eğitimin ana omurgası olamaz. Ana omurga; müfredattır. Örneğin, neden hiçbir öğrencinin gerçekte ‘müfredat’ kelimesinin anlamını bilmediğini, buna rağmen ısrarla müfredat kelimesinin kullanıldığı anlatılarak başlayabilir ilk ders!  

ALTERNATİFLERİ DE VAR

İnternet, hala eğitim ve öğretimde devrim niteliğinde bir dönüşüm gerçekleştirmedi.

Öğretmenlerin verdikleri ödevi Google’dan arayıp kopyala-yapıştır metoduyla hazırlanan ödevler hariç... Fakat devrimin eşiğindeyiz.

İşte size birkaç örnek: Üç milyona yakın öğrencinin kurs aldığı Bir Türk girişimcinin ABD’de hayata geçirdiği Udemy (udemy.com)... 

Coursera.com da benzer bir mantığa sahip. Türkiye’de de birçok site hayata geçiyor. Fakat eğitim ‘platform’u oluşturmak ve Türkçe kitabını pdf yapıp internete koymanın ötesinde bir biçim hayal etmek lazım.