25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

İçinde nereye bakacağınızı şaşırdığınız cami

Eski Valide Atik Camii, Mimar Sinan’ın altı şaheserinden biri olarak kabul edilir. Üstadların deyimiyle “İnsan ne kadar çok cami görmüş olursa olsun Atik Valide’yi ziyaret etmenin duygusu benzersizdir”

Belkıs Kamut Aktürk6 Temmuz 2014 Pazar 07:00 - Güncelleme:
İçinde nereye bakacağınızı şaşırdığınız cami

Sinan yaşlanmıştır artık. Uzun ömrü boyunca üç padişah görmüş, birbirinden güzel eserler vermiştir. Ama Valide Külliyesi ile sadece döneminin değil günümüzün mükemmel yapılarından biri olarak tarihe not düşer.

II. Selim’in baş kadını ve III. Murad’ın annesi, en güçlü valide sultanlardan Nurbanu için tasarlar bu anıtsal kompleksi. Üsküdar’ın yüksek tepelerinden birinde kademeli olarak tüm görkemiyle yer alır. 14 bin metrekareye yayılır ve İstanbul’un en büyük külliyelerinden biridir. Hakim konumla tasarlanan bölümlerin her biri tek avlulu olarak planlanmalarına rağmen tek yapı içinde birleşir. Bu hal sadece genelde değil detayda da gerçekleşir. Sinan tüm kemer çeşitlerini uygular ama hep birlik içinde. Çokluk içinde birliğin bu kadar net ve ferah şekilde ortaya konması Sinan’ın dehasının tecrübeyle birleşmesinin ürünüdür. Roma forumu gibi geniş avlulu yapının inşasına 1570’lerde başlanır. Sinan’ın şaheserlerinden olan külliyenin merkezini medrese ile cami oluşturur. Cami önce altıgen planlı orta bölümden oluşmaktaydı. Ancak Pir Ali tarafından, 1580’lerde iki yana ikişer kubbe eklenerek genişletilir. İbadete açılma tarihi Mecmua-yı Tevarih adlı eserde 26 Şubat 1589 olarak kayıtlıdır. Bu durumda, külliyenin banisi Nurbanu Valide Sultan 1583, mimarı Sinan 1588’de vefat ettiği için, yapının Mimar Davut tarafından tamamlandığı fikri ortaya atılır.

GEZDİĞİM YAPILAR İÇİNDE AYRI BİR YERİ VAR

Evliya Çelebi, Orta Valide Sultan Camii olarak bahseder yapıdan ve “At pazarı yakınında tarif olunmaz bir hayr-ı azimdir. Sultan III. Murad’ın validesi bina etmiştir. Bir bayır üzerinde olup nurdan bir kubbedir. Dış avlusu içinde çınar ağaçları vardır. Binaları baştanbaşa kurşun ile nurlu olup Mimar Sinan’ın sağlam binalarındandır” diye tarif eder. Avlusunu süsleyen ve yapılarla yaşıt ağaçları ziyaretçileri karşılar. 2 metre 36 santim çevreli anıt Lübnan sediri ve 7 metre 10 santim çevresiyle anıt çınarı başlı başına bir tarih.Gezdiğim ve yazdığım tüm yapılar içinde ayrı bir yeri olan bu külliye son derece karmaşık bir topografyaya inşa edilmesine rağmen mükemmel yerleştirilmiş. Farklı yapı ve işlevleri bünyesinde birleştiren çok özgün külliyede bilinçli bir asimetri uygulanmış. Yapılar grubunu oluşturan cami, medrese, hankah (derviş konukevi), darülkurra (Kuran okuma yöntemlerini öğreten medrese) bir grupta; darülhadis, sıbyan mektebi, imaret, tabhane, darüşşifa, kervansaraylar ayrı bir grupta yerleştirilmiş. Taş merdivenlerle inilen yamuk planlı medresesi, iki yola açılan avlu kapılarının yanındaki çeşmeler çok güzel. Caminin birinci avlusundan içeri girildiğinde sol yanda muvakkithane sağda ise hazire yer alır. 36 mermer sütunun taşıdığı revakın çevirdiği şadırvanlı avluya ahşap sütunlu kapıdan ulaşılmakta.

SİNAN ADETA MİMARLIK DERSİ VERMİŞ

Camiye üç kapıdan girilmekte. Özellikle cephedeki cümle kapısı ayrı güzel. İki yanındaki mihrapçıklar ve kitabeler önemli. Beş kubbeli son cemaat yerindeki çini hatlar cami içinde de tekrarlanıyor. Pencere ve minare kapılarındaki çiniler de ise Hasan Üsküdari’ye ait nefis celi sülüs hatla yazılmış ayetler var. Bu çiniler son derece kıymetli İznik çinileri zira bundan sonra Kütahya çinileri devri başlıyor. Caminin bir büyük, beş yarım ve dört küçük kubbe kasnağında 18 pencere var. Caminin iç süslemelerindeki zerafet çini ve ahşap süslemelerde kendini göstermekte. Dışa taşkın mihrabın iki yanındaki çini panolardaki kırmızı ve mavi renklerin son örneklerinden. Kadınlar mahfili üç cepheyi kuşatmakta. Özellikle cümle kapısı üzerindeki üç katlı olan ve birbirine merdivenle bağlanan mahfil mutlaka görülmeli. Camiye yapılan son eklemelerden olan ve II. Mahmud devrinde yapılan hünkar mahfili başlı başına bir eser. Tahta kafesinden iç süslemelerine, mimarisinden konumuna son derece nadide bir hünkar mahfili.

İnsan bu yapıya girince nereye bakacağını şaşırıyor. Mermerin en zarif işlemelerinden olan mihrap ve minber, sedef kakmalı ve sedef yazılı pencere kapaklarının yanı sıra mahfillerin altındaki altın yaldız nakışlı tavanlar olağanüstü. Sinan’ın 16. yüzyılın mimarlık dersini verdiği bu yapıda uyguladığı kemer taşlarındaki bağlantılar da önemli. Uluslararası koruma kriterleriyle restore edilen ve Sinan’ın altı şaheserinden biri kabul edilen bu yapıya yolunuzu düşürün ve tarihin sanatla buluştuğu ritminin sizi sarıp sarmaladığı bu yapıda gezin... Murat Belge ve Haluk Dursun bu yapıyı “İnsan ne kadar çok cami görmüş olursa olsun Atik Valide’yi ziyaret etmenin duygusu benzersizdir” diye tarif eder Yahya Kemal ise “Bu ziyarette vakit geçti, güneş battı, yazık! Haz ve duyguyla Atik Valide bir gün yaşadık” der.

Hızır Aleyhisselam...

Eş zamanlı olan ve yine Sinan eseri olan Kılıç Ali Paşa Camii’ndeki gibi bir Hızır Aleyhisselam rivayeti bu yapı için de anlatılır. Cami avlusunda otururken 1738 yılında vefat eden ve külliyenin haziresinde gömülen Şeyh Abdülkadir Efendi, son cemaat yerinin sağındaki kapının bitişiğinde Hızır Aleyhisselam’ı görür. Bir levha üzerine manzume yazar ve o yere asar. Bu alan halen ziyaret edilmekte.

Neden ‘Eski Valide’

Nurbanu Valide Sultan külliyesinin giderleri için Üsküdar çarşıda Mimar Sinan Hamamı, Çemberlitaş’ta büyük çifte hamam, Haliç’te Havuzlu hamam, Toptaşı’nda Valide Hamamı’nı vakfeder. Külliyenin ve bu hayratların sahibi Nurbanu Sultan 1583’de vefat eder ve eşi II. Selim’in Ayasofya avlusundaki türbesinin yanına gömülür. Valide Sultan adıyla bilinen yapısı, 18.yüzyılda Gülnüş Valide Sultan’ın yaptırdığı külliye nedeniyle Eski Valide Camii adını alır.

Darüşşifa merkezi

40 hücreli darüşşifa III.Selim devrinde Nizam-ı Cedid için askeri amaçla kullanılır. 15 bin kişinin ölümüyle sonuçlanan kolera salgınında darüşşifa merkez olur. Salgının ardından askeri depo olur. Akıl hastalarının tedavisinde kullanılan Toptaşı Bimarhanesi’nin başhekimi Prof. Dr. Mazhar Osman’dır. 1935’den sonra tütün bakım atölyesi olur.

Nazım,  Can Yücel, Rıfat Ilgaz hapishanesi

Darülhadis ve Darülkurra binalarının kaderi ise Toptaşı Cezaevi olmak olur. Nazım Hikmet, Can Yücel, Rıfat Ilgaz burada yatar. Tutukulardan Yılmaz Güney Sürü filminin ilk provalarını burada yapar, Necip Fazıl Kısakürek Zindandan Mehmet’e Mektup’u burada yazar.