27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

Osmanlıca dersi ve eğitim mirasımız

Mahalle mektepleri, tamamen ezbere dayalı, şuursuz bir eğitimin verildiği sağlıksız mekanlar olarak tasvir edilmiş ve acımasız şekilde tenkit edilmişti. Oysa çocuk yetiştirme ve maarif meselesi, geçmişte çok ciddiye alınıyordu.

MURAT KUTLU14 Aralık 2014 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Osmanlıca dersi ve eğitim mirasımız

Mahalle mektepleri,  II. Meşrutiyet devrinden, özellikle de Cumhuriyetin ilanından sonra sadece cahil, kaba saba hocaların bulunduğu, her talebenin muhakkak bir kez falakaya yatırıldığı, tamamen ezbere dayalı şuursuz bir eğitimin verildiği, sağlıksız mekanlar olarak tasvir edilmiştir. Bu acımasız tenkitler elbette modernleşme süreci ile doğrudan alakalı bir durumdu ve sadece maarifle de sınırlı değildi. Peki, yakın geçmişte, hakkında hemen hemen hiç müspet değerlendirmenin yapılmadığı mahalle mekteplerinin bugünün modern okullarıyla mukayese edilecek iyi tarafları bulunabilir mi? 

Dört yaşına gelmiş bir çocuğun, mektebe ilk adımı için yapılan merasim, Amin Alayı veya Bed-i Besmele adı ile bilinirdi. Okul çağına gelmiş çocuklar için kalabalık ve gayet ciddi bir tören düzenleyen geçmiş zaman insanı, bu hadiseye asla alelade bir vaka olarak bakmamıştı. Amin Alayı küçük bir çocuk için de hayatında unutamayacağı anların başında gelmekteydi.

Yahya Kemal, okuduğu mahalle mektebinden bahsederken “Eğer oraya (Üsküp’teki mahalle mektebine) gönderilmemiş olsaydım, tahsilim doğrudan doğruya bir yeni maarif mektebinde başlasaydı, milliyetimin en hoş hatırasından mahrum kalmış olurdum. Çocukluğumda olsun birkaç sene, güzel mazimiz içinde yaşamış oldum” diyerek geçmişi yad ediyordu. Amin Alayı ancak imkanı olan ailelerin yapabildiği bir merasimdi. Okul çağı gelmiş orta halli bir ailede, evin hanımının, evladı için önceden merasim hazırlıklarına başlaması adettendi. Çarşıdan, cüz kesesi dikmek için kadife veya atlas kumaş, alay günü dağıtılacak şekerleme ve çocuk için yeni kıyafetler alınır, mektebin hocası ile de görüşülerek tören gününe karar verilirdi. Mahalle mektebinin varsa ilahi takımına da önceden haber salınır, yoksa muhakkak başka mekteplerden ilahi söyleyecek gençler bulunurdu. Amin Alayı’ndan önce çocuklar memleketlerinde bulunan veliyullahın türbelerine götürülür, buralarda dualar edilir ve ardından sırayla aile büyüklerinin ziyaretine gidilirdi.

İLAHİ EŞLİĞİNDE BAŞLANIRDI

Merasim günü, tüm talebeler temiz kıyafetleriyle mektepte toplanıp ilahiler eşliğinde okula başlayacak çocuğun evine gelirdi. Evin önünde yeni kıyafetleri, boynunda cüz kesesi, fesinin bir kenarına iliştirilmiş nazar boncuğu ile faytona ya da bir ata bindirilen çocuk, kalabalık eşliğinde yola koyulurdu. Alay, en önde mektep hocası, arkasında kalfa, onun da arkasında başının üstünde rahle, minder ve cüz kesesini taşıyan bevvab (kapıcı) ve diğer talebelerle birlikte ilahiler eşliğinde okulun kapısına kadar sürerdi. Alaya iştirak edenler mektepte münasip yerlere geçip oturduktan sonra hoca, dört yaşındaki çocuğa gayet ciddi bir biçimde ilk dersini okutuyordu. İlk ders, elifbanın birkaç harfi ve Rabbi Yessir duasıydı. Dersin ardından çocuğun, hocasının ve davetlilerin ellerini tek tek öpmesi ve güzel sesli talebelerden birisinin aşr-ı şerif okumasıyla tören sona eriyordu. Bu arada çocuğun babası, hoca efendinin yanına giderek çekingen bir tavırla gücü nispetinde bir hediye takdim etmeyi de unutmazdı.

Sıbyan mekteplerinin eğitim kadrosu, zaman, mekan ve imkanlara göre değişmekle birlikte bir ya da daha fazla hoca, hocaya yardımcı olan bir kalfa, bir de mektebin her işine koşturan bevvabtan oluşmaktaydı. Burada okutulan dersler, mektebin, şehir, kasaba veya köyde olmasına göre de farklılık arz ediyordu. Lakin düzgün bir Kur’an okuma, temel ilmihal bilgileri, orta düzeyde bir musiki bilgisi tüm mekteplerde okutulmaktaydı.

Köylerde bulunan mahalle mekteplerinde daha çok ezber ve tekrara dayalı bir eğitim söz konusuyken şehir ve kasabalardaki mahalle mekteplerinde kitaptan okuma ve yazı yazma dersleri yaygındı. Hatta vakıflara bağlı bazı mahalle mekteplerinde Arapça ve Farsça öğretildiği de görülmekteydi. Mahalle mektepleri, 19. yüzyılın sonlarına doğru yavaş yavaş daha programlı bir eğitim yapan mekteb-i iptidailere yani ilk mekteplere dönüşmeye başlamış, dersler içerik bakımından daha da zenginleşmişti. O dönem için ilkokulda okutulan dersler arasında Kur’an-ı Kerim, tecvid, ilmihal, tarih, coğrafya, imla, hesap ve hüsn-i hat bulunmaktaydı. Bu dersler küçük değişiklikler hariç her yerde aşağı yukarı aynıydı.

Çocuk yetiştirme ve maarif meselesi, geçmişte hem talep eden hem de bu talebi karşılayacak kadro tarafından çok ciddiye alınan bir husustu. Lakin modernleşme ideolojisi kadim olan ne varsa reddettiği için bugün ne yazık ki kayıplarımızın farkına varamıyor, geçmişi günümüzle de doğru mukayese edemiyoruz.