24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Ertuğrul Tekke Camii hala ayakta

Yoldan geçenlerin hemen fark ettiği Serencebey Yokuşu’ndaki Şeyh Zafir Külliyesi, Ertuğrul Tekke Camii olarak da biliniyor. Hilafet makamının kudretini göstermek için II. Abdülhamid döneminde inşa edilen yapıda, İstanbul’a gelen tarikat şeyhleri ve din alimleri ağırlanıyordu.

Belkı Kamut Aktürk14 Aralık 2014 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Ertuğrul Tekke Camii hala ayakta

Beşiktaş’ta Serencebey Yokuşu’nda karşımıza çıkar farklı üslubuyla Ertuğrul Tekke Camii. 19. yüzyılda İstanbul’da yapılan az sayıdaki külliyeden biridir Şeyh Zafir Külliyesi. Ertuğrul Tekke Camii olarak da bilinir.      II. Abdülhamid’in önem verdiği Şeyh Zafir için bazı cuma selamlıklarına buraya geldiği ve bazen de onu Yıldız Sarayı’na davet ettiği bilinir.

Düz çatılı ahşap caminin adının hikayesi de ilginçtir. II. Abdülhamid, Domaniçli Türkmenlerden oluşan askeri bölüğüne/alayına, Osmanlı’nın atası kabul edilen Ertuğrul Bey adını verir. Bu bölüğün/alayın ibadetleri için yaptırdığı cami de bu adı alır. Hilafet makamının kudretini göstermek için inşa edilen yapıda, İstanbul’a gelen tarikat şeyhleri ve din alimleri ağırlanır.

1887’de yapılan ilk yapıya daha sonra başka yapılar da dahil olur. Cami-tevhidhane, selamlık bölümlerine tekke, harem ve misafirhane eklenir. Tekke yapılarının ve minarenin mimarı bilinmez. Ancak batıya eklenen ve birbirine bağlantılı olan türbe-kitaplık-çeşme üçlüsünün mimarı, Raimondo d’Aronco’dur. Yoldan geçenlerin hemen fark ettiği benzersiz yapılar inşa edilir. Malzeme, tasarım ve konumlarıyla ana yapıdan bağımsız olan bu bölümler 1905-1906 yıllarında yapılır.

1925 tarihli Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile kapanan binaların mülkiyeti, Vakıflar İdaresi’ne geçse de önce İstanbul Belediyesi, sonra MEB’e devrolur. Şair Nedim  İlkokulu olarak kullanılan yapılar, okulun taşınmasından sonra cami olarak ibadete açılır.

Yukarı set ve aşağı set olarak uygulanan yapılar, istinat duvarı özelliğindeki çevre duvarlarıyla çevrilidir. Yukarıdaki doğu kısmında cami-tevhidhane, aşağıdaki batı kısmına ise türbe-çeşme-kitaplık üçlüsü yerleştirilir. Ahşap kaplı cephede, iki kattaki pencerelerin yanı sıra süslemeler bulunur. Moloz taş temeller üzerine iki katlı ahşap bir yapı olan cami, ahşap çatı ile kaplıdır. Sekizgen köşelerdeki kare kesitli ahşap sütunlar ise dikkat çekici. Güneyde bulunan, hünkar dairesi ile mahfiline geçiti olan padişahın kullandığı kısım, avlu girişlerinin en görkemlisi olarak öne çıkıyor.

İki katlı ahşap yapı, üç bölümden oluşuyor. Ortada kare cami-tevhidhane harimi, bunun üstünde kadınlar mahfili ile güneydeki T planlı hünkar dairesi ile simetriği olan ve kuzeydeki selamlık yer alıyor. Zemin katta, birbirine ara geçiş holleri ile bağlanan bölümler, aynı zamanda girişleri ve merdivenleri ile de birbirinden bağımsız.Zemin kat, harim ve selamlık bölümlerinintavan ve döşemeleri de ahşaptan yapılmış. Duvar ve tavanlardaki kalem işi eklektik süslemeler, güzellikleriyle ilgi çekiyor. Özellikle hünkar mahfilindeki odaların süslemeleri, Yıldız Sarayı’ndaki tezyinatlara benzerliğiyle öne çıkıyor.

Şeyh Zafir Kimdir?

Şeyh Zafir, 1829 yılında Trasblusgarb civarındaki Mısrate kasabasında doğar. Babası, Şazeli-Derkavî tarikatının Medeniyye kolunun kurucusu Muhammed Hasan el-Medeni’dir. Babasının ölümünün ardından şeyh olur. Tarihler 1870’leri gösterdiğinde Şeyh Zafir’in kaderi de değişir. Kardeşi Hamza Zafir’den sonra kendisi de İstanbul’a davet edilir. İstanbul’da hem imparatorluğun önemli isimleriyle hem de o dönem şehzade olan  II. Abdülhamid ile tanışır. Süleymaniye Camii’nde rastlaşıp dost oldukları ve Şeyh Zafir’in Abdülhamid’e tahta çıkacağını söylediği rivayet edilir. Şeyh Zafir’in İstanbul’a ikinci gelişi ise II. Abdülhamid’in davetiyle olur. Vefat ettiği 1903 yılına kadar da onun himayesinde kalır. Beşiktaş’taki Ertuğrul Tekkesi bu dönemde inşa olur. Şeyh Zafir’in şehre gelen Müslümanları bu tekkede ağırladığı ve görev verilmediği sürece devlet işlerine dahil olmadığı, dini ve tasavvufi yönüyle itibar kazandığı bilinir. Şeyh Zafir’in mezarı tekkenin hazire bölümünde bulunuyor.

Vaaz kürsüsü saray mobilyası gibi

Sekizgen planlı, ahşap kubbeli harim kısmı, ayinler için düzenlenir. Harimi çevreleyen ve dıştan kare, içten sekizgen yapının boşluklarına yerleştirilen iki katlı mahfiller, sadece mihrap ve minber kısmında kesilir. Mihrap ve minber, tasarım ve süsleme açısından bütünlük gösteriyor. Mihrap nişinin bezemeleri ve saray mobilyalarını andıran ahşap vaaz kürsüsü, görülmeye değer. Mihrap ile vaaz kürsüsü arasındaki kıble duvarındaki çift kanatlı ahşap kapı ile hünkar dairesine geçilir. Yapıdaki ahşap kafeslerin II. Abdülhamid tarafından yapıldığı söylenir. Minare, kagir olup yapıya sonradan eklenir. Ahşap yapı ile bağlantısı bulunmayan minarenin taş oymalı külah bölümü çok güzel. Art-nouveau üslubunun çeşme mimarisine yansıyan uygulamalarından biri olan çeşme, külliyeyi tamamlıyor. İtalyan mimar d’Aronco’nun, topografik farkları avantaja çevirmesiyle çeşme, meydan çeşmesi gibi görünür. Çeşmenin kitabe ve tuğra gibi detaylarının haricindeki süslemeler geometrik motiflerden uygulanır.